7. Bölüm

3.6K 172 30
                                    

Şaşkınca iki çocuk Kadir'e baktılar. Günlerce dilinden düşürmediği ablası, onların gelini miydi?

"Ablan mı?" diyebildi İbrahim.

"Ablasıymış," dedi Zeynep.

Büyükler suskunluğun arkasına saklanmıştı. Çolak Ağa şakırtılı bir şekilde tesbih çekerken, Halil emaneten oturduğu sedirin ucundan kıpırtısız bir şekilde öylece duruyordu. İbrahim'in bakışları bir emmisini takip etti, bir Kadir'i... Bir türlü çocuğun tavırlarına anlam verendi. Ağır adımlarla Kadir'e yaklaştı. Çocuğun karşısına geçince diz çöktü İbrahim. Elinin birini Kadir'in diz kapağına koydu İbrahim.

"Sevinmen mi Gadir, gayrı ahraba olduk. Eyi olduğunda evine dönersen bile gorüşürüz. Bize gelirsin. Belkim biz size geliriz ha?"

Oğlan sessiz kaldı. Bakışları kök boyalı kilimin motifleri üzerinde, işitiyor ama anlamıyor gibiydi çocucağız.

"Sen neye böyle oldun ki Gadir?"

Omuz büktü çocuk. Kabullenemiyor, ihanete uğramış olduğunu büyük bir kederle düşünüyordu. Halbuki Halil ağasına ablasını anlatırken tutup da ta köylerinden ablasını alıp geleceğini ömür billah düşünmemişti. Eğer niyetini önceden sezseydi hiç anlatır mıydı ablasını? Kafası karman çormandı. Köyünden uzaktayken ablasına Kel Bilal'in bir zarar vermesinden ödü koparken böyle bir evlilikle sınanması daha mı iyiydi? Bir bakıma Kel Bilal'den iyi bir seçimdi Halil ağası. Böyle düşünürken bir yanı soğudu sanki. Başların da dönüp duran felaketleri bizzat görmüştü. Ablasının namusu mevzu bahisti! O anı düşününce tüyleri diken diken oldu. Ablasının upuzun saçları Kel Bilal'in ellerine dolanmış bir şekilde sürüklenirken götürüldüğü anı bir kez daha yaşamaya dayanabilir miydi? Şansı yaver gitmişti de kurtarmıştı ablasını Kel Bilal'in elinden. Namussuz bir kez kafasına koymuştu ablasını. Burada ablasının evdekinden de güvende olduğuna aklı yattı. Mustafa ağası dağ gibiydi. Kel Bilal onu görse ödü kopardı. Halil ağasına biraz kinli olsa da Kel Bilal'e enişte demektense Halil'i eniştesi olarak kabullenmeyi yeğlerdi.

Kimseyle konuşacak halde değildi. Sessizce yerden kalktı. Canı yanıyordu ama en çok derinlerde tarif edemeyeceği bir yeri acıyordu. Kime neye göre kırgındı. Ablasıyla konuşmamıştı, bu işin aslını astarını öğrenmeden içi rahat etmeyecekti. Kimsenin yüzüne bile bakmadan yatağına geçti. Her hareketi belinde şiddetli acı olarak toplanıyordu sanki. Sedire tırmanırken Halil kolundan tutup yardımcı olmaya çalıştı. Hışımla kolunu çekip, acılar içinde döşeğine uzandı Kadir. Kendini zorlayarak oda da bulunanlara sırtını döndü, yattı.

İbrahim, Kadir'e doğru ilerleyince Halil durdurdu çocuğu. Şimdi zamanı değildi ona göre.

"Zeynep, kardeşini de al çıkın gayrı, yeterli bu gadar"

Çocuklar itiraz edecek oldular, Halil'in bakışları ürküttü ikisini de... El mecbur ardlarını dönüp çıktılar odadan. Halil ayağa kalktı derince bir iç çekti. Zorluk yeni başlıyordu ona göre. Kadir'in gönlünü alıncaya kadar zamana ihtiyacı vardı. Tuhaf bir evlilikti onlarınki. Alışılmışın dışında bir durumun içindeydiler. Üstesinden gelecek gücün kendisinde olduğundan bile şüphesi vardı. Aksi gibi ne Gülsüm'e kıyabiliyordu ne de Kadir'e.

İnsan kaderden öteye geçemiyordu. Çok çabalamış kaderini kendi elleriyle yazmak istemişti Halil. Kaderine müdahale edecek kansızın biri olacağını nereden bilebilirdi? Türlü badireler atlayıp, defalarca namlunun ucunda tek bir umuda tutunarak hayatta kalmayı başarmıştı. Ah o küçücük umudun bir hayalden ibaret olduğunu öğrenmesi dünyasını başına yıktığı anda, kader bu sefer de Gülsüm'ü karşısına çıkarmıştı. Seher'i hiç bir vakit unutturmadı Gülsüm ama yüreğine santim santim yerleştiğinin de farkındaydı. Gülsüm'ü sevmesi işten bile değildi de onu da istemediği bir şekilde kaybetmekten korkuyordu Halil. Seher'i ölümüne sevmişti, sevilmişti de türlü oyunlarla önce ayırmıştı soysuzun biri sonra gül yüzlü Seher'inin canını almıştı o kansız. Öğrendiğinde bir türlü kabullenememişti. Zamanla Seher'in ne kadar acı çekerek ölmüş olabileceğini düşünüp dertlenmişti.

Bir Kara Sevda Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin