6. Bölüm

3.9K 221 35
                                    

Mahcubiyet...
İnsan kime, neye göre mahcup olabilirdi? Kardeşine sarılı kolları gevşedi,  düştü iki yanına.  Oğlanın sorgulayan bakışları Mahcubiyeti dibine kadar yaşattırıyordu. Kardeşi dahli olmayan bu yaşanmışlıklardan dolayı suçlar mıydı onu bilmiyordu Gülsüm.  Utançla bakışlarını kaçırdı, hasret kaldığı gözlerden. Çabucak eğilip yere koyduğu tepsiyi aldı yerden.  İşittiği sorudan uzaklaşmak ister gibiydi. 
Başını pencereden yana çevirdi kızcağız. Bu soruya şimdi nasıl cevap verebilirdi Gülsüm?

"Avradım olur ağam."

Ardında duyduğu sesle neredeyse bu kez kesinlikle tepsi yere düşecekti ama Halil atik davrandı.  İki eli arasından tepsi ne ara kayıp gitti hiç bilemedi Gülsüm. 

"Ben hallederim gayrı  sen var yengeme yardım et," dediğinde ise Halil,  nutku tutuldu.  Aralarında geçen onca tuhaflık hiç yaşanmamış gibi normal davranması, Gülsüm'ü dumura uğrattı. Demek dışarıya karşı oyun oynayacaktı gönül verip sevdiği? Dışarıya karşı tecrübesiz olduğundan korkuyordu Gülsüm.  Ya bu oyuna ayak uydurmazsa, o vakit ne ederdi? Oğlan zaten yedi kat eldi ona karşı... Tamamen el oğlu el olmasından ödü koyuyordu.  Şimdilik gözünün önünde doyasıya bakıp görüyordu. Ya gören gözleri sevdiğine ırak olursa,  biçare yüreği bunun üstesinden nasıl gelirdi?

Sessiz bir baş eğişiyle odadan çıktı Gülsüm.  Kapı kapanınca geriye bir bakış attı Halil. Tek eliyle tepsiyi zaptederken diğer elini Kadir'in omzuna attı.

"Ablanı görünce aniden ayahlanmadın değel mi aslanım?"

Oğlan omuz silkip, Halil'in kolu altından sıyrıldı. Sanki o soruyu hiç duymamış gibiydi.

"Gürsün ablam,  avradın mı senin ağam?" Kaşları olabildiğince çatık baktı Halil'in yüzüne. 

Halil,  çocuğun tavrını anlayabiliyordu. Ani evlilikten dolayı küçücük yüreği büyük bir cesaretle ablasını korumak istiyordu.

"Gadir,  yiğidim..."

"Beni tatlı sözlerle oyalama Ağa! Sana derim ablam gayrı avradın mı oldu?" Odanın içinde oğlanın sesi çın çın yankılandı. 

Çabuk pes etti Halil.  Karşısına aldığı oğlanı küçücük bir çocuk olarak görmekle hata ettiğini anladı.  Çocuğun yaşı küçük olsa da yüreği kocamandı. Çocuğun gözlerine baktı,  ateş saçıyordu.

"Büyükler öyle uygun görmüş Gadir..."

"Yalan!" diye bağırdı çocuk.  "Ahmak kafam!" Bir hışımla kendini yere attı.  Öğrendiği gerçeğe isyan ediyordu yerlerde çırpınıp dururken.  "Ablam çoh gözel diye anlattım,  gettin gendine avrat ettin değel mi? Bir de büyükler öyle uygun görmüş deyin beni gandırın heç mi utanman goskoca herif..."

Çocuk yerde hıçkıra hıçkıra ağlarken Halil hiç bir şey yapmadı.  Bıraktı çocuğu kendi haline içini dökünceye kadar ağladı durdu gariban. 

Kardeşi bir duvar ötesinde bağırıp,  hıçkıra hıçkıra ağlarken olduğu yerde duramadı Gülsüm.  Odadan içeri girdiğinde Halil onun geldiğini arkası dönükken bile görmüştü sanki. 

"Tepsiyi al götür.  Çorbalar soğudu, fetil sertleşmiş.  Yenisini getir.  Gardaşın hele bir kendine gelsin sonra gonuşursunuz."

Sessizce oğlanın uzattığı tepsiyi aldı.  Yüzüne bakamasa da gözlerinin onu takip ettiğini hissediyordu. Aklında kardeşini teskin edecek bir konuşma düşünerek çıktı odadan. Suçlu değil belki de kurbandı Gülsüm ama büyük bir kabahat işlemiş gibi mahcubiyetle iki büklümdü bedeni.  Ne hata etmiş,  ne kusur işitmişti de bu mahcubiyet pıtırak gibi yapışmıştı yakasına? Halbuki gelin geldiği evi de vardığı adamı da gerdek gecesi öğrenmişti.  Kardeşinin bakışları yüreğini liğme liğme ediyordu.  Sahi kime bakmıştı öyle? Kendisine mi yoksa hemen ardından kalan Halil'e mi? Normal bir şekilde evlenmiş olsalardı belki bu tepkiyle karşılaşmazlardı ama öyle tuhaf bir şekilde evlenmişlerdi ki kardeşine açıklayabilecek bir yanı yoktu.

Bir Kara Sevda Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin