Hüznün Gölgesinde|2

97 8 3
                                    

Tam tamına bir hafta İvan'ı aramamdan sonra geçirdiğim hapis gibi geçirdiğim bir hafta. Uğur'u görmediğim bir hafta. Geri dönüşü olmayan yola çoktan girdiğim bir hafta. Uğur çekip gitmişti, kimse ağzını dahi açmamıştı. Bir şeyler planlanıyordu. -Buna bende dahildim. Sadece biyolojik olarak geçirdiğim bir haftanın çoğunu evden kaçmanın planını yaparak geçiriyordum. Selim'e son dakikaya kadar hiç bir şey anlatmadım. Açık verirdi. Kimsenin haberi dahi olmadan çıkacaktık evden. Sonunda bir yer keşfetmiştim. -Şans eseri de olsa. Ardından küçük bir telefon görüşmesi yapmıştım.

Yine birbirini kovalayan günlerde; sıradan ve monoton. Diğer herkesten erken kalkmıştım. Sandalyemi bahçeye sürmüş bulunmuş yavaşça taş yoldan sürüyordum. Biraz ileride duran kameralar artık yoktu. Etrafa bakındığımda korumalarda yok denecek kadar azdı. Daha fazla dikkat çekmemek adına içeriye geri dönmüştüm. Biraz daha araştırmamdan sonra ileride garaj olduğunu fark ettim. Bir kere girme şansı yakalayıp anahtarı almıştım.
Planın ikinci aşaması arabaya Selim ile beraber ulaşmaktı.
Bu gece uzun olacaktı. Bir iki saate artık bu evden kurtulacaktık. Peki bunu gerçekten istiyor muydum? İlk defa iliklerime kadar aile duygusu hissetmiştim, ailemi benden alanlardan. Akşam yemeğinden sonra odamdan çıkmıyordum. Kimse beni ya da Selim'i aramayacaktı. Dışarıdan gelen konuşmaları dinlemek için odamın kapısına yaklaştım.

"Beren kızı rahat bırakın, bu ev sizi rahatsız ediyorda bir de Leman'ı düşünün."

Sanırım Beren odama girecekti, onu durduran Kubilay Çetinkor'dan başkası değildi.

"Ama amca.."

"Aması falan yok Beren, söylediğim şeyleri tekrar etmediğimi bilirsin benim güzel yeğenim."

Ses tonundaki uyarıyı ben kapının arkasından hissetmiştim. Beren şuan kim bilir ne haldedir. Kendimi Beren'e üzülürken bulurken bir anda dışarıdan gülme sesleri gelmeye başlamıştı. İçim merak duygusuyla kabarırken kendimi dışarı atmamak için zor tutuyordum.

"Sana karşı hiç ciddi duramıyorum, babana benzemen sinir bozucu."

Kubilay'ın sesi tamamen yumuşaktı.

"Bu babama hiç kızamadığın anlamına geliyor."

Kubilay Çetinkor'un erkeksi  kahkahası kulaklarımı tırmaladı.

"Çok fenasın çok, hadi aşağıya inelim."

Gelen ayak sesleri ve artık konuşmanın buğulanması odamın önünden gittiklerinin kanıtıydı. Beren riski de tamamen ortadan kalkmıştı. Artık tek bir şey kalıyordu hazırlanıp Selim'i beklemek. Tekerlikli arabamı çevirdiğimde korkudan dilimi yutacak gibiydim. Bir haftadır görmediğim an ve an beklediğim kişi karşımdaydı. Bu durumu kendime geç itiraf etsem de gerçek buydu. 

Acıyla bakan adamın gözlerine bakıyordum. Sesi korunması gereken çocuk gibi çıkıyordu.

"Bana sakın acı çekiyorsun deme, bu çok gülünç olur. "

Alayla gülümsememe sebep olmuştu. 

"Herkes kendi sorununu diğerlerinden daha büyük görür. "

Gözlerinde ki acı sinirle harmanlanmıştı. Güldü uzun uzun. Espriyi fark edemedim herhalde diye düşünüyordum. Aniden yüzünde dondu gülümseme. 

"Önünde kalbi sökülmüş bir insan duruyorken böyle düşünmeyi dahi cesaret etme. "

  Osmanlı devleti gibiydim bir yanım kale bir yanım denizle kaplı. Uğur'a yaklaştıkça surlara çarpıyordum. Diğer tarafa döndüğümde ise beni boğmak için bekleyen yaptıklarımın sonuçları duruyordu.
Neden olduğum şey beni üzüyordu. Mutlu olmam gerekmiyor muydu? Yaptığımdan gram pişmanlık duymuyorken, bunu Uğur'un öğrenme düşüncesi bile beni germeye yetiyordu.

"Neden?"

Uzun sürmeyen sessizliğimizi hırıltılı sesi bozmuştu. Biliyordu.

"Daha önce hiç olmamıştı.."

Söyledigim sözler beklenmedik olsa gerek yorgun kafasını kaldırıp bana baktı.

"Ney, vicdan azabı mı?"

Tebessüm ettim kafamı sağa sola salladım.

"Hayır, daha önce hiç normal hissetmedim. Siz herkesi olduğu gibi kabul ediyorsunuz."

Gerçek duygularımdı bunlar.

"O yüzden mi ihanet ettin?"

Bir anda boğazımı sıkmaya başladı. Kesik kesik nefes almama izin veriyor yinede canımı yakıyordu.

Bir anda kollarımı sıkmaya başladı. Gözleri yaşlar akmaya müsaitti, kendini öyle bir sıkıyordu ki mavi gözleri kızarmıştı, yinede bir damla göz yaşı düşmüyordu. Canımı yakmasına daha fazla izin veremezdim. Tüm gücümü kullanarak kollarımı kendime çektim, kafamı geri atarak yüzüne kafa attım. Alnım acısada, Uğur'a geri hamle yaptırmıştım.

"Her istediğini elde edemezsin Uğur Çetinkor."

Burnu kanıyordu. Eliyle burnunu silerken bir kaç saniye eline bulanan kana baktı. Yine o histerik bakış vardı.

"Bir gün istediğimi elde edemezsem o zaman Uğur Çetinkor olmam."

Bu ne demekti şimdi? Yine beni bilinmemezlikte bırakıyordu.

"Benimle neden böyle konuşuyorsun?"

Sinirini kontrol edemiyor gibiydi.

"Bir hafta, bana bir haftaya mâl oldu. Açtığın telefon bir haftamı çaldı."

Yüzüme iğneleyeci olduğunu düşündüğüm bir gülümseme yerleştirdim.

"Bir nevi felsefem bu."

Tek kaşı havalanırken kendini yatağa bıraktı, ellerini birbine kilitledi.

"Öyle olmadığını ikimiz de biliyoruz. "

Demek kartları açık oynayacaktık bana uyar. Dilimin ayarı yoktu, olmasına da gerek yoktu.

"Daha hiçbir şey yapmadım, şimdiden ölmemi istiyor gibi davranıyorsun." Dudağım hafif kıvrıldı. " Değiştin Uğur, zayıfladın."

"Leman.." nefesini dışarı verdi. "Belki dedim belki ilk defa belki dedim biliyor musun? Yanılmışım kabul ediyorum değiştim. Zayıfladım mı bak bu imkansız. Bilmediklerinde boğuluyorsun. Senin yaptıkların bana değil sana zarar veriyor farkında bile değilsin. Seni korumak için nelere katlandığımı bilseydin..."

Bir anda durdu, ayağa kalktı.

"Evet bilseydim.."

Gülümsedi.

"Hiçbir şey değişmezdi."

Odadan ayrılmak için kapıya yanaştı, kapı kulpunu tutacakken ismiyle seslendim.

"Uğur."

Durdu tüm vücudunu bana çevirdi.

"Benim için durmak yok artık, ben kendimi tehlikeye atmaya devam edeceğim." Yüzünde bir şeyler aradım ağzı hafif aralanmıştı.

"Seni korumaya devam edeceğim Leman. Seni sadece ben yaralayabilirim."

Milyarderin Vekili III Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin