Gözlerime vuran güneş ışınları ve ufak tıkırtılarla kirpiklerimi açtım. Burnuma mis gibi kokular geliyor, yatağın hemen yanındaki açık pencereden esen rüzgârla, tül perde hafifçe dalgalanıyordu.
Dirseklerimden destek alıp yatakta doğruldum. Algılarım yavaş yavaş açılıp, başıma gelenleri hatırladıktan sonra ise içime çöken huzursuzlukla kendimi tekrar yatağa bıraktım. Gördüğüm kâbus da yaşadığım gerçekler de bir günde psikolojimin canını okumuştu.
"Günaydın uykucu."
Yönümü tembel hareketlerle mutfakta ki Doğan'a döndüm. Bacağındaki şort gitmiş yerine füme rengi bir eşofman altı gelirken üstüne beyaz tişört giyinmişti. "Günaydın." diye mırıldandım. Sesim tarazlı çıkmıştı. "Saat kaç?"
Doğan kızarttığı ekmekleri servis tabağına alıp, "Sekiz." diye yanıtladı beni. Sonra da domatesleri dilimlemeye başladı.
Sanki hiç uyumamışım gibi uykum vardı. Başka zaman olsa bu ihtiyaçla gözlerimi kapattığım an uykuya dalardım ama şimdi hissettiğim kaygı buna izin vermiyordu.
Yine de acıyan gözlerime yenik düşerek, "Çok erken değil mi?" dedim. "Bu saatte kargalar bile kahvaltı yapmıyor." Allah'ım durumumuz oldukça vahimdi, biliyordum ama gözümü açmakta zorlanıyordum. İkisi de yanıyordu. Üstelik başım da ağrıyordu.
"Ben acıktım." dedi kayıtsız bir sesle. "Sen uyu istersen. Kalktığında yaparsın."
Kalk Yağmur kalk. Adam gamsız falan ama senin gibi tembel değil, üşenmeden kahvaltı hazırlamış.
Kalkmadan hemen önce, "Ağrı kesici var mı?" diye sordum. Sonra da kalkıp yatağın kenarına tekrar oturdum. İnşallah birazdan yataktan tamamen ayrılacaktım.
Doğan dikkatle bana baktı. Ardından mutfak dolaplarının içini kontrol etti ve bir ağrı kesici çıkarıp masanın üstüne koydu. "Aç karnına içme."
Şu üç kelimelik cümleyle için bir garip oldu. Şu an beni tek düşünen insan Doğan'dı.
Kuruyan kıyafetlerimi alıp banyoya geçerken sehpanın üstündeki laptop dikkatimi çekti. Açık olan bir sekmenin içinde bir dosya yükleniyordu. Sehpanın üstünde içi dolu bir kül tablası da Doğan'ın sabaha kadar uyumadığını gösteriyordu.
Banyoya geçip duş perdesini çektim. Hemen üstümü değiştirip hâlâ nemli olan saçlarımı parmaklarımla düzelttiğimde ise dışarı çıktım. Doğan'ın verdiklerini katlayıp yerine koyduğumda ise kahvaltı masasına geçtim.
"Ne yapmayı planlıyorsun?" diye sordum. O sırada Doğan çayları doldurup karşıma oturdu.
Kızarttığı ekmeklerden önümdeki tabağa koydu. "Bahsettiğin şirketin bilgisayarlarına sızdım."
Kaşlarım hayretle havaya kalkarken, "Bu kadar çabuk mu?" diye konuştum.
"Uyuyama-" Sesini temizledi. "Uyumadım. Boş durmaktansa onu halledeyim dedim."
Çayımdan bir yudum alıp, Oradan sana ekmek çıkacağını sanmıyorum." dedim. "Yasal olarak işlettiği tek yer orası demiştim sana." Bu işin içinden bizi nasıl sıyıracaktı gerçekten merak ediyordum.
Doğan'ın ifadesi düzdü. Doğal bir sakinlikle kahvaltısını yaparken, "İlla ki işimize yarayacak bir şeyler çıkacak." dedi. "Ağ bağlantısına ulaşıp tüm dosyalarını taradım. Bakalım artık, birazdan iner."
Yediğim bir dilim ekmekten sonra çayımı bitirip ayağa kalktım. Dün akşam sehpanın üstüne attığım sigara paketini alıp tekrar mutfağa döndüm. Önce birkaç yudum suyla ilacımı içtim ardından da kendime bir sigara yaktım.
Doğan'da kahvaltısını bitirdiği için tıpkı onun gibi yaktığım ilk sigarayı ona verip kendime bir tane daha yaktım. Çektiğim nefesi geri üflerken, "Sonra ne yapacaksın?" diye sordum. "Yani eğer eline işe yarar bir şey geçerse polisemi ihbar edeceksin?"
Doğan başını ağırca salladı. "Birkaç seçenek daha var. Ama evet, önceliğimiz o olacak."
Gözlerim şaşkınlığımı belli eder gibi açılırken, "Ne gibi seçenekler?" diye sordum.
Gözlerinden parıltılar geçti. "Gerek kalırsa öğrenirsin, güzellik."
Yüzüm düşünceli bir hâl aldığında, "İnşallah yeter." diye mırıldandım. "Daha önce de bu durumlarla karşılaşmıştır buna eminim ama diyorum ya yırtıyorlar. Belki de polisle iş birliği yapıyorlardır, bilmiyorum."
Doğan kısılı gözlerle dalgınca bana bakarken, "Halledeceğim." dedi. "Güven bana."
Ekrandaki dosyanın indiğinde dair bir ses çıktığında Doğan yerinden kalktı ve ikili koltuğa oturdu. Ben de kalkıp yanına gittim. Birkaç tuşa basıp önünde rar hâlindeki dosyayı açtığında ise uzun bir dokümanı okumaya başladı.
Ben de okuyordum ama bir halt anlamamıştım. Daha çok kodlamalar ve kısa konuşmalar vardı.
"Bunlar ne?"
Doğan kısa bir sessizliğin arkasından cebinden telefonunu çıkardı ve 155'i ararken gözleri beni buldu. "Öğlen 13.30'da, o meşhur tırlarından birisi doğuya hareket edecek." dedi. "İçinde kaçak silahlar var."
•••••
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIR BENİ ✓ (TAMAMLANDI)
ChickLitSiz. Bak ya cevap da vermiyor Siz. Sildim desene Siz. Ama sildikten sonra sildim demen lazım silmeden dersen değişen bişey olmaz 0532... *Bir şey Siz. Ona mı takıldın TDK mısın sen Siz. Ben sana sildin mi diye soruyorum sen ne diyorsun Siz. Lan var...