"Ben farklı bakmayı denedim ama gördüklerim hep aynıydı."
***
Söylediklerimi duymamış gibi yapıp kocaman bir gülümsemeyle saçlarını kurulamaya devam etti. "Bugün antrenmanda çok yoruldum. Biliyor musun küçük Jackson neredeyse beni alt etmeyi başarıyordu. O çocuğa dikkat etmem gerekecek." Konuyu değiştirmek için uğraşıyordu ama buna izin vermeye niyetim yoktu. "Elsa. Kararlıyım. Sen olsan da olmasan da bu gece yola çıkıyorum." Havluyu odanın diğer tarafına fırlattıktan sonra ellerini kalçasında birleştirdi ve lanetler okumaya başladı. "Kahretsin. Biliyordum, bir gün beni kocaman bir belanın içine çekeceğini gayet iyi biliyordum. Seni ilk gördüğüm gün anlamıştım bunu." Yüzüme bakmadan söylenmeye devam ediyordu. Onun da bir içkiye ihtiyacı olabileceğini düşünüp bir bardakta ona doldurmaya karar verdim. Ardından ona doğru yürüyüp içkiyi uzattığımda derin bir iç çekip elimden kaptığı gibi tek dikişte bardağı boşaltmıştı bile. "Bir tane daha. Dur bir dakika hatta şişeyi getirsen iyi olur." Nefes alıp verirken burun delikleri şişiyordu. Öfkesi ve vicdanı arasında gidip geliyordu. Bana kızgındı çünkü onu Albert'ın arkasından iş çevirmeye zorluyordum. Vicdanıyla oynuyordum çünkü kabul etmek istemese bile tıpkı benim olduğu gibi onun da en yakın arkadaşı bendim. Ne bana ne de Albert'a ihanet etmek istemiyordu fakat birinden birini seçmesi gerektiğini biliyordu.
Derin bir nefes alıp güçlenmek için bir şeyler aradı. Bulamadığındaysa eline bıraktığım şişeye dayandı. "Bunu söylediğime inanamıyorum ama nereye gidiyoruz?" diye sorduğundan gözlerimdeki ışıltıyı görmeniz lazımdı. Kendimi yatağın üzerine atınca eskimiş yatak gıcırdadı. "Çok uzak değil canım. Romanya'da avcı avlamaya gidiyoruz." Bunu beklemediğinden emindim. Odanın ortasına pimi çekilmiş bir bomba bırakmıştım ve patlamasını beklemeye başladım. "Sen kafayı mı yedin? Bir şey soracağım şu çektiğin şeyden bana da getirsene? Güzel mala benziyor."
"Bir şey çektiğim yok Elsa. Gayet aklım başımda. Benim yüzümden avcılar Silas'ı kaçırdı ve diğer arkadaşlarımı da. Albert'ın bir planı var ama benim dahil olmamı istemiyor. Bende onun başının belaya girmesini istemiyorum. Bu yüzden bu gece yola çıkmalıyız."
"Bir dakika, bir dakika. Kaç kişi olduklarını bilmediğimiz bir mekana sadece ikimiz mi gideceğiz?" diye sordu işaret parmaklarını sürekli üzerimizde döndürüp duruyordu.
"Evet," dedim.
"Bir insan ve bir kurt kız. Bravo! Muhteşem bir plan." dedi elleriyle muhteşem fikrimi alkışlarken.
"Gücümüzü hafife alıyorsun."
"Mina. Sana bir şey olursa ben ne yaparım düşündün mü? Yanlarında kimler var hangi silahları kullanıyorlar bilmiyoruz bile."
"Çok kişi yok. Alaz biraz anlattı. Her zindanın başında iki nöbetçi duruyormuş. Yani James ve Luca için ikişer nöbetçi. Bilmediğim tek şey ise Silas. Silas'a ne olduğu." Başım yere doğru düştü. Adının geçmesi bile kalbimi acımaya yetiyordu. Bir an önce ona kavuşmak istiyordum.
"Pekâlâ." Dedi Elsa. "Pekâlâ aptal aşık."
Gece yarısı planımızı harekete geçirmeye karar verdik. Herkes uyuduktan sonra hareket edecektik. Bu gece Albert'ın yanında kalmamakla iyi bir karar vermiştim çünkü Albert'ın kurdu her şeyi seziyordu. Avcılar gittikleri her yere korku, ölüm ve çığlık bırakıyordu. Kan bırakıyor katliam yaratıyorlardı. Yıllardır anlamsız bir şekilde doğa üstü varlıkları yok etmek gibi bir görev edinmişlerdi kendilerine. Halbuki doğa üstü varlıklarda tıpkı insanlar gibi yaşama hakkına sahiplerdi. Binlerce yıldır savaşıyorlardı. Neyse ki Silas'ın ailesi son nefeslerini verme pahasına da olsa onları dağıtmayı başarmışlardı. Hain Kraliçe kendi türünün arkasından iş çevirip avcıların yükselmelerine gizlice destek olmuştu. Elsa jetlerden birisini Romanya'ya gidebilmemiz için gizlice ayarlamıştı. Neyse ki bir dönem Pilotluk eğitimi almıştı ve sertifikası vardı. Jete bindiğimizde; "Neyse ki atlattık. Uçmayı başardık." Dedim oldukça heyecanlıydım. Omuzunun üzerinden bakıp; "Neyse ki yanında ben varım." Dedi imalı bir şekilde. "Haklısın. İyi ki varsın." Dedim yanağına hızlı bir öpücük kondurarak. Baştan aşağı siyah giyinmiştik. Kendimi Tom Cruise'un Görevimiz tehlike filmlerinden birisinin içinde gibi hissediyordum. Baştan aşağı siyah deri bir tulum giyinmiştim. Tulumla rahat edip edemeyeceğim hakkında bazı şüphelerim vardı ama kahraman filmlerinin hepsinde kadın savaşçılar bu tarz tulumlar giyiniyordu. Uzun siyah saçlarımı da tıpkı Tom Raider gibi arkadan örmüştüm.
Kazan, kazan
Bu savaşın kazananı biz olmalıydık ve olacaktık. "İnişe geçiyorum. Sıkı tutun." Jet büyük bir gürültüyle sazlıkların üzerine iniş yaparken oldukça sarsılmıştık. Elsa garip mırıltılar çıkartıyordu o an bir yerine bir şey olduğundan endişelendim. "İyi misin?" diye sordum merakla. İyi olduğunu işaret ettikten sonra işaret parmağını dudağının üzerine koydu ve susmamı işaret etti. Anlaşılan takip ediliyorduk. Bunu bekliyordum. Asıl soru ne zamandan beri takip edildiğimizdi. Elsa, yaklaşan ayak seslerinden kaç kişi olduklarını çözmeye çalışıyordu. Parmaklarını hareket ettirdikçe sayılarını görebiliyordum. En son dördüncü parmakta durduğunda anlamıştım. İki sağ tarafta iki kişi sol taraftaydı. Öylesine öfkeliydim ki bunu onların üzerine kusmak için sabırsızlanıyordum. Aynı anda çıkmamız gerektiğini kararlaştırdıktan sonra Elsa 'nın işaretiyle kapıdan çıkıp ters taraflara dağıldık. Adımlarımı büyük tutmaya çalışıyordum ki nereye gittiğim hakkında bir fikre sahip olmasınlar. Bizi bulamayacaklarını düşünüyordum. Silahlarından çıkan yaylım ateşi gecenin kör karanlığını aydınlatıyordu. Onların silahlardan çıkan kurşunlar olduklarını bilmeseydim çevrede bir çeşit havai fişek gösterisi olduğunu düşünebilirdim. Omzumun üzerinden yayılan keskin bir acı beni kendime getirdi. "Saçmalar!" Anlaşılan birkaç saçmaya denk gelmiştim ve kahrolası şeyler gerçekten can yakıyorlardı. Batmaya eşlik eden ir sıvı akışı da vardı. Mızrak gibi saplanan ağrının ardından bir küfür savurdum. Elsa 'nın sesi çıkmıyordu. Bir kişiyi rahatlıkla indirdiğini duymuştum fakat diğerini henüz duyamadığım için endişeliydim. "O bir kurt kız salak şey! Sen kendin için endişelen."
Otların üzerinden yayılan ayak sesleri oldukça yaklaşmaya başlamıştı. Siktir. Siktir!
Belki de beyaz orkide 'den hiç ayrılmamalıydım.
Başak Arıkan'la hiç karşılaşmamalı hayatıma normal bir insan gibi devam etmeliydim. Kim bilir belki de Alice'in yanında barmen olarak çalışırdım veya bir ofis personeli olabilirdim. İşsiz bir gençte olabilirdim ama bu yollardan geçmeyebilirdim.
Geçen birkaç sene başıma gelen bütün olaylar gözümün önünden geçiyordu.
Kimi kandırıyordum ki?
Başıma gelen en güzel şey bu aptallarla karşılaşmaktı.
Avcılar tarafından mı sarılmıştık yoksa Kraliçenin adamları mı? İki tarafında bizim burada olduğumuzu nasıl bildikleri hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Alaz bazı hainlerden bahsetmişti fakat onların kim olduğunu bilmiyorduk. Albert'ın evinde olma ihtimalleri çok düşüktü çünkü herkes Albert'tan korkardı. Belki de bu kişi sürünün dışında birisiydi.
Oldukça kan kaybetmiştim. Maceramız başlamadan sonra erecek gibi görünüyordu. Son bir kez direnmeyi deneyecektim fakat karşımda dikilen kişiyi görünce nasıl bir ihanetin içinde olduğumu anladım.
"Sen!"
"Merhaba Mina."
*****
Herkese selam.!
Artık 1. kitabın sonlarına doğru geliyoruz. Aralarında ki hainin kim olduğunu ve neden bu kararı verdiğini öğreneceğiz sonraki bölümlerde.
Ayrıca Mina ile ilgili büyük olaylar var!
Oy vermeyi+ takip etmeyi+ yorum yapmayı unutmayın:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPİR OPERASI +18
Vampire-Birbirinden yakışıklı ve kana susamış vampirlerle dolu bir apartman... -Mina sadece bir insan! Dişlerini boynuma geçirdiğinde sıcak bir sıvı boynumda aşağıya doğru inip tişörtümü ıslattı. "Ah!" dudaklarının kenarı hafifçe yukarıya doğru kıvrıldı;...