Tanrının benimle bir alıp veremediği olduğunu düşünmeye karar vermiştim. Bana oynadığı oyunlar ve yaşattığı acılar için bir sebep olmalıydı. Belki de bu dünyaya onun rızası dışında gelmiştim. Olmamam gereken bir yerde yaşamamam gereken bir hayatı yaşıyor gibiydim. Karşımda duran kadın benim annem olduğunu iddia ediyor ve söyledikleri korkutucu derecede kulağa doğru geliyordu. Düşünmeme fırsat veren bir şeyler bulmam gerekiyordu. Beni neden terk ettiklerini düşündüm. Madem yaşıyorlardı neden beni o lanet olası beyaz orkidenin önüne bırakıp gitmişlerdi? Bir annem vardı ve hatta belki bir de babam. Neden yıllarca beni kendilerinden mahrum gördüler ki? Her zaman bir aile sıcaklığı özlemiyle yanıp tutuşmuştum. Onların öldüğünü düşünüp kendimi avutuyordum.
"Seni hazırlıksız yakaladım. Böyle öğrenmeni istemezdim."
Sözleri samimiydi. İçime dokunmayı başarmışlardı fakat halen benim için birer yabancının sözleriydi. Alaz ikimizi yalnız bırakıp bırakmamak konusunda kararsız kalmıştı. Annem olduğunu öğrendiğim kadın bakışlarını ona doğru çevirip çıkmasını işaret etti. Alaz bana doğru dönüp; "Kalabilirim." dedi ikna etmeye çalışıyormuş gibiydi. Suratımı buruşturdum "Senden daha tehlikeli olamaz herhalde. Ben iyiyim, çıkabilirsin." Kadın gergin görünüyordu. Ellerini bir yukarı bir aşağıya çevirip duruyor söyleyeceği kelimeleri seçmeye çalışıyormuş gibiydi. Sanki daha çok canımı yakabilirmiş gibi. Aramızda geçen kısa sessizlik boyunca onu baştan aşağı süzdüm. Tıpkı filmlerde gördüğüm vampir avcısı tiplemelerine benziyordu. Giyimi tıpkı onlar gibiydi. Siyah deri bir ceket ve içine aynı renk bir tişört. Altına da uzun bir kot pantolon. Kim bilir belki de gerçekten iyi hareket etmelerini sağladıkları için kot pantolon tercih ediyorlardır. Oldukça bakımlıydı. Zor durumda değilmiş gibi görünüyordu. Yani beni yetimhaneye bırakmak için daha büyük bir sebebi olmalıydı. Kardeşlerim var mıydı? Eğer varsalar onları da tıpkı benim gibi yetimhaneye terk etmiş olabilirler miydi yoksa kendileri gibi avcı olmaları için mi yetiştirilmişlerdi? Sessizliği bozan ben oldum. "Daha ne kadar konuşmadan duracağız?"
Şaşırmıştı. Böyle bir tepki vereceğimi düşünmemiş gibiydi. Eski ben olsaydım haklı olabilirdi fakat yeni ben asla buna müsaade etmezdi. Derin bir nefes aldı. Söze önce başlamam onu rahatlamış gibiydi.
"Çok açık sözlüsün. Bunu sevdim. Bu huyunu babandan almış olmalısın."
Kalbim parçalandı. Hiç tanımadığım bir adama nasıl benzeyebilirim? Benzeyen başka yönlerim de var mıydı? Aklımı bulandırmak için yerimden hafifçe kalkıp masanın üzerine bırakılmış yemek tepsisine uzandım. Acıkmıştım. Eğer buradan kurtulmak istiyorsam bu imkanlardan yararlanmalı ve güç kazanmalıydım. Kaptığım ekmekten bir parça koparıp yuttum. Susadığımı hissettim. Suya uzanmak istediğimde kadın benden önce davrandı ve bardağıma su doldurmaya başladı. Meraklı gözlerle onu izliyordum. Uzattığı bardağı alıp almamak konusunda tereddüt yaşayınca "Merak etme, içinde zehir yok." diye tekrarladı. Bu durum, aramızdaki bu mesafe ona da tuhaf geliyor gibiydi. Ellerim kucağımdaydı. Dizlerim bitişik ve bacaklarım paraleldi. "Ne konuşmak istemiştiniz?" diye sordum kaşlarımı kaldırarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPİR OPERASI +18
Vampire-Birbirinden yakışıklı ve kana susamış vampirlerle dolu bir apartman... -Mina sadece bir insan! Dişlerini boynuma geçirdiğinde sıcak bir sıvı boynumda aşağıya doğru inip tişörtümü ıslattı. "Ah!" dudaklarının kenarı hafifçe yukarıya doğru kıvrıldı;...