Çırptığım yumurtaları tavaya döküp doğradığım salatalık ve domatesi masaya koydum. Çatal bıçak çıkarıp çayın demini kontrol ederken de başımı çevirip Doğan'a baktım. Hâlâ uyuyordu.
Gece ben uykuya dalmıştım ama Doğan uyumamıştı. Sürekli telefon konuşmaları yapmış Muğla'da yaşayan bir arkadaşı ile görüşüp bizim için bir ev ayarlamasını istemişti. Elimde olmadan gülümsedim.
Bunları sadece benim için yapıyordu.
Bizim için...
İçim içime sığmazken huzurlu bir nefes çektim içime, sanırım onu seviyordum ya da aşık olmuştum. Hislerime isim koyamıyordum ama ona karşı boş olmadığımı biliyordum. Bakarken eriyip gitmem de ayrı bir mevzuydu.
Ama Allah var, Doğan benden daha dirayetli bir adamdı. Birazcık kıvılcım ikimizi tutuşturmaya yeterdi, istese bunu kolayca yapabilirdi ama belki de güvenimi sarsmamak adına bana dokunmuyordu. Bilemiyordum.
Omletin ters tarafını çevirip altını kıstığımda usul adımlarla Doğan'ın yanına ilerledim. Kollarını yastığın altına sokmuş, yüz üstü uzanmış ve geniş sırtı büyüleyici bir şekilde gözlerime ziyafet sunarken ben sadece izlemekle yetişmiştim.
Yatağın kenarına oturup, "Doğan." diye fısıldadım. Hiç kıpırtı falan yoktu. Kim bilir kaçta uyumuştu? Bir ara uyandığımda hâlâ ayaktaydı ve ben yeniden dalmıştım.
"Uyan hadi kahvaltı hazır." dedim. "Kalk, çok acıktım."
Dudaklarımı dişlerimin arasına alıp elimi sırtına uzattığımda işaret parmağımın ucuyla sırtında dokundum. Elimi çekmem lazımdı ama yaramazlık yapmak isteyen bir yanım buna engel oluyordu.
İşaret parmağımı usulca yukarı doğru sürükleyip göz dolduran geniş omuzlarına çıkardığımda bedeninin gerildiğini fark ettim.
Başını tembel bir hareketle bana çevirip kısılı kirpiklerinin arasından bakarken, "Parmağını ısırırım." diye konuştu. Sesi kısık çıkmıştı. "Bilerek mi yapıyorsun?"
Yüzümü masumca büküp, "Ne yaptım ki?" dedim. Aynı zamanda içimi havalandıran bir hisle baş etmeye çalışıyordum. Parmağım ensesine doğru kaydı. Teni muazzamdı ve ben geri çekilemiyordum.
Bakışları kararır gibi oldu. Ya da ben öyle görüyordum. "Kahvaltı niyetine seni yememi istemiyorsan o güzel parmağını çek." dedi boğuk bir sesle. "Seni yanıma çekersem durabileceğimi hiç sanmıyorum."
Elim ateşe değmiş gibi birden çektiğimde, "Omlet yanıyor!" dedim. Yanan sadece omlet değildi ya neyse... Yanından kalkıp giderken Doğan sesli bir nefes vermiş bense panikle nasıl kalktığımı bilememiştim.
Tavanın altını söndürüp şirince gülerek, "Kalk hadi." dedim. Dirseğini yatağa yaslamış beni izliyordu.
Başını iki yana sallayıp kalktığında elini yüzünü yıkayıp masaya geldi. Çayları doldurup bende oturduğumda, "Ee ne yapıyoruz bugün?" diye sordum. Muğla'ya gideceğimizi duyduğumdan bu yana içim kıpır kıpırdı.
Tabağına aldığı omletten kesip bir parça ağzına attı. "Buradan alacağım fazla bir şey yok. Gerekli eşyalarımı alır çıkarız." dedi. "Öncesinde dışarıya çıkmam lazım. Bir iki işim var halledip dönerim. Akşama doğru da yola çıkarız."
Keyifle gülümseyip kahvaltımı yapmaya başladım. Bu şehirden bir an evvel ayrılmak istiyordum. Sonra aklıma gelen detayla bir anda yüreğim sıkıntıyla doldu.
Doğan'a bakıp, "Şeytan diyor ki." dedim. "Git ailen sandığın insanların yanına, hesap sor onlarla yüzleş ve öyle git."
"Sakın." dedi Doğan. Yüzü ciddi bir hâl aldı. "Gidersen geri çıkamazsın. O it seni hâlâ arıyordur. Adamları boş durmaz."
Başımı sallayıp, "Haklısın." diye mırıldandım. Bu ihtimal hep vardı. Zaten elimi kolumu bağlayan da buydu.
Birlikte kahvaltımızı yaptığımızda Doğan evden çıktı. Bense ortalığı gelişi güzel toparlayıp laptopun başına geçtim. Başka ne yapacaktım ki?
Ne açacağımı düşünürken altta sürekli yanıp sönen bir konuşma butonu dikkatimi çekti. Merak edip açtım. Karşıdaki kimdi bilmiyordum ama 'önemli' yazdığı iki tane sıkıştırılmış dosya atmıştı.
Belki Doğan'ın işine yarar diye tıkladım. Ekran gidip geldi ve şimdi açtığım dosya yoktu. Karşıdaki kişi de çevrimiçi değildi. Bilmiyordum, telefonum olsa arayıp Doğan'a söylerdim ama yoktu. Neyse, en azından bununla biraz vakit geçirebilecektim. İşin kötüsü sigaram da bitmişti.
Yabancı bir film açıp izlemeye başladım. Doğan gelene kadar kafamı dağıtmam lazımdı. Kalkıp kendime bir kahve yaptığımda tekrar koltuğa oturdum. Film başlayalı neredeyse kırk beş dakika, Doğan gideli bir saat olmuştu, sıkıntıyla üfleyip hiçbir şey anlamadığım filmi kapatıp internete girdim.
Bir müzik kanalı açıp, içeride Ahmet Kaya'nın Beni bul adlı şarkısı çalarken ayağa kalkıp kahvemi de alarak pencerenin önüne gittim. Sıkılmıştım. Nerede kalmıştı bu adam?
Kapıdan gelen tıkırtılarla, "Sonunda." dedim. Gülümseyerek kapıya doğru ilerlerken kapı açıldı ve gördüğüm adamlarla nefesim kesilip olduğum yerde çakılı kaldım. Gevşekçe yana salınmış elimin arasından kayan kupa tuzla buz olurken zorlukla yutkundum.
Gözlerim kocaman açılmış, kalbim korkuyla çarpmaya başlamıştı. Panik tüm bedenimi etkisi altına aldığında ise dudaklarımın arasından sadece, "Poyraz!" ismi döküldü.
•••••••
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIR BENİ ✓ (TAMAMLANDI)
ChickLitSiz. Bak ya cevap da vermiyor Siz. Sildim desene Siz. Ama sildikten sonra sildim demen lazım silmeden dersen değişen bişey olmaz 0532... *Bir şey Siz. Ona mı takıldın TDK mısın sen Siz. Ben sana sildin mi diye soruyorum sen ne diyorsun Siz. Lan var...