"Neyim ben?"
"Sen," dedi ardından derin bir nefes alıp saçlarımı öptükten sonra; "Sen benim gelinimsin." dedi.
Gelini olduğumu, ona ait olduğumu daha önce defalarca kez söylemişti. Sözlerini kabul ediyor bunda bir gariplik görmüyordum. Bana açık olmasını, bildiklerini anlatmasını istiyordum. Anlat." dedim sakin bir ses tonuyla. Sıkıca sarıldı. "Tamam," dedi ardından nefesini düzenleyerek konuşmaya devam etti. " Asıl ailenin kim olduğunu bilmiyorum ama sende bir tuhaflık var. Normal insanlar gibi değilsin. Sezgilerin ve reflekslerin çok kuvvetli ayrıca kanının tadı da çok özel. Fazla özel." Başımı yasladığım göğsünden kaldırıp ona baktım; "Nasıl yani?" diye sordum."Bunu bilmiyorum. İnan bilsem anlatırdım. Bin yıllık hayatımda başıma hiç böyle bir şey gelmemişti. Ay tanrıçası her bir tebaasına bir ruh eşi bahşetmiş. Ruh eşleri birbirlerini tamamlıyor, kalplerinde ki boşluğu kapatıyormuş. Sen benim için o'sun." Çenemden tutup ona bakmam için çevirdi. Yakıcı bakışları kalbimi ateşten bir ok misali delip geçiyordu. "Sen benim için yaratılmışsın."
Bu nasıl olabilir? Aynı şeyi Albert'ta hissediyorsa eğer bu işte bir tuhaflık var demektir. İkisinin de aynı anda nasıl ruh eşi olabilirim? Olamaz. Bir hata olmalı. Yoksa bu yüzden mi kalbim ikisine de aitmiş gibi atıyor? Birisinden ayrı olduğumda boşluğu yanında olduğum kişi dolduruyordu. Ay tanrıçası benimle oyun oynamayı mı seçmişti? O halde çok yanlış kişiyi seçmişti.
"Bu olamaz? Yani nasıl olabilir?"
"Seni ilk gördüğüm anda bana ait olduğunu hissetmiştim. Bu sonsuz yaşamımda yanımda sadece seni hayal ettim. Bu zamanlar boyunca yanımda hep vardın. Hep olacaksın."
Kontrolü kaybetmiş gibi hissediyordum. Kendimi tuhaf hissettim. İkisine karşı büyük bir tutku besliyordum. Bunu itiraf etmek dürüst davranmak olacaktı.Dürüst davranmanın şuan doğru bir karar olduğunu düşünmüyordum fakat hayatımın aşklarına haksızlık yapmak istemiyordum. Albert, ben onu yanımda istemeyene kadar benimle olacağını üstüne basa basa söylemişti. Onu reddedemezdim. Kalbimin bir parçasını kesip atmak gibi olurdu. Parlayan ay ışığımdı. Onu henüz kazanmışken bunu berbat edemezdim. Öbür taraftan Silas. Onsuz bir hayatta düşünmem imkansızdı. Aşkını, bana karşı duyduğu arzularını ve ne kadar gerçek olduklarını hissedebiliyordum. Sonsuza kadar onunla olabilmem için bir vampire dönüştürülmem gerekiyordu. Ben buna hazır mıyım? hiç bilmiyordum. Fakat insan bedenimle daha ne kadar ona yük olabilirdim bunu da bilmiyordum.
"Silas. Sana karşı hatalarım olduğunu biliyorum. Evet, haklısın bu bir ihanet olarak görünebilir ama kalbimin bir parçası Albert'a ait. Bunu inkar etmem demek kendimi inkar etmem demek olur. Seni de kandırmak istemiyorum. O her şeyi kabul edeceğini ve doğru zamanı bekleyeceğini söyledi peki ya sen? Bunu kaldırabilecek misin?"
Tepkisini izledim. Kendiyle ve düşünceleriyle savaş halindeydi. Sadece bana baktı. Derin düşüncelere aldı. Beni Albert'la paylaşması gerektiği düşüncesi onu yiyip bitiriyor olmalıydı. Silas baskın bir vampirdi. Kıskançtı. Soğukkanlılığımı korumaya çalıştım ve bileğimin tersiyle gözyaşlarımı sildim. "Pekala," dedi. Şaşırdım. Ne beklediğimi bilmiyordum ama beklediğim kesinlikle bu değildi. Silas'ın konuyu sakin bir şekilde ele alması beni sevindirmişti. Çok kontrollü görünüyordu. Ağladığımı fark edince parmaklarıyla gözyaşlarıma dokunup onları sildi. "Seni seviyorum." diye fısıldadım. "Bende seni seviyorum. Bende." Belki de Silas'ın beni tutup öpmesini beklerken konuştu; "Bir şey daha var." dedi.
"Ne o? Kötü bir haber mi?"
"Hayır, değil. Romanya'ya gitmemiz gerekiyor."
"Neden?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPİR OPERASI +18
Vampiros-Birbirinden yakışıklı ve kana susamış vampirlerle dolu bir apartman... -Mina sadece bir insan! Dişlerini boynuma geçirdiğinde sıcak bir sıvı boynumda aşağıya doğru inip tişörtümü ıslattı. "Ah!" dudaklarının kenarı hafifçe yukarıya doğru kıvrıldı;...