Tutsak

487 24 10
                                    


   "İlk özür dileyen en cesurdur, İlk affeden en güçlü, İlk unutan en mutlu."

     ***

     Sonraki günler çok zorlu ve acımasız geçmeye başlamıştı. Fiziksel yorgunluğun yanında mental olarak ta yorulmuştum.

     Haftalardır belki de aylardır Silas 'tan ve diğerlerinden haber alamıyordum. Ara sıra da olsa Alaz'ın acıma duygusundan nasibimi alıp tarafıma gönderilen mektup ve hemen arkasında yazan Bu mektubu okuduktan sonra yok et! Uyarısıyla buluyordum kendimi. Bugün yine o günlerden biriydi. Sıska Sissy'nin elime hızlıca tutuşturup ardından aksak ayağıyla kaçarcasına bahçeden ayrılışını izledim. Sissy yaralı bir kurttu. Yuvasına çöken gözü dönmüş bir Alfanın aylarca belki de yıllarca zorbalığına uğradıktan sonra tek ayağını kaybetmek üzereyken Albert'ın sürüsü tarafından fark edilmiş ve kurtarılmıştı. Belki de Albert'ın sürü ye asla bir yabancı katılamaz kuralını çiğneyen yegane kişiydi Sissy. Kızıl, karman çorman saçları vardı. Bazı günler elime bir tarak alıp onu da önüme, dizlerimin dibine oturtup saçlarını ağlasa bile ağlamasına aldırmadan tek tek taramak istiyordum. Dümdüz kalkık bir burnu ve onun kenarlarında biten çilleri vardı. Dudakları inceydi ve ön dişlerinden birkaçı kırıktı. Albert'ın defalarca kez Elsa'yı onunla ilgilenmesini istediğine şahit olmuştum fakat Sissy ilgiyi üzerine çekmekten hoşlanan bir kız olmamıştı. Beni neden sevdiğini de bir türlü anlayamamıştım. Gizli notları elime sıkıştırmaya başladığından itibaren hayat onun için daha heyecanlı bir hale gelmiş gibiydi. Sissy'nin heyecanlı bakışlarını görmezden gelip elimdeki kağıdı açtım ve okumaya başladım.

     -On beş dakika sonra benimle arka kapıda buluş. Alaz.

     Başka bir kelime etmeden hızla notta yazan yere doğru yürümeye başladım. Arka kapı derken kastettiği yer mutfak kapısıydı. Aşçı kurtlar bu kapıdan erzak giriş çıkışlarını yapıyorlardı ve neyse ki o gün bugün değildi. Onlardan biri bu gizli buluşmadan haberdar olsaydı Albert'ın ve benim sürü üzerindeki otoritemi sorgulayabilirlerdi. Albert vampirler – Bazı vampirler konusunda açık görüşlü olsa da diğerlerinin bu fikri kolay kolay kabul edeceğini düşünmüyordum. Çakıl taşlı yolları dikkatle geçerek taş binanın yanında buldum kendimi. Mutfak evin içerisinde değildi. Birkaç metre ilerisinde taşlık bir binanın içerisindeydi. Albert'ın yemek kokusundan hoşlanmadığını biliyordum bu yüzden mutfağın dışarıda olması gerektiğinde karar kılmışlardı. Alaz'ı gördüğüm anda bir tuhaflık olduğunu sezdim. Yüzünde her zamanki enerjisinden eser yoktu. Yani en son hatırladığım da diyebiliriz.

      "Seni görmek güzel." Diye seslendi. Ses daha yakından gelmişti. Ensemde hafif bir rüzgâr hissettim. Alaz birden durmuş olmalıydı. Kollarımı duvardaki bir çıkıntıya dayayıp derin bir nefes aldım. Kalbim ağrıyor gibiydi. Gözlerim onun çamur kaplı botlarından kim bilir kaç gündür üzerinden çıkarmadığı yıpranmış pantolonuna takıldı. Heyecanı damarlarımda hissettim ve yutkundum.

      "Tanrı aşkına! Ne oldu sana böyle?"

      Aslında duyacaklarıma hazır olup olmadığımdan emin değildim. Bir cevap arıyordum fakat cevabı duymak istediğimden emin değildim. Alaz karşımda dikildiğinde bir süre sessizce birbirimizi izledik. Gözlerinin altındaki morluklar ona acımama sebep oldu. Üç derin yara izi görünüyordu boynundan aşağıya doğru devam eden. Bakışlarını yere doğru çevirdi ve benim onu izlediğimi hissetmiş olacak ki yüzünü görüş açımdan çekmeye uğraştı. Boğazımdan aşağıya doğru yayılan bir acı hissettim. Kelimeler boğazımda düğümleniyordu. Bazı zamanlar kelimelerden çok hareketler daha çok işe yarar işte bu an tam o andı. Hızla birkaç adım öne doğru atıp yorgunluktan bitap düşmüş başını ellerimin arasına aldım ve sıkıca sarıldım. Derin bir nefes aldı. O kadar derindi ki onunla parçalara ayrılacağını düşündüm. "Onu aldılar. Hepsini aldılar Mina!

VAMPİR OPERASI +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin