"İnanmıyorum gerçekten!" diye bağırdı Harry yüzünü buruşturarak. "Bana yine kulak kiri geldi."
Rose katıla katıla gülmeye başlayınca Harry gülümsedi. Aslında pamuk şekeri aromalı olan şekeri çabucak çiğneyip boğazından gönderdi. Yalan söylüyordu çünkü Rose onun yüzlerce seçenek içinden sürekli en iğrenç olanları seçmesinden gaddarca bir zevk alıyordu, Harry de onu eğlendirmek için bunu kullanıyordu.
"Bertie Botts'un Her Lezzetten Fasulyelerinin çocuklar arasında hala popüler olması..." diye mırıldandı elindeki paketi evirip çevirirken.
Ron "Ne sanıyordun?" diyerek pakete uzandı ve elini daldırıp bir tane çekti. "Mm, vanilya." dedi memnuniyetle gülümserken. Aniden Hugo'nun çığlık atarak ağlamasını duyarak irkildiler. Rose oyuncaklarından birini almış gibi duruyordu. Ginny onları sakinleştirmeye çalışırken Ron duymamış gibi yaparak sırtını döndü. "Dostum..." diye mırıldandı kafasını iki yana sallayarak. "Bazen o kadar sinir bozucu oluyorlar ki nasıl başardıklarını şaşırıyorum."
Harry hafifçe gülüp kafasını çevirdi ve gözleri geniş bahçenin en uç köşesinde oturan Teddy'e takıldı. Çizgi romanlardan oluşan bir çemberin ortasında oturuyordu. Sırtı onlara dönüktü, rahatsız edilmek istemediği belliydi.
Harry sıkıntıyla iç çekti. Londra'da geçirdiği bu iki haftada herkesle arasını düzeltmiş sayılırdı. Hermione onu tam olarak affetmese de eskisi kadar öfkeli değildi. Harry onun yumuşadığını biliyordu, bir süre daha kendisini süründüreceğini bildiği gibi.
Teddy ile arası ise tahmin edebileceğinden bile daha kötüydü. Çocuk ona bakmaya tenezzül bile etmiyordu. Ne zaman görse başını çeviriyor ya da direkt çekip gidiyordu. Kuzgun saçlının konuşma girişimleri her seferinde hazinle sonuçlanıyordu. Teddy onu dinlemek istemiyordu. O yokmuş gibi davranıyordu.
"Düzelecek."
Harry irkilerek yanına dönüp kızıl adama baktı. Ron yüzünde anlayış dolu bir ifadeyle Teddy'i izlerken devam etti. "Çok akıllı bir çocuk, bir o kadar da inatçı. Sana aslında ne kadar hayran olduğunu biliyorum Harry ama çok kırgın. Onu kazanman biraz zaman alacak."
"Biliyorum Ron. Kolay olmasını beklemiyordum zaten ama benimle konuşmuyor bile. Kendimi ona nasıl anlatacağım, nasıl affettireceğim bilmiyorum. Bu konularda zaten berbatım, iyice batırmaktan korkuyorum."
Ron elini omzuna atıp sıktı. "Seni affetmek istiyor dostum. Bunu nasıl başaracağını da sen bulmalısın."
Harry kafasını sallayıp bakışlarını tekrar yeşil saçlı çocuğa çevirdi. Keşke Draco burada olsaydı diye düşündü her gün yüzlerce kez düşündüğü gibi. Çocuklar sarışın adama bayılıyor gibiydi. O bir yolunu bulurdu.
"Yemek hazır!"
Molly'nin içeriden seslenmesiyle Ron ayaklanıp Hugo'yu kucağına aldı, koşarak eve giden Rose'u yavaş olması için uyardıktan sonra Teddy'e seslendi. Çocuk sessizce çizgi romanlarını toplayıp önünden ona hiç bakmadan geçerken Harry izlemekle yetindi. Derin bir nefes alıp oturduğu koltuktan kalktı ve peşinden eve doğru yöneldi.
Ron hastaneden çıkalı bir hafta olmuştu ve yarın işe başlayacaktı. Molly ve Hermione ne kadar ısrar etse de yüzyılın en genç başseherbazını biraz daha dinlenmeye ikna edememişlerdi. İçleri hiç rahat olmasa da durumu kabullenmişler, son günü doya doya geçirmek için bütün aile toplanmışlardı.
Geniş salonun ortasındaki uzun masaya bakıp gülümsedi. Kalabalık akşam yemeklerine katılmayalı uzun zaman oluyordu. Havada uçuşan tabaklardan, çatal ve kaşıklardan kaçmaya çalışırken omzuna sarılan bir kolla ters yöne çekildi.