3. bölüm

6.8K 214 30
                                    


Selam! Biz geldik özlediniz mi bizi yahu? Sizi bilmem ama ben özledim eski samimi ve sıcacık sohbet tarzında ki yorumlarınızı. Pazar günü bölüm günü dedik ama Pazar günleri pek cansız yahu ne yapsak acaba dersiniz?

Bildiği adetler,  bildiği töre  delikanlı için bu değildi. Kaderin bir cilvesi olmalıydı bu yaşadıkları. Turhal'dan bu köye gelirken aklının ucundan dahi  evliliğe dair hiç bir şey geçmemişti ama şimdi yaban sayıldığı bu köyün en varlıklı ve gözeller güzeli kızının nikahlı eriydi.  Yüreğine yara olan bu kız için iç güveysi olacağını düşünde görse hayra yormazdı Hüseyin.  Atının üzerinde düğün alayı eşliğinde kız evine doğru götürülürken,  yüreğinde ki telaşe gelin giden bir kızla eşdeğerdi. Serde mertlik vardı ya kendi elleriyle sevdiği kızı,  başkasına yar etmemek için gururunu ve doğru saydığı ne varsa bir kalemde silmesi kolay olmamıştı.  Her şeye yeterdi evelallah gücü ama bu kahrolası yüreğe yememişti işte! Emine... Gönlünü bir çeşme başından sızdığında nasıl da perişan etmişti! Ömründe ilk defa bir kıza karşılık acizlik hissedip,  mağlup olduğunu sezmişti. Halbuki ne yana giderse gitsin fidan gibi kızların hayranlığını her daim hissederdi.  Emine bambaşka bir kızdı bu sebepten diğer kızlardan ayrı tutmamış mıydı onu? Kendisiyle girdiği mücadele de gelir kara sevdaya düşen yüreği oldu.  Yüreğinden gelene eyvallah demesi de kolay olmadı.  Sevdaydı bunun adı.  Akıp yolunu bulmuştu vesselam. 

Gelin almaya gidiyorlardı. Ne rüyaydı ne de düş! Gelin evini gören yüksekçe bayırda toplanmış gençlerden oluşan kalabalık dikkat çekiyordu. Ellerinde kocaman bir Türk Bayrağı ile dünür alayını bekliyorlardı. Bayrağı çeken bayraktarın yanına doğru ilerlediler.
Böylece kız ve oğlan tarafı şanlı Türk Bayrağının altında birleşmiş oldular. İki  grup karşı karşıya gelince bayraktarın  soruları başladı,

"Nereden gelip nereye gidersiniz?"

Erkek tarafından yiğit başı bir adım öne çıktı.
"Hıdırlardan gelip hazırlara gideriz."

"Hıdırlar kim, hazırlar kim?"

"Hazırlar sizsiniz amma Hıdırları ne siz bilirsiniz, ne de biz."

Bu karşılıklı konuşmadan sonra, çeşitli sorular mani şeklinde soruldu, mani olarak cevaplar alındı. Bayrak soruları oldukça fazlaydı. Her sorudan sonra orada bulunanlar hep birlikte salavat getirirdiler. 

Gelen düğüncülerin yiğit başı soruları bilirse kız evine girme hakkını elde ederlerdi. Sorular bilemezse cezasını yiğit başı çekerdi. Ancak bu cezadan, oğlan tarafının kız tarafı gençlerine vereceği “heybe yolu” ile kurtulmak mümkündü. Lâkin yiğit başı yaman bir adamdı her soruyu anında cevapladı.  Bu duruma yeni yetme delikanlıların elbette ki canları az buçuk sıkıldı. Oğlan tarafından alacaklı olamayınca düğüncüler öndeki bayrağı takip ederek kız evinin önüne geldiler.

Düğün alayı Eminegilin avluda girdiğinde,  kapı önünde Abdullah karşıladı.  İçi içine sığmıyordu Hüseyin'in.  Ak atından inmesi gerektiğini,  Abdullah'ın üzengiyi tutmasından anladı.  Bir çırpıda attan aşağı atladı.  Yürüdüler Abdullah'ın öncülüğünde. Kız evinin önünde durdu Abdullah.  Geriye bir bakış atıp,  kapının önüne kadar yürüdü.  Hüseyin nefesini tuttu.  Heyecandan çatlayacak gibiydi. Gözleri Abdullah'ın hiç bir hareketini kaçırmaksızın takip ediyordu.  Adam elini kaldırıp kapının tokmağına uzandı.  Tam üç kez tokmağı kaldırıp çalması sonucu kapı hafiften açıldı.  Mesafe o kadar azdı ki açanın yüzü görmüyordu bile. 

"Kapı açılmıyo Abdullah Ağam,  ne yapsak ki açep," cılız bir kız sesi duyuldu kapı ardından. 

Abdullah boynunu büktü adettir dercesine.  Kalabalığa dönüp bir bakış attı. 

Bir Kara Sevda Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin