11.Bölüm: Başa Saran Çırpınışlar

264 36 6
                                    

"Sevgili Belen,
Garip birgüne daha uyandım yine. Başa sardı tüm çırpınışlarım. Daha yeni yeni idrak ediyorum hayatımın gidişatını.
Su akar, bulutlar yürür, güneş doğup batar... hayat bir şekilde devam ediyor Belen. Ama ben takılıp kalmışım iki cehennemin ortasında. Ne zihnim ne kalbim ne de ruhum... kurtaramıyorum onları bu araflardan. Ne tarafa dönsem yanacağım bir ateş dökülüp duruyor üstüme. Üzerime kuşanmışım gibi mahkum kıyafetlerini. Her taraftan bağırılıp duruyor
"Unutmayacaksın hiçbir şeyi, bırakmayacak yakanı kaçtıkların." diye.
Korkularım, kaçışlarım, nefretlerim.. hepsi tekrar gün yüzüne çıkmış, kulaklarımı tırmalıyorlar.
Neredesin Belen?
Bu sefer gerçekten bencil olmak istiyorum. Bana ver ağırlığını, acını dediğin an ikiletmeden bırakırım avuçlarına.
Bu sefer pişman olacağımı bile bile bencilce davranmam gerekiyor.
Üstüme çökmüş ağırlığı kaldıracak mecalim yok benim.
Yok!"

Güzey'in Güncesinden

Hayat asla planladığımız gibi gitmiyordu. Hayat, hayal ettiğimiz gibi gitmiyordu. Kimimizin bir harfle hayallere teğet geçen hayatları varken kimimizin ise hayallere en uzak mesafelerde yaşamını sürdüren hayatları.

Ne yapacaktım Allah'ım ben?
Durmadan beni boğan geçmişimden, olmadık zamanda beni öldürmeye teşebbüs eden hafızamdan nasıl kurtulacaktım ben.
Her şey bir şekilde gediğine sokulurken neden böylesi bir zulüm girdabına kapılıyordum?
Hiç mi hükmü yok döktüğüm göz yaşlarının?
Hiç mi önemi yok tuttuğum dileklerin, ettiğim duaların?
Bir bakışla, kaybetme acizliği nasıl sindi üstüme? Silemiyorum üstümdeki bu acizliği.
Her zerremle acizim ben...Her zerremle.

Gece boyu basit ama etkili olacağına canı gönülden inandığımız planı düşündüm. Durmadan kafamda ölçüp tarttım herhangi bir sorun olma ihtimalini. Ama yoktu. Dile de getirdiğim gibiydi plan: Basit ama etkili. Olayların içine girmeden hem Beyaz Gömlekli ve Kara Gömleklinin önünü açmış olacaktık hem de önden göz ardı edilmek zorunda kalınan çocuklar için bir şeyler yapmış olacaktık.

Gün ışığı kasvet çökmüş odama doluşup yüzümde gezinmeye başladığında gözlerimi açtım. Komodinin üstündeki dijital saate kaydı gözlerim. Saat daha sabahın beşiydi. Uykumu almış olarak kalkıp odadan ses çıkarmamaya özen göstererek çıkıp banyoya girdim. Havalar baharın getirdiği bir serinliği taşıdığı için sıcak suyu açıp altına girdim. Sıcak suyla bedenim terden arınırken garip hissediyordum. Günlerdir anlam veremediğim bir şekilde suskunluğumdan feragat etmiştim ama bugün yine bir suskunluk çökmüştü üstüme.
İçim eskisi kadar ezilmiyor olsa da dilim bugün tüm sözcükleri bertaraf etmişti.
Ne olur, sadece olacakların bir getirisi olsun bu suskunluk, kötü bir şey olmasın diye dua ettim içten içe.
Umarım farazi bir düşünce dehlizindeyimdir diye devam ederek duruladım vücudumu.
Banyodan çıkıp odama girdiğimde  üstüme siyah bir tişört ve siyah pantolon geçirdim. Siyah bir kapşonlu hırka ve siyah şapkayı da yatağıma bırakıp saçlarımı kuruladım. Uyandığımdan beri her hareketim sükunet barındırıyordu bilinçsizce. Saçlarımı kuruladıktan sonra rastgele özensiz bir taramayla ördüm. Siyah hırkamı üstüme alıp şapkamı taktıktan sonra sırt çantamı omzuma attım.
Çantamda asla yanımdan ayıramadığım defterim vardı sadece. Defterimin yanımda olması içime güven nüfuz ettirmekle kalmıyor konuşmanın bana güç geldiği zamanlarda suskunluğuma ses oluyordu.
Yıllardır bir uzvum gibi yanımda taşımama rağmen birkaç gündür tek cümle dahi eklememiştim. Sebebinin farkındaydım, sözcükleri kullanma görevini dilim üstlenmişti çünkü.

Sönük Kibrit Ve Buz TutmuşlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin