Alec, kapıdan çıkarken aklındaki tek düşünce Rose’u bulup, öldürmekti. O patlamadan nasıl sağ kurtulduğunu bilmiyordu ama adam onu öldürecekti. Bundan o kadar emindi ki, Jennifer’ı arkada bırakıp gitmişti. Arabaya bindiğinde, ilk gideceği biliyordu. Rose’un orada olacağını tahmin etmiş ve haklı çıkmıştı. Neredeyse birkaç dakikaya, göl kenarındaki eski evlerine varmıştı. Arabadan hızlıca inerek eve ilerlemeye başlayan Alec, gölün kenarındaki adamları görmemişti bile. Rose’u öldürebilirdi. Ama karşılığında kendini ve Jennifer’ı feda etmesi gerekiyordu. Bunu içeri girdiğinde anlayan Alec için, her şey çok geçti.
“Hoş geldin sevgilim.” Rose’un bu tutumu adamın daha da sinirlenmesine yol açıyor, onu sinirden delirtiyordu. Rose’u görmek adamda değişik duygular uyandırmıştı. Her ne kadar kabul etmek istemese de onu özlemişti, eski Rose’u özlemişti. Onu bıraktığı gibi bulamayacağını düşünen adamın karşısında, kadın eski haliyle duruyordu. Saçları bile aynı uzunlukta ve renkteydi!
“Ben senin sevgilin değilim, lanet olasıca!” Adamın ses tonu kükremeye benzerdi. Odada ki adamlar bu ses tonunda rahatsız olmuşçasına homurdandı ve Alec’e doğru ilerlemeye başladılar.
“Çıkın.” Rose’un keskin ses tonu adamları uyarmış ve odadan çıkarmıştı. Alec için vakit gelmişti. Adamlar çıkar çıkmaz kadına yaklaşmış ve duvara yapıştırmıştı. Onu öldürecek ve sonra da dışarıdaki adamları öldürecekti.
“Bunu yapabileceğini düşünmüyorsun herhalde?” Rose’un ses tonu alaylıydı. Alec’in ne düşündüğünü yine tahmin eden kadın, bir kez daha onu çok iyi tanıdığını bilmenin huzuruyla mutlu oldu.
“Belki sadece seni.” Alec, tereddüte düşmüştü. Aklından geçenler o kadar çoktu ki, hangisine yoğunlaşsa karar veremiyordu. Aklı hiç bu kadar dağılmamıştı. Lanet olasıca Rose, onun yapabileceği her şeyi tahmin edebiliyordu!
“Eğer beni öldürürsen, seni de alırım.” Kadının iç titreten sesi, adamı etkilememişti. Rose bunun farkına vararak elini onun yanağına koydu. Bu temasla ikisi birden titremişti. O kadar zaman geçmişti ki.. Bu, iğrenç bir kabus gibiydi.
“Beni hala seviyorsun.” Bu cümleler o kadar net söylenmişti ki, Alec bir an buna neredeyse inanacaktı.
“Yanılıyorsun.” Artık Alec gülümsüyordu. Onu öldürmeden biraz kışkırtmaya karar vermişti ve yapacaktı.
“Ben yanılmam, sevgilim.” Kadın parmaklarını onun yüzünde gezdiriyor, kokusunu içine çekiyordu. Alec’i ise kaplayan duygular tarif edilemezdi.
“Seni sevmiyorum.” Alec, bu anın geleceğini biliyordu. Kadının da bunu tahmin etmiş olduğu, yüz ifadesinden belliydi. Alec’in yanağına inen tokat ve kadının gür sesi, adamı iyice güldürmüştü.
“Bunu söylememiş olmayı dileyeceksin!” İçinde resmen şimşek çakan gözler adama döndüğünde, Alec sırıtmayı kesmemişti.
“Yine yanılıyorsun, Rose.” Kadın, bunu duyunca irkilmişti. Alec onu en kötü yanından vurmayı iyi biliyordu. Kadın, adamın ona “Rose” demesini hiç sevmezdi. Hatta bunun için kavga ettikleri olmuştu. Bu konuda takıntısı olduğu herkes tarafından bilinirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmkansız
RomanceAşkın her zaman imkansız olduğunu bilirsiniz. Ama yine aşık olmayı dener,aşık olduğunuzu sanırsınız. Oysa ki 'aşık olmak' diye bir şey yoktur. Eğer sizde böyle düşünüyorsanız, Jennifer Coronel ne yapmalı? Yıllarca aşkın saçma bir şey olduğunu düşünm...