Bir kaç saat sonra ikimizde yorgunluktan bayılmak üzereyken bir şey söylemeden küvetten çıktı ve bana bir havlu fırlatıp odaya geçti. Temiz odanın içinde yatak örtüsü ve yorgan katlanmış olarak duruyordu. Belli ki ben yokken burada kalmamıştı çünkü her şey bıraktığım gibiydi. Sadece çıkan karmaşanın üzeri örtülmüştü. Silas üzgün ve umutsuz bir tavırla sandalyenin üzerine oturdu. Gözlerinde ki hayal kırıklığını görebiliyordum. Haklıydı, ne söylese hakkı vardı. Kızmaya da, bağırmaya da, sövmeye de hakkı vardı. İhanete uğramış bir adamın yapabileceği ne varsa hakkı vardı. Milyonlarca yapabileceği şey varken o beni yerin dibine sokmak için sessiz kalmayı seçti. Sessiz kalıyordu ki bu benim için en büyük cezaydı. "Bana ne oluyor bilmiyorum." dedim başımı ellerimin arasına alarak. "Hissetmediğim şeyler hissediyorum, yapmam dediğim şeyleri yapıyorum. Seninleyken senin olmak istiyorum, inan bana orada geçirdiğim her saniye aklımda sen vardın. Sana gelmenin hayallerini kuruyordum, planlar yapıyordum. Son birkaç günde kendimi farklı hissetmeye başladım. Onun kurt yanıyla tanışınca ve bana onun ruh eşi olduğumu söyleyince..." dedikten sonra duraksadım. "Biz, biz özel bir an yaşadık." diye ekledim.
Yüzüne bakamıyordum. Beklediğim tepkiyi vermedi. Sadece derin bir iç geçirmekle yetindi. "Biliyorum," dedi "Seninle konuşmamız gerekiyor." Elleriyle yüzünü başında bitmek bir ağrı varmışcasına kapattı. Ne konuşması gerektiğini anlamamıştım. Suratımı anlamadığımı belirtir bir şekilde büzüp ondan açıklama bekledim. "Arkana yaslansan iyi olur." Az önce oturduğu yerden kalkıp yürümeye başladı. Sanki omuzlarında büyük bir yük taşıyor gibiydi. Bu yükü benimle paylaşmasını istedim. Onun bana eskisi gibi güvenebileceğini kanıtlamalıydım. Ben aynı kişiydim, her zaman aynı Mina'yım sadece bunu ona tekrar hatırlatmalıyım. Yavaşça yanıma uzandı. Tepkisini bekledim, tepki vermedi. Oysa ne zaman yanına yatsam beni kendisine çekerdi. "Seni Kraliçeye götürmemiz gerekiyor." dedi. Kraliçe mi? Yani onun akrabası olan Kraliçe mi? Vampirlerin Kraliçesi yani? Dilim tutulmuştu. Tamam, burada vampirlerle yaşıyordum ama en azından insancıllardı. Kraliçe de öyle midir? Yoksa hayatım büyük bir bok çukuruna girmek üzere batıyorken son çırpınışlarım mı? "Neden?" diye sordum. Bir cevap almalıydım. Silas 'ın beni asla ama asla tehlikeli bir yola sokacağını düşünmemiştim ki, sonsuz güvenimin tek sahibiydi. "Kraliçe, seni ilgi çekici buluyor." dedi ve uzandığı yerden kalktı. Derin bir nefes aldı; "Artık köpek gibi kokmuyorsun, bu güzel." dedi. Öylesine yakışıklı duruyordu ki onu yakalayıp bir mahzene kapatmak yüzünü görebilen tek insan olmak istiyordum. Üzerine atlayıp pantolonunu çıkarmak ve ardından erkekliğini avuçlamak en büyük dileğimdi. Ağzımdan sular akmasına neden oluyordu. Göğüs uçlarım dikleşmişti, ıslanmıştım. Bornozumu çıkarıp onu ne kadar çıldırtabileceğimi görmek istedim. Bornozu hafifçe omuzlarımdan aşağıya attım. Yüzünü bana döndüğünde yutkundu. Beni arzuladığını adım gibi biliyordum. Benim arzuladığım şekilde o da beni istiyordu. Bana her zamanki sevgi dolu gözleriyle bakıyordu. Beni anladığını söylemişti, daha az önce bunları söylemişti yani biraz da olsun bana olan kızgınlığı geçmişti. "Ah!" diye inledi. "Ne oldu?" dedim sırıtarak. Az sonra olmasını umduğum şeyler aklıma geldikçe kızarıyordum. Onun bana yapacakları göz önüme geliyordu. Ellerim dolgun göğüslerimin üzerinde dolaşmaya başladı. Yuvarlak hareketlerle göğüs uçlarıma dokunuyor, ardından inleyerek avuçluyordum. Hiç hareket etmeden beni izledi. İşi daha da ileri götürerek vajinama dokundum. Gözlerim yarı açıktı, onun beni izlerken aldığı hazzı görmek istiyordum. Parmaklarımı yavaşça vajinamın içine geçirmeye başladım. İşte o zaman vampir dişleri ortaya çıktı. Gözlerinin kızıllığı baş döndürüyordu, kesinlikle içim gıcıklanmıştı. Az sonra başıma gelecek olanları biliyordum, bunu istiyordum. "Şansını zorluyorsun," dedi tehditkar bakışlarıyla içinde yanan ateşi görebiliyordum. "Öyle mi dersin? Bence kazanan ben olacağım." Ayaklarında kanat varmışcasına yanıma uçtu. "Lanet olsun!" diye haykırdı ve ardımdan sol elini çeneme götürüp ona bakmaya zorladı. Şehvet dalgasıyla yanıp tutuşan dudaklarım tir tir titriyordu. Yağmurda ıslanmış küçük bir serçe gibi titriyordum. "Başımın tatlı belası," dedi ve ardından dudaklarıma sert bir öpücük kondurdu. Açtık. Birbirimize ölesiye açtık. Çıkardığımız seslerin apartmanın duvarlarından yan dairelere ulaştığına hiçbir kuşkum yoktu. Dokunuşları sertti. Öyle olmasa ellerinden kayıp gideceğimi düşünüyordu. Sıkı sıkı tutunuyordu bana ve hislerini öpücükleriyle anlatmaya çalışıyordu. Asıl duygularını ona geçirmesi gereken bendim. Albert'a karşı hissettiğim şeyler geçici değildi ama Silas'a karşı hissettiklerimin yanında bir hiçti. Ona bunu ispat etmek istiyordum. Aklım şuan oldukça karışıktı, en azından kalbimin büyük bir bölümünün ona ait olduğunu bilmesini istiyordum. Nefes nefeseydim. Dişleri dudağıma battı ve birkaç damla kan aktı. Kendini tutuyordu. İçindeki canavarı ortaya çıkartmamak için büyük çaba sarf ediyordu. Belli ki son birkaç aydır da beslenmiyordu. Beni ısırmasını istedim. Kanımın kanıyla karışmasını. O benimkini içerken bende onunkinden zevk alacaktım. Boynumu rahatça ısırması için saçlarımı diğer tarafta toparladım. Durdu ve bana endişeli gözlerle baktı. Bunu gerçekten isteyip istemediğimden emin olmak istiyordu. Sonuçta daha bu sabah başka bir adamın yatağından kalkıp onunkine girmiştim. Bu daha fazla suçluluk hissettiriyordu. Başımı aşağı yukarı sallayıp onayladım. Tek elimi göğsüne koydum. Öylesine hızlı atıyordu ki soğuk kalbi birazdan yerinden fırlayacakmış gibi çarpıyordu. Ne olduğunu anlamadan beni kendisine çekmiş ve dişlerini boynuma geçirmişti bile. Mümkün olduğunca acıtmamak için uğraşıyordu. "Kahretsin, özür dilerim." diye mırıldandı dudaklarını tenimden ayırmadan. Böylesi bir zevki bana yaşatırken nasıl özür dilersin?
Kanımın dişlerinin arasından akan kısmı boynumdan aşağıya kayıyordu. Ardından yağan yağmur damlaları gibi yatağa serili çarşafın üzerine düşüyorlardı. Az sonra alt kısımlarımızdan dalga dalga yükselen ateşe teslim olacaktık. Erkekliği taş gibi ortaya çıkmıştı. Dokundum, inledi. Dişlerini sonunda boynumdan çektiğinde üzerinde fazlalık olan pantolonu hızlıca çıkarıp fırlattı. "Şimdi sıra bende," dedim gözlerimi üzerinde gezdirirken. Çapkın çapkın dudaklarının kenarından gülümsedi. Öylesine seksi görünüyordu ki dayanamayıp aletini ağzıma aldım. İşim bittiğinde ikimizde zevkten inledik. Sonunda sıra onun kanını içmeye gelmişti. Birkaç damla aldıktan sonra her şey eskisi gibi olacakmış gibi hissediyordum. Dişleriyle bileğini ısırıp kanını akıttı. Bileğini nazikçe tutup dudaklarımın arasına götürürken onun şehvetle yanıp sönen göğsünü izledim. Nefes nefeseydi, az önce yaptığım şey oldukça hoşuna gitmişti. Gözlerimi kapattım ve konsantre olmaya çalıştım. Neredeyse bedensel varlığımı unuttum zihnim sadece tek bir şey yapmamı emrediyordu.
İç onu, iç.
Tadı genzimi yakarken ona neden bu kadar yakın hissettiğimi anlamaya çalıştım. Albert, vahşiydi. Yatakta içindeki canavarı ortaya çıkarıyor kontrolü eline almayı seviyordu. Fakat benimde isteklerimi göz ardı etmiyordu. Vampirlere daha yakın hissetmemin sebebi ilk önce onlarla tanışmam olabilir miydi? Çocukluğumdan beri aile kurmak istiyordum. Bu ailede Alaz ile yan yana hayal ediyordum kendimi ama o sayfalar çoktan kapanmıştı. Albert ile bir aile kurabilirdik. Çocuklarımız olurdu belki de onlarında çocukları olurdu. Büyük bir aile olabilirdik. Birlikte yaşlanıp birlikte ölebilirdik. Daha sıcaktı ve daha insancıl. Silas ile bunları bulamayacaktım. Bir ailem olması için çoğu şeyden vazgeçmem gerekirdi. Kendimize ait çocuğumuz olabilir mi henüz bunu bile bilmiyordum. Aile kurmak hakkında hiç konuşmamış hayalini bile kurmamıştık. Tek bildiğim şey beraber olabilmemiz için bir çok şeyden vazgeçmem gerektiğiydi. Kanı dudaklarımdan kalbime doğru akarken ondan vazgeçmeyeceğimi anladım. Kan zihnimde bazı görüntüler belirmesine neden oluyordu. Durdum. Silas, şaşkın şaşkın yüzüme bakarken endişeyle iyi olup olmadığımı soruyordu. Zihnimde dönüp duran görüntüleri, vızıldayan sesleri durduramıyordum. Sürekli dikkatim dağılıyordu, bunu engelleyemiyordum. Elimden geleni yapıyor kendime gelmeye çalışıyordum. Silas iki kolumdan tutup şiddetle sarstı. "Mina! Kendine gel." Tanımadığım binlerce yüz görmüştüm. Onları duymuştum, sanki yanımdalardı. Hepsi aynı anda kafamın içinde konuşmaya başladılar. Korkmuştum, korkudan başımı Silas'ın göğsüne yasladım beni sakinleştirmesini bekledim. Kısa süren bir sessizliğin sonunda sessizliği bozan ben oldum; "Bazı görüntüler gördüm. Senin geçmişinden gelen görüntülerdi bunlar ve onları işittim. Çok kalabalıktı. Ayırt edemiyordum ama sana aitlerdi."Nefesinde en ufak bir aksama bile olmadan; "Sen benim gelinimsin." dedi Silas.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPİR OPERASI +18
Vampire-Birbirinden yakışıklı ve kana susamış vampirlerle dolu bir apartman... -Mina sadece bir insan! Dişlerini boynuma geçirdiğinde sıcak bir sıvı boynumda aşağıya doğru inip tişörtümü ıslattı. "Ah!" dudaklarının kenarı hafifçe yukarıya doğru kıvrıldı;...