Harry, kendi kendine yıkanan bulaşıkları izlerken kendini Molly Weasley'nin mutfağında gibi hissetti. O günler kuzgun saçlıya çok uzak geliyordu, sanki yüzyıllar öncesinden kalma sisli hatıralar gibiydi. Gözlerini kapattı ve Weasley evinin sıcaklığını hissetmeye çalıştı. Yapamadı. Fred'i düşündü. O eve bir daha girmeyi hak etmiyordu.
Bulaşıklar yıkandığında asasının küçük bir hareketiyle kurulanıp yerlerine yerleşmeleri için tekrar büyü yaptı. Salona gidip yatağını da topladı. Draco'ya daha fazla zahmet vermek istemiyordu. Sarışın adamın asasına elini bile sürmediğini fark etmişti. Onu fiziksel olarak yoracak bütün işleri gitmeden halletmek istiyordu. Asasını tekrar salladı; camlar silinmeye, yerler süpürülmeye başlandı. Kendi küçük odasını bile temizlemeye üşenirken bunu neden yapıyor bilmiyordu.
Kendiliğinden hareket eden bezler ve süpürge Cassandra'yı korkutmuşa benziyordu. Koltuğun arkasına saklanmıştı ve oradan havlıyordu. Harry bu evde büyü yapılmadığından o zaman emin oldu, hayvanın daha önce böyle bir şey görmediği belliydi.
Kitaplığın en üst rafında duran ödül maması paketini aldı, hışırtısı bile Cassandra'yı saklandığı yerden çıkartmaya yetmişti. "Gel bakalım Cassy," dedi gülerek Harry. "Korkacak bir şey yok." Köpeği salondan çıkarıp mama verdi. Döndüğünde temizlik bitmişti.
"Gitme vakti." diye mırıldandı ensesini kaşırken. Oteline dönecek ve eşyalarını toplayıp ülkeyi terk edecekti. Geç bile kalmıştı. Aile olarak gördüğü insanları bile yıllardır görmüyorken, Draco ile kurduğu bu beklenmedik yakınlık ona kendini suçlu hissettirmişti. Suçlu hissettiği o kadar çok şey vardı ki, bir yenisini daha taşıyabilecek kadar güçlü hissetmiyordu.
Hem Draco da kendine yeni bir hayat kurmuştu. Harry'i görmek ona sadece geçmişi hatırlatacak ve acı verecekti. İkisi için de en iyisi Harry'nin gitmesiydi. Yollarının kesişmesi sadece kötü bir tesadüf olarak kalmalıydı.
Sehpanın üstündeki not defterinden bir sayfa koparıp asasıyla "Teşekkür ederim, her şey için." yazdı.
Etrafa son kez bakıp kapı koluna uzandığında yerden ufak bir inleme duydu. Köpeğe şaşkınlıkla baktı, gideceği için üzülüyor olamazdı. "Kendine iyi bak Cassy." dedi eğilip onu severken. Mama vermesi onu sevmesine yetmişti demek ki. Gülümsedi. Kendisinin bile duyamayacağı kadar kısık bir sesle ekledi.
"ve Malfoy'a da."
***
"Çocuklar nasıl? Ya Ron?" Harry oteline dönerken Hermione'yi aramaya karar vermişti. Draco'ya yapılan büyü hala kafasını kurcalıyordu.
"İyiler, iyiyiz." Hermione'nin sesi endişeliydi. "Sen nasılsın Harry, bir şey mi oldu?" Normalde bu kadar sık aramazdı onun kadar zeki bir kız tabii ki bir şey olduğunu anlardı.
"İyiyim Hermionie." Derin bir nefes aldı. "Sana bir şey sormak istiyordum."
"Ne istersen Harry."
Mugglelar tarafından duyulmamak için sesini alçalttı. "Bir büyü. İşitme kaybına yol açan, mor ışık saçan bir büyü."
"İşitme kaybına yol açan çok fazla büyü yok aslında," Hermione biraz daha düşündü. "Hem de mor ışık saçan bir büyü şu an aklıma gelmiyor ama arşivden araştırabilirim."
Harry hayalkırıklığıyla iç çekti. Oteline varmıştı, döner kapıdan içeri girdi.
"Neden bunu soruyorsun Harry, neler oluyor?"
"Uzun hikaye Herm. Tehlikede olmadığımı bil, sadece merakımdan soruyorum." Merdivenlere yönelip yukarı çıkmaya başladı.
"Artık bana hiçbir şey anlatmıyorsun." Kuzgun saçlı cevap vermedi.
"Harry..." Hermione birden ağlamaya başlayınca Harry durup sımsıkı gözlerini kapattı. Yokluğuyla bile insanlara acı veriyordu.
"Herm, lütfen ağlama. Ben iyiyim, lütfen."
"Ben değilim ama Harry! Tam 8 yıl oldu seni görmeyeli. Biz üçümüz birbirimizin ailesiydik unuttun mu? Biz 8 yıldır eksiğiz Harry! Ron ve benim seni özlemediğimiz tek bir gün yok." Daha şiddetli ağlamaya başladı. "Neden bize bunu yapıyorsun? Neden bizi yarım bırakıyorsun?"
Harry odasının kapısına yaslandı ve dolan gözlerine kolunu bastırdı. Verecek hiçbir cevabı yoktu.
Kızın hıçkırıkları zamanla iç çekişlere döndü. "Büyüyü araştıracağım." dedi kısık sesiyle. "Ama bize bunu yaptığın için seni hiçbir zaman affetmeyeceğim Harry." Çocuğa konuşma fırsatı vermeden telefonu kapattı.
"Hay sikeyim." diye mırıldandı Harry sertçe gözlerini silerken. Ceplerini yokladı ama odasının anahtarını bir türlü bulamadı. İyice sinirlenmişti. "Hay sikeyim!" Kapıyı tekmeleyerek kilidi kırdı ve içeri girdi.
Hermione haklıydı biliyordu. Biliyordu ve bu onu mahvediyordu. Yaptığı bencillikti. Hayatında ilk defa bencil olmak istemişti. Biraz bencil olmak ve artık başkalarının mutluluğu için çabalamamak istemişti. Eline yüzüne bulaştırmıştı.
Yatağının yanına oturdu, dizlerini karnına çekip kollarını etrafına doladı. Küçücük olmak ve git gide yok olmak istiyordu. Koskaca dünyada sanki bir tek ona yer yoktu.
"Şiddete eğimlisin diye yorumladım."
Harry kafasını kaldırıp sesin sahibine baktı. Draco Malfoy gelmiş kırık kapıyı bakıyordu.
"Malfoy?"
Ayağa kalktı. "Ne işin var burada? Nasıl buldun beni?" diye sordu şaşkınlıkla.
Draco hafifçe gülümseyerek elindeki anahtarı şıngırdattı. "Anahtarını düşürmüşsün Potter." Harry kafasını iki yana sallayarak yatağa oturdu. "Üstünde otelin adı ve oda numaran da yazıyordu." Draco da gelip Harry'nin yanına oturdu. "Kötü bir zamanda mı geldim?" diye sordu kısık bir sesle.
Harry sessiz kaldı. Draco tam tekrar ağzını açmışken etrafına dolanan kollarla donup kaldı. Bir süre öylece durduktan sonra çekinerek o da Harry'e sarıldı.
"Çok doğru bir zamanda geldin." diye fısıldadı Harry, Draco'nun duyamayacağını bile bile.
----------------------
oy verenler beni inanılmaz mutlu ediyor teşekkür ederim🥺