En karanlık günah

609 30 46
                                    


      Bir mantık ışığı arıyor bakışlarımı James'ten uzaklara çekmek istiyordum. Onda karanlık vardı. Karanlıktı, cazibesiyle başımı döndürmüştü. Daha önce onun hakkında böyle düşündüğümü kendime bile itiraf etmemiştim.

     Bu hisler kaderimiz olmalıydı.

     Ve savaşmadan son bulmayacaktı.

     Duygularımla savaşmalıydım.

     Zihnimle ve bedenimle.

     Olamaz!

     Zihnim ana ihanet ediyor.

     Kaslı kollarının bedenimi sardığını hayal ettim.

     Soğuk pembe dudaklarının vücudumun üzerinde keşfetmedik köşe bırakmamasını...

     Dilinin en kuru yerlerimi ıslatmasını, parmaklarınınsa o ıslaklıklarda kısa bir yolculuk yapmasını...

     Sanki zihnimde beliren sahneleri aynı anda hayal ediyordu.

     Aynı anda zevk alıyordu.

     Erkekliğinin çoktan kalkmış olduğunu gördüm.

     Gizlemek için çabalamıyordu bile.

     Yüzüne düşen kızıl saçlarının arasından yeşil, şehvet dolu gözlerini gömleğimin çatalına dikmişti.

     -Neyi var bunun? Benimle düz göğüs diye dalga geçmiyor muydu? Şimdiyse aç gözlerini ayırmadan onlara bakıyor. Ne o? Sözlerini yedin bakıyorum. Göğüslerimin oldukça dolgun olduğu gerçeğini kabul etmiş olmalı. Şu an ellerini gömleğimin içine daldırmak için neler vermezdi...

     Bakışları tehlikeliydi ama durmamasını istedim. Vampirler neden bu kadar seksi olmak zorunda?

     Şu an bildiğin cilveleşiyoruz.

     Tanrım!

     Ne olur birileri bunu görmesin!

     Albert'ın kurdu oldukça sinirliydi. Dişleri vampirlerin olduğundan iki katı daha büyük ve daha keskindi. Kırmızıya dönmüş gözlerini bana çevirdi. Kırgınlığını anlayabiliyordum. Bana kırgındı. Buraya, vampirlerle dolu bir şatoya geldiği için değil onu başka bir adama tercih ettiğim için kızıyordu bana. Onun ruh eşiydim. Kurtlar için ruh eşlerinden başka hiç kimse önemli değildi. İçerlerdi, sevişirlerdi ama asla bir ruh eşinin yerini tutamazlardı. Gözlerinin içindeki boşluğu yalnızca ben görebiliyordum. Kaşlarını çattı, istese yaklaşık on vampiri alt edebilecek güçteydi. Ama onu benimle alakalı bir şeyler durduruyordu.

     "Haydi gel o zaman, sıkılmaya başladım."

     Silas onun gözlerinin benimkilere değmesine bile katlanamıyordu. Bir an önce gücün kimde olduğunu göstermek istedi. Elini sertçe kaldırdı ve hemen arkasındaki duvara geçirdi. Gücünün yaydığı şiddetle duvar yarıldı ve gök kubbe sallanmaya başladı. Açıkça görülüyordu ki eğer şimdi burayı terk etmezsek bir daha ki sefere diye bir şey olamayacaktı. "Gidiyoruz," dedim ikisinin koluna girerek. Albert dokunuşumla uysallaştı. İçindeki öfke birer birer havaya karışık yok oluyordu. Sivri dişleri gittikçe küçülüyordu. Gözlerimi ondan alamıyordum. Her hareketini inceliyor onun kaybolmuş ruhundaki boşluğu benliğimle doldurmak istiyordum. Silas adamlarına emirler yağdırırken ağzından bir hırıltı kaçtı. Diğerlerinden daha tehditkardı.

      "O neden bizimle geliyor?"

      "Çünkü ben öyle istiyorum. Bir sorun mu var?" Sözlerim meydan okuyordu. O emir vermeye alışkın olabilirdi ama ben onun küçük oyuncağı değildim. Hissettiklerimi bir toz yığını bir gibi köşeye süpürüp atamazdım. Ona defalarca Albert'a olan ilgimden bahsetmiştim. Ritüel gerçekleşince bu duygulardan kurtulacağımı düşünüyordum ama sevgili kraliçe sayesinde ritüel birkaç gün ertelenmek zorunda kalmıştı.

VAMPİR OPERASI +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin