Kanı damarlarında lıkır lıkır coşkuyla dolaşıyordu adata! Bunu tüm bedeninin her zerresinde dehşetle hissetmesi normal miydi? Oğlanın kocaman elleri vucuduna her dokunuşu, urbalarını alalacele çıkarma çabalarına karşı koyacak gücü kendinde bulamıyordu Gülsüm. Boğazı kuruyor onu çaresizlikle sınıyordu sanki! bir kaç kere konuşmak istedi Gülsüm. Halil ona nazaran öyle istekliydi ki sonunda onun coşkusuna bıraktı kendini Gülsüm. Oğlanın ılık nefesi şöyle bir dokundu gerdanına. İçi bir tuhaf oldu. Loş aydınlıkta tüm çıplaklığıyla oğlanın karşısındaydı. Utanıyordu hem de çok!
Halil bir adım geri çekildi. Nutku tutuldu oğlanın. Kız utançla hızla bacaklarını çapraz yapıp, iki elleriyle göğüslerini kapamaya çalıştı. Bu hali Halil'in yüzünde çarpık bir gülümsemeye neden oldu. Ah zalımın oğlu nede güzel gülerdi öyle!
Çekinerek baktı oğlanın yüzüne Gülsüm. Essahtanda eğlenerek, onun aciz utancından keyif alarak zerre umursamadan yanaklarında yayıldı tam gamzelerinin ortasında öylece duruverdi gülüşü. Öyle bir arzuyla doldu taştı ki yüreciği acep tam da o gamzelerin üzerinden öpüverse ayıp etmiş olur muydu? Böyle düşünmesi dilini damağını kuruttu. İstemsizce yutkunup, farkında olmadan dudaklarını yaladı, yaptığının sonuçlarını zerre düşünmeden...
"Durasın Gursün!"
Çabuçak başını kaldırıp oğlanın yüzüne çekinerek bir kez daha baktı.
"Ne ederim ki herifim, neyde durayım?" derken bile diliyle dudaklarını yalayıp ıslatmaya devam ediyordu.
"Sana durasın, dedim Gursün!"
Suçlukla hemencecik başını önüne eğdi Gülsüm. Sahi ne etmişti de herifi hemencecik sinirlenmişti ki? Oğlanın aralarında ki bir adımlık boşluğu hızla kapatması korkmasına neden oldu. Kızcağız korkuyla kollarıyla yüzünü kapayıverdi. Çırılçıplak dayak yemekte mi vardı nasibinde?
Saniyeler arada yitip gitmiş miydi acep, durmuş muydu zaman? Kalbinin gümbürtüsü nefesini kesiyordu sanki! Olacaklardan mıydı bu korkusu?Oğlan usulca bileklerinden tutup, ellerini yüzünden indirdi. Bu kadar sakınması niyeydi ki hem ona küçücük fiske bile vurmamıştı. Kıyamazdı ki Gursun'üne... Gönlüne nasıl dert ettiğini bilmez miydi? Hadi bilmeyiverdiyse o gözel gözleri heç mi görmezdi? Sağ elinin içindeki bileği yavaşça bıraktı Halil. Usulca Gülsüm'ün yanağına uzandı eli. İsterdi ki görsün onun için ne hallere düştüğünü, görüversin ki ondan zerre sakınmasın istiyordu. Usulca okşadı Gülsüm'ün yanağını.
Gül dalı gibi titredi kızcağız. Üşüdüğünde değildi bu titreme... Dayak yoktu demek? Sevdalı sevdalı, narince okşar dururdu eri. Her teması içini bir hoş eyledi. Gün ışığında unutulmuş tereyağı gibi eriyip akası vardı. Buna rağmen korkusu öyle büyüktü ki bugünü hasarsız, kusursuz anlatmayı diledi için için.
Halbuki yüreciği günler önce cayır cayır yanmamış mıydı? Niyeydi bu tereddüt o vakit? Hele kuş gibi çırpınan yüreğine ne demeliydi? Vakti zamanında arsız, edepsizce yanıp duran o değilmiş gibi... Öte yandan yazık değil miydi Halil'ine? O nasıl sevmekti bre oğlan, o nasıl dokunmaktı öyle? Çıtkırıldım değildi ki Gülsüm, işte bunu bilmezdi Halil!Tebessümle baktı kızın gözlerinin içine. Ne hasretler vardı bu bakışta, ne anlatılmamış sevdalar... Her biriciğini de anlatıp öğretmek için yanıp tutuşturdu Halil.
"Sen nazlıca bir ceylansın ey yar, emme avcın dağilim ki bilmezsin."
Şaşkınca erinin yüzüne bakakaldı. Ne de gözel laflar ederdi öpülesi dilleri. Şaşkınlıkla bir "Hı?" nidası istemsizce dudaklarından döküldü. dudakları gül yaprağı gibi kendiliğinden açıldı, kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Kara Sevda
General FictionHalil ve Gülsüm'ün masalı... "Ağam, seni avrat deyin alıp gelmiş emme bilesin ki benim gönlüm doludur!"