4. Bölüm

5.1K 204 39
                                    

Uzak diyarlara dalıp gitmiş gibi kızın güzelliği karşısında kendinden geçti oğlan.  Yaptığı her şeyi bilinçli yapmıyordu. Eli kızın çenesinden kendine yol bulduğunda kız gözlerini sımsıkı yumdu. Halil ona her ne yapacaksa yüreği dayanamayacak gibiydi.  Oğlanın ellerini yanağında hissettiğinde yüreği çırpınıp duran bir kuştan farksızdı. Burnunun üzerine kadar uzanan yaşmağını oğlan düşündüğünde ise şaşkınlıktan bayılacak gibi oldu.  Dizleri onu yarı yolda bırakmış gibi şimdiden bükülmeye başlamıştı. Yüzüne değen seher yeli içini ürpertti.

  Yanağını hafifçe okşadığında ise oğlan,  aniden gözlerini açtı. Gün yeni yeni ağlatmaya başlıyordu.  Geç kalmıştı! İlk defa sabah namazını kaçırmıştı. Ava takılmış bir av gibi kaçıp gidemiyordu da kızcağız. 

Karmakarışık bir vaziyetteydi Gülsüm.  Yüreği ne hissedeceğini şaşırmış,  duyguları iç içe geçmişti adeta.  Dün gece yüreğinin dolu olduğunu söyleyen oğlan bu değil miydi? Niye öyle hülyalı hülyalı bakar dururdu ona?

"Bakma bana öyle gurbanın olam!"

Vicdansız bir avcının tuzağına düşmüş yaralı bir karaca gibiydi kızın hali. Yüreği pare pare oldu.  İki taş arasında ezilseydi yüreği bu derin acıyı, kederi yüreğinin her zerresinde hisseder miydi acaba?
Kızın, sabahın seherinde açmış tazecik gül yaprağını andıran narin yüzünü dikkatlice boynunu hafifçe büktü      inceledi.  Kiraz gibi kırmızı al dudağı titredi kızın.  Gözleri neredeyse dolup taşmak üzereydi.  Kızın o halini görünce adem elması yerinden oynadı,  yutkundu Halil.

"Nasıl bakarım ki?"

"Öyle sevdalı gibi!"

Oğlanın anında kaşları çatıldı.  Kız ürker gibi bakışlarını kaçırdı. Oğlan sayıklar gibi, "Sevdalı gibi ha?" diye sordu.  Kız yutkundu,  bir şey söyleyemedi. Bunu bilmeye hakkı olduğunu düşünüyordu Halil.  Kızın çenesinden tutup tekrar buluşturdu çakır gözleri kendi kahveleri ile bir araya.  Kızın yüzüne eğilir gibi bir hareket yaptığında kız gözlerini sımsıkı yumdu. Korkuyordu hem de çok!

"Yapma!"

Oğlanın ılık nefesini gerdanında hissettiğinde kaskatı kesildi Gülsüm.

"Yapma! Allah aşkına yapma!"

Oğlan, ondan uzaklaştığında dahi gözlerini açmaya korkuyordu kızcağız. 

"Ne yapmayım?"

Çekinerek gözlerini açtığında şaşkınlığı işten bile değildi.  Keyif mi alırdı bu oğlan? Ona neler yaptığının hiç mi farkında değildi? Bilerek mi uğraşırdı onun sevdaya aç biçare yüreğiyle bilemedi Gülsüm.  Bir adım mesafe koyup aralarına uzaklaştı kızdan Halil.  Boynu sağ tarafına hafif eğilik, elleri kuşağının üzerinde kızı inceliyordu.  Oğlanın karşısında çırılçıplak kalmış gibi bir utanç kapladı tüm benliğini.  İnceden inceye bir ateş bastı vücudunu. Alev alev yanıyordu sanki.   Bunları yaşatmaya hakkı var mıydı Halil'in bilmiyordu Gülsüm.  Oğlan,  onu istemese de kocasıydı, gönlü arzulasa da kocasıydı. Ne yaparsa yapsın Halil, yapmadığım kocalık hakkı dolayısılığıyla diyecek bir sözü yoktu Gülsüm'ün bu sebepten.

Kırgın bakışları oğlanın gözlerinden medet umarcasına kesişti.
"Yalancı baharlarını salma bana ey yiğitler yiğidi! Ben o yalancı bahara aldanır, umut tomurcukları açar,  beklentiyle çiçekler sunarım sana amma sen bir kıra çalman ile don vurur benim umut açmış çiçeklerime! Madem gönlün doludur, doldurma benim gönlümü de..."

Oğlanı şaşkınlığı ile bir başına bırakıp,  savuşup geçti gitti Gülsüm. Aklından çın çın çınladı kızın sözleri.  Umut verme bana demişti kızcağız. Demek dün gece epey derinlerde yara açtım,  diye ah etti.  Kızdı aptala çevirmişti kızın her sözü.  Gülsüm'ün yerinde kim olsa incinir kırılırdı. Gerdek gecesinde edilmeyecek lafı etmişti! Haklıydı kız. İki arada bir derede kalmıştı Halil.  Bu gönlü yaralı kızın yarasına merhem mi olmalıydı yoksa and içtiği gibi yeminini yerine mi getirmeliydi? Ne yapsındı bu garip oğlan?

Bir Kara Sevda Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin