Yalvarmaya Hazırım|1

75 6 0
                                    

Bir Hafta Sonra

Katıydı kalbim, buharlaştı yavaş yavaş. Güvendiğim dağlar yerle bir olmuştu. Nereye dokunduysam elimde kalıyordu. Kırıldığımda sevdiklerimle arama mesafe koyarım; anlasınlar,  bana daha çok yaklaşsınlar diye. Bu sefer ben sevdiğim insanlardan birini kırmıştım: Zeynep. Ve aramıza öyle bir mesafe koydu ki tüm çabalarımı gereksiz kılacak gerçek.-Ölüm. Beni öyle bir cezalandırdı ki, mezar taşına bakamıyordum oradaki isim kalbimi parçalıyordu. İnanamıyordum, inanamak istemiyordum. Zeynep ölmüş olamazdı. Kalbime bu kadar derine inen biri Zeynep'ti. Bana ailem inanmazken, Zeynep inanmıştı. O kadar saf kalbi vardı ki beni bile sevmişti. Aklımda yokken bir şekilde kalbimde yer edinmişti. Beni kazanmak için kendini kaybetti.

Toprağın üzerinde örtülü duran karı iteledim. Beş gün tam tamına beş gün. Her gün kendimi Zeynep'in mezarında buluyordum. Kar, yine de köşede yeşermeye yemin etmiş  kır çiçeğine engel olamıyordu. Zeynep gibi inatçı. Kır çiçeğinin etrafındaki karı dağıttım. Gördüğüm kır çiçeğiyle umutla bekledim. Rüya olmasını diledim. Ellerim çamura bulanmıştı. Bu çamur kadar gerçekti her şey. Kar taneleri hızla yağmayaya devam ediyordu. Çiçeğin etrafını tekrar tekrar kapatıyordu. Gözlerim istemsizce dolmaya yüz tutmuştu. Titriyordum, üşüdüğümü fark etmeden. Adım atacak mecalim yoktu. Öylece hareket etmezken de yoruluyormuş insan.

"Beni kendini unutturmak için mi sevdin?"

Sitemim bitmeyecekti.

"Bana ceza vermek için neden kendine kıydın? Oysa sen bana kalbini açtın..."

Ezbere bildiğimi zannettiğim kadının mezarında öylece konuşuyordum. Mezarlıklarla konuşmaya alışıktım. Ben hengameler içinde büyüyen küçücük bir çocuktum. Bir kır çiçeği hayatımı yeşertirken, hayatından oldu. Ruhların fethettiği yerde, ölüm eşiğinde aydınlanma yaşıyordum. Soluğum beyazla örtülü mezarlıkta  yankılanıyordu. Yanaklarımdaki ıslaklık ne ara akmaya başladığını bilmediğim gözyaşlarımın kanıtıydı.

Arkamdan gelen siluet, karda çıkan sesle silahıma sarıldım. Hızla tetikte dururken gelenin babamın olması ne ironiydi. Bir haftaya kadar her an yanıma gelmesini beklediğim insanı, bir dakika dahi yanımda istemiyordum. Silahımın emniyetini kapatarak belime yerleştirdim.

"Bana kırgın olduğunu biliyorum oğlum."

Fütursuzca güldüm.

"Kırılmak ayrı, küsmek ayrı ben seni sildim Kubilay Çetinkor."

Ağzımdan aklınızdan gelebilecek en kibar olmayan kelimler çıkarken sesim tehtitkardı.

"Sen git, yerine Pamir gelsin. Arkanı toplamaya alışkın ne de olsa. "

Koyu mavi gözleri, zamanın gazabına uğramış ışıltısını kaybetmişti. Gözlerinde acıyı görüyordum bu bile beni durdurmaya yetmiyordu.

"Senin dışında kimse acı çekmedi değil mi baba(!)."

Baba kelimesini bastıra bastıra söylüyordum.

"Anneme geç kaldığın gibi bana da geç kaldın."

Elini tokat etmek için kaldırdığında, durdurmadım onu.

"Vursana baba(!), vur."

Babamın eli havada kalmış, burukça elini yumruk yapıp indirmişti.

"Sen beni kambur bıraktın baba(!). Kendi acına, kendi doğrularına o kadar kapıldın ki..." yüzümde alaycı bir gülümseme yerleştirdim.

"Peşimede taktın Pamir'i. Annemin hayaliyle, annemi aldattın. Annemin emanetine bana kıydın.

Milyarderin Vekili III Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin