"Sahi Belen, reva mı bize görülen bunca şey?
Reva mı içimize hapsedilen, ama bahşedilmiş gibi umursanmayan sancılar?
Bir çocuğun hayallerini, bir insanın hayatını, bir kız çocuğunun gülümsemesini çalmak reva mı?
Hangi adalet terazisiydi her şeyden ölçek ölçek dağıtan?
Neden olmadık, olmayacak şeyler çocukların kaldıramayacağı kadar fazlaydı?İçimden söküp atamıyorum Belen.
Beni bırakıp gidenlere olan öfkemi de, küçük bir kız çocuğunun dinmeyen çığlıklarını duymayan insanlara da, son umudum olmasına rağmen bir ses dahi etmeyen aya ve yıldızlara da... hiçbirine olan kırgınlığım, öfkem dinmiyor.Beni öylesine bir karanlığın içine hapsettiler ki, artık korkunca sığındığım liman haline geldi o karanlıklar.
İçimdeki o lanet kötü hisler tekrar baş gösteriyor Belen.
Korkuyorum.
Tüm Korkusuzluğuma rağmen beni ezip geçen bir korkunun esareti altında bedenim.
Kendimi sıkmasam boylu boyunca zangır zangır titreyeceğim bir korku sinmiş üstüme.
Bugün insanlardan bir kere daha nefret ettim. Bugün yaşamaktan bir kere daha nefret ettim.
William Shakespeare'in o cümlesini hatırlıyorsun değil mi?
Hani şu gök gürültüsünün tüm evi doldurduğu gün kitaplıktan gözlerimi kapatarak seçtiğim kitabı alarak havanın soğukluğunu önemsemeden okuduğum o eserde..
Shakespeare' e bir kere daha hayran olduğum o cümle."Cehennem boş, tüm şeytanlar burada..."
Elimdeki tükenmez kalemi defterin üstüne usulca bırakıp ayağa kalktım. Saat sabahın dördüydü ve tan vaktiydi.
Dağılmış saçımı kulağımın arkasına iteleyerek pencereye yaklaştım. Dışarıda hafif ayaz olmasını umursamadan pencereyi açtım. İçeri doluşup sıcak havayı anında yok eden soğuk rüzarı ciğerlerime soludum bir süre. Başımın ağrısı gittikçe arttığı için pencereyi kapatıp odadan çıktım. Mutfağa gidip bulduğum ilk ağrı kesiciyi ağzıma atıp bir bardak su içtim. Bir süre ayakta hareket etmeden bekledim ağrımın dinmesini. Salondan gelen sesle mutfaktan çıktığımda Hasibe Nineyi elinde seccadesi ve başında yemenisiyle odasına giderken gördüm. Beni görünce ilkin bir korksa da hemen yanıma gelip elini alnıma bastırdı."Ne oldu yavrum. Hasta mısın?
Yüzün kireç gibi. Yemek de yemedin dünden beri açsındır."Tatlı telaşına tebessüm ederek başımı salladım.
"Biraz başım ağrıyor sadece önemli değil Nine."
Başını şefkatle sallayıp beni onayladığında devam ettim.
"Nine başım ağrıdığı için biraz geç kalkacağım okul için. Sen kahvaltını yaparsın."
İtiraz edeceğini yemek yemem gerektiğini söyleyeceğini bildiğim için hemen sol taraftaki odamın kapısını açıp içeri girdim.
Yatağın üstünde duran defterimi yan taraftaki komodine koyup uzandım. Dakikalarca kollarım başımın altında tavana bakarak baş ağrımın dinmesini ve uykumun gelmesini bekledim. En sonunda mayışıp uykuya daldım.•••
Göz kapaklarımı uyuşukça açtığımda ilkin odaya bir göz gezdirdim. Gün çoktan aymış olmalıydı ki güneş ışıkları yüzüme vuruyordu ve alnımda boncuk boncuk ter birikmişti.
Doğrulup masadaki dijital saate baktığımda saat sekiz buçuğu geçmişti. Hemen kalkıp banyoya girdim elimi yüzümü buz gibi suyla yıkayıp işlerimi hallettim. Odaya girince dinen baş ağrımın da etkisiyle hızlıca hazırlandım. Siyah pantolonun üstüne giydiğim beyaz tişörtün birkaç beden büyük olmasını umursamadan hırkamı giydim. Dağılmış saçılarımı özensizce tarayıp tepede bağladığımda hemen çantama uzandım. İçine komidinin üstündeki defterimi ve kitaplıktan bir spiralli defter koyup odadan çıktım. Kolumdaki saate göz attığımda 15 dakika içinde hazırlandığımı fark ettim. Vestiyerden anahtarı alıp siyah spor ayakkabıları hızla ayağıma geçirdim. Evden çıkıp sokağı hızlı adımlarla yürürken mahallenin fırınına geldim. Baş selamı vererek yaşı kırklarının başında olan adamdan iki börek istedim. Acelemi anlayıp hızla poşetlediği böreği elime uzattı. Cebimdeki bozuklukları uzatıp koşar adımlarla kestirmeden ana caddeye çıktım. Durağa geldiğimde boş banka oturup açlıktan bihal olan midemle nihayet ilgilendiğimde hızla iki böreği de yedim.
Yaklaşan otobüsle üstümü silkeleyip ayağa kalktım. Hızla bindiğimde kısaca bir göz attım, otobüste iki yaşlı teyze dışında kimse yoktu. Boş bir yere geçmeden önce şoföre döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sönük Kibrit Ve Buz Tutmuşlar
Novela JuvenilOnun hüzünle kaplı gözlerini gördükçe içimin sızladığını hissediyordum. Çaresizce başımı kaldırıp yukarıya baktım. Konuşurken ona bakamıyordum bile. "Unutamıyorum Beyaz Gömlekli. Mutlu olayım, geride bırakayım her şeyi diyorum. Aptal Güzey, yanındal...