24.Bölüm

280 14 8
                                    

Multimedia : Naz...

Arabaya geçtiğimde aklım hala Umuttaydı, o son bakışında... İçim acıyordu onu o halde bırakıp gitmek beni mahvediyordu ama yapabileceğim başka bir şey de yoktu. Ne kadar üzgün gözükse de gelmemişti işte, açıklama yapmamıştı. Ahhh delireceğim neden neden neden ya neden bir şey yapmadı neden tutup kolumdan her şeyi açıklamadı aslında beni mahveden şey Umut'un hiçbir şey yapmamasıydı...

"Naz iyisin değil mi ?" Adalın bana seslenmesiyle irkilerek ona doğru döndüm.

"İyim Adal teşekkürler."

"Kimdi o adam ?"Dedi ve meraklı gözlerle bana baktı.

"Bilmiyorum..."

Evet, gerçektende bilmiyordum onun kim olduğunu, sahi kimdi o?

Eğitmen ya da şirket sahibimiydi? Beni daha yenimi tanımıştı yoksa anılarım da olan o çocukmuydu? Ya oysa olabilir mi gerçekten? Benim kahramanım Umut olabilir mi ? Yıllar sonra tekrar beni korumak için, benim için hayatıma girmiş olabilir mi ?

Hatırlamıyordum lanet olsun ki hatırlamıyorum. Çocukken hep etrafımda olan kişiyi hatırlayamıyorum...

Yorgudum, bunları düşünmek beni daha da yoruyordu. Bu yüzden araba da radyoya uzandım, Adala baktım ve "Açmam senin için sorun olur mu ?" Dedim. O ise kafasını hayır anlamında salladı ve radyoyu açıp,kendimi müziğin huzurlu kollarına bırakarak yolu seyretmeye başladım.
...

Yolda ilerlerken Adal'ın telefon melodisi duyuldu.Adal Telefon çalmaya başladığında radyoyu kapattı ve arabayı sağa çekti. Tebrik edilesi bir hareketti bence bu insanların hayatına gerçekten önemsemeye hiç kimse bu hareketi yapmazdı.

Adal telefonu açtıktan sonra"Buyurun, Benim Adal Çalışkan."

Karşı tarafın ne dediği hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama Adal'ın yüz ifadesinden anladığım kadarıyla pekiyi şeyler olmuyor.

"Peki, tamam ben... Hemen geliyorum."dedi ve anında telefonu kapattı.

"Hayırdır neler oluyor Adal?"

"Kardeşim, yine haylazlık yapmış ve benim hemen yanına gitmem gerek, şimdi gitsek senin için bir sorun olur mu? Kardeşimin yani manevi kardeşimin kaldığım yurt yarım saatlik bir mesafede..."

"Tabii gidelim... Sorun değil, ama yurt derken ?"dedim.

Ben bu cümleyi kurarken o çoktan gaza yüklenmişti.

"Yetiştirme yurdu. Birkaç yıl önce yurttan kaçmış bu küçük adam sonra da bana rasladı. Onu her ne kadar evlat edinmek istesem de maalesef prosedürler buna izin vermiyor. Ama yasal velisi olma hakkını birkaç mahkeme sonunda kazandım. Yani böylece yaptığı her şeyden haberim oluyor ve hergün onu ziyharet ederek özlemimi gideriyorum." Dedi Adal.

Bense bunları anlatırken şaşkınca Adal'a bakıyordum. Cidden bu kadar iyi olabilir miydi? Oysa dışarıdan bakıldığında, telefonla konuşurken arabayı durduracak ya da yurttan kardeş edinecek kadar ince ve düşünceli birine benzemiyordu. Dışarıdan o kadar sert duruyordu ki bunları yapacak biri olacağını hiç düşünmezdim...

Yurt demişken; yurt hallerim geldi aklıma arkadaş özlemine, güvenecek bir kişi arayanların her zaman birilerini özleyen çocuklarla dolu adı yetiştirme yurdu yerine , 'unutulanlar' olması gereken o yerdeki hallerim geldi gözümün önüne. Kimse bilmiyordu orada olanları, unutmak zorunda bırakılan çocuklar kimsenin umurunda değildi. Bazen Adal gibi iyi insanların umurunda oluyor işte bu unutulan insanlar...

Fark ettim de ben ne kadar düşündüm o insanları, sevgiye muhtaç olan o çocukları ben ne kadar düşündüm? Evet, onların çektiklerini, yaşadıklarını bende biliyordum ama ne kadar destek oldum oradakilere...

Korku işte buydu beni onlardan uzaklaştıran yüzleşememe korkusu eskiyi hatırladıkça daha kötü olma ihtimalim uzaklaştırdı beni onlardan. Kızmalı mıyım kendime? Evet, hem de çok ama elimden bir şey gelmiyordu işte. Şuan nasıl gidiyorum oraya hiçbir fikrim yok beklide Adal'ın o endişeli halini gördükten sonra 'ben oraya gidemem' diyemediğimden bu tanıdık sokaktayım ve o tanıdık yere ilerliyorum. Bir kere daha demiştim o kahramanın Umut olduğunu hatırlamak için bir kere daha demiştim ama giremedim içeriye saatlerce orada, kapıda oylecer beklediğim için müdür gelmişti. Ona içeri giremeyeceğimi ve burada eskiden Umut adında bir çocuğun kaldığını sormuştum. O ise burada belkide yüzlerce Umut adında çocuğun kaldığını söyleyerek tüm cesaretimi kırmıştı. O umutsuz cevabı aldıktan sonra eve dönmüştüm. Zaten o serefsiz, Umutun düşmanı da beni o zaman görmüş. Aklıma geldikçe korkum daha da artıyor... Evet,belkide bu gerçekle şimdi yüzleşmeliyim,bana iyi gelir bir şeyleri hatırlarım. Umutu, hatırlarım beni kurtaran kahramanın Umut olduğundan emin olurum beklide. Melihe olan özlemim azda olsa gider. O gerçeklerle karşılaşarak tozlu anılarımın içinde kaybolurdum...

Durmuştu araba tüm bunlarla nasıl yüzleşeceğimi düşünürken gelmiştik işte o tanıdık anılarla dolu yere. Rengi değişmişti binanın, son geldiğimde önceden olduğu gibi pembeydi binanın rengi, hiç şirin olmaya bu binayı az da olsa şirin yapmak için boyanmıştı, tozpembeye. Bu renk evet evet bu şimdiki renk çok daha güzel olmuştu, hiç gerçekçi olmayan o pembeden tamda bu binayla bağdaşan umudun rengine maviye boyanımıştı bina...

"İşte geldik... İçeri gelmek ister misin ?" dedi Adal.

Gidebilir miydim gerçekten? Umut yüzünden bu haldeyken yine Umutla ilgili tüm gerçeklerin yüzüme bir bir çarpmasına dayanabilir miydim?

Hayır, ben bu kadar güçlü değilim bir günde bu kadar olayı ve gerçeği kaldıramam ki.

"Ben... Burada kalsam daha iyi Adal. Kardeşinle umarım daha sonra tanışırı."Dedim yapamayacağıma inanarak.

"Peki, öyleyse ben kısa zamanda geri döneceğim."dedi ve arabadan indi.

Bense çocukluğumun geçtiği bahçede bir arabanın içinde kafamda milyonlarca soruyla öylece duruyorum.
Kendimi alamadım indim aradaban ve ilerledim,Anılarıma... Çocukluğuma, mutluluğuma, mutsuzluğuma, yaşadığım yer doğru yürüyordum işte. Yanağımda hissettiğim yaşla ve kapıdan çıkan bedenimi fark edene kadar burada öylece oturmayı düşünüyordum ama olmadı ben binaya girmesemde burada bu bahçede anılarımda kaybolmaya çoktan başlamıştım. Melihi ilk ağlarken gördüğüm o bankta bulmuştum işte kendimi. Değişmemiş hala aynı,bunu nereden mi anladım elimi gezdirdiğim M ve N harflerinin kazılı olduğu yerden. Bunu çocukken yapmamız gerekirken o korkunç günün bir hafta öncesinde yapmıştık. Burayı hiç unutmamak için yapmıştık bu çocukluğu... Özledim... Çok özledim onu. Banktan kalkıp arkaya doğru ilerledim. Küçükken liselilerin basketbol maçlarını izlemek için derslerden kaçıp hep buraya,burada ki ağacın dibine gelirdim. Hocalar beni sınıfa sokmak için çok fazla çabalasalar da hep oyun oynayanların arasından biri gelir hocayla konuşur ve ben maç bitene kadar burada onları izlerdim...
Beynimde çakan şimşekle oturdugum ağacın dibinden hızla kalktım.
Umut ! eee Evet o hocalarla konuşan kişi evet o Umuttu. Beni kurtaran kişiydi yüzü evet o boğulduğum da hatırladığım yüzle aynıydı. Ne yani o daha doğrusu benim kahramanım Umut muydu ?Akan gözyaşlarım daha da şiddetlendi. Evet o Umuttu... Hemen bahçeden öne doğru koştum oydu işte beni yıllar önce her zaman kollayan kişi Umuttu...
Bunu biliyordum yani az da olsa tahmin ediyordum ama bu gerçekle yüzleşmek bu çok garip bir histi. Gözümden akan yaşlara aldırış etmeden Adal'ın arabasına doğru koştum. Çantamı aldıktan sonra yurtan çıktım ve ilk gördüğüm taksiye atlayarak Umut'u yaklaşık bir saat önce bıraktığım yere doğru yol aldım. Kafamda sormam gerek onlarca soru ve içimi acıtan özlemle...

Çok geç gelen bir bölüm olduğunun farkındayım lütfen kusura bakmayın sınav haftam olduğundan bir türlü yazma fırsatı bulamadım.

Umarım beğenir yorum yaparsınız. Okuduğunuz için sonsuz teşekkürler ♥

&&&

H.A

Acının SonuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin