Bu bölüm sabırla bölümü ebe gümeci çiçekleriyle bekleyen biricik mehlika3623 e ithaf edildi.
Gülsüm en çok akşamları seviyordu bu evde. Günleri birbirinin aynısı olsa da geceleri bir başkaydı onun için. Akşam güneşi tepelerin ardından veda edercesine batarken içini tuhaf bir heyecan kaplardı. İşi gücü bitirip de odasına gireceği vakit bu hissettiği heyecan neredeyse nefesini kesiyordu.
Halil yedi kat el gibi olsa da Gülsüm için aynı döşeğin en ucunda yatmaları bile yeterliydi. Oğlanın uykusunun en ağır olduğu vakit, sağ kolu usulca incecik beline dolandığı zaman bambaşka bir alemde olurdu Gülsüm. Kuvvetli bir şekilde usulca çeker, sımsıkı sarıp sarmalardı onu Halil. Bunu ilk yaptığında Halil'in bilerek yaptığını zannetmiş, yüreği inceden inceye incinmişti. Günler geçip de gündüz görmezden gelip, geceleri sarmaş dolaş uyudukça Halil'in bilerek yaptığına olan inancını kaybetti Gülsüm. Keşke bilerek yapsaydı! Yüreği bu kadar hırpalanmazdı. Teslimiyet onun tabiatında vardı. Erinin tutarsız davranışlarına zamanla alıştı ya da alışmış gibi yaptı. Böylesi hayatını kolaylaştırıyordu ona göre.
Öte yandan aklı bir türlü almıyordu. Erkek nefsi dedikleri şey Halil de yok muydu? Cahil yüreği arzunun ateşiyle yanıp kavrulurken nasıl oluyordu da Halil koynunda ki kızı arzulamıyordu? Her günleri bir öncekinin tekrarı gelip geçiyordu. Her gecenin koynunda Halil'in kolunun uyku sersemliğiyle beline dolanmasını sabırla gözünü bile kırpmadan beklerdi. Bu zaman birazcık gecikse toy yüreciğini huzursuzluk kaplar ama oğlanın kolu yorganın altında kendine yol bulduğunda göğsü körük gibi şişip inmeye başlardı. Öyle vakitlerde nefes almak aklının ucundan bile geçmezdi. Zannederdi ki, nefes alırsa Halil uyanacak, yaptığına, yapacağından geri kalacak diye ödü kopuyordu zavallı kızcağızın.
Gülsüm'e göre nikahlı kocası olarak her şeyde hakkı vardı ama oğlan uyanıkken kesinlikle bu haklarını kullanmak şöyle dursun ufacık bir yakınlık bile göstermiyordu bu sebepten bu kadarıyla yetinmeyi öğrendi vakitlice Gülsüm.
Duvara asılı gaz lambasını yaktı. Fitili birazcık kıstı. Döşeğin üstünü örten atlas yorganın bir beceğini açtı. Geçip döşeğin ucuna oturdu. Vakti zamanında yengelerden duymuştu, kocasından evvel yatan avrattan hayır gelmezmiş... Gelin geldiği günden beri bu söze sımsıkı tutunmuş, Halil döşeğe yatmadan kesinlikle yatmazdı. Halil'in geç geldiği günlerde olmuştu. Uykusuzluktan gözleriyle büyük bir mücadeleye girdiği anlarda dahi bu sözün dışına çıkmadı Gülsüm.
Duvarda asılı gaz lambasının loş aydınlığına küçük bir sinek geldi. Lambanın ışığı etrafında pervane gibi dönerken duvara gölgesi iri bir şekilde yansıyordu. Gözleri sineğin gölgesinde takılıp kaldı. Zavallı hayvan lambanın ışığına aldanmış durmadan kanat çırparak dönüp duruyordu. Halbuki lambayı söndürdüğü vakit yolunu izini kaybedecekti. Bu düşünceyle bir tuhaf oldu. Tıpkı yüreği de bu küçücük sinekten farksız pervane gibi Halil için dönüp duruyordu. Halil ise gaz lambası kadar bile ışık vermiyordu. Hüzünle iç geçirdi.
Tam o esnada kapı gıcırtıyla duvara yaslandı. Sıçrayarak kapıya baktı. Hatice'ydi.
"Hayrola, gorhuttum mu gı?"
"Boşluğuma geldi zaar abla bacı..." deyip saygıyla ayağa kalktı. İki eli önünde birleştirdi. Hatice'ye büyük saygısı vardı. Anaçlığını zerre esirgemeyordu. Kadir'e de kendisine de yeri geliyor bir abla gibi yeri geliyor bir ana gibi yaklaşıyordu. Belki de kaderleri bir olduğundan böyleydi Hatice.
Bakışları kısacık odada dolaştırdı Hatice.
"Yarın yunağa gidecedik. Kirli urbalarınız varsa ver gelin bacı"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kara Sevda
General FictionHalil ve Gülsüm'ün masalı... "Ağam, seni avrat deyin alıp gelmiş emme bilesin ki benim gönlüm doludur!"