16.Bölüm: Gölgede Beklenenler

117 28 8
                                    


Şarkıya kalbimi bıraktım🌷

Bölümü yayımladığımı sanıp rahatlamıştım ama yeni fark ettim, bunun için özürlerimi iletiyorum.

Yorumlarınız ve oylarınızı bekliyorum. Şimdiden çok teşekkür ederim.

Bu seferki selam, Beyaz Gömlekliden gelsin sizlere.🍷

☆☆☆

27 Şubat, 10 yıl önce

"Bazen, seni anlamakta güçlük çekiyorum biliyor musun?" dedi düşünceli bir şekilde beni izlerken. Etrafı kırışıklıklarla dolu olan gözlerinin yüzümde gezindiğini, ardından da bedenime doğru indiğini, önümdeki bardağın yansımasından görebiliyordum. Sesini duymak bile korkutuyordu beni. O da bunu çok iyi bildiği halde durmadan konuşuyordu benimle, cevap vermeyeceğimi bile bile.
"Yüzündeki o çırpınışların uzun zaman önce son bulduğunu gördüğüm halde" dedi düşünceli bakışlarını benden çekmeden şarabını yudumlarken.
"Sanki gitsen ya da seni bıraksam mutlu olacakmış, kurtulacakmış gibi duruyorsun."
Haklıydı, elinden kaçabilseydim ya da beni bıraksaydı, bu cehennemden çıksaydım içimdeki ateşin son bulacağını düşünüyordum. Harlayıp durduğu ateşin söneceğine inanıyordum. Oysaki bilmediğim, düşünemediğim bir gerçek vardı:
O ateş bir gün sönüp beni yakmayı bıraksa bile dumanıyla zehirlenmeye, boğulmaya devam edecektim.

Parmağını şarap bardağının etrafında gezdirirken alayla güldü.
"Ne kadar göz ardı etsem de biliyorum, çocuksun. Şu ferah kokuna, güzel siyah saçlarına rağmen çocuksun." dedi. Küçük bedenimden, sözleriyle birlikte bir titreme geçti. Bardaktaki bakışlarını saçlarıma çekip boynuma doğru eğildiğinde oturduğum sandalyede biraz daha küçüldüm.
"Şşşhh, ne anlaşmıştık biz. Kaçmak yoktu, değil mi?"
Babacan bir sesle, sakince kurduğu cümlenin altında yatan kötülüğü, tehlikeyi fark edeli yıllar olmuştu. Kanmıyordum, zira o da kanmamı beklemiyordu artık. Daha fazla korkmamı istiyordu. Ona boyun eğmem hoşuna gidiyor, karşı çıkamamam ona zevk veriyordu. Benim yıkılmış hallerim onu mutlu ediyordu.
Boynuma kadar eğildikten sonra derin bir nefes çekti içine. Boynumdaki rahatsız edici nefesi ve içtiği şarabın keskin kokusu midemi bulandırsa da yerimde put kesilmiş, varlığımı unutup gitmesini umarak hareketsizce durdum.
"Ohhh" dedi burnunu boynumdan uzaklaştırıp başını geriye atarken.
"Hiç umutlanma, olur mu Güzel kızım. Seni bırakmayacağım."

Gözümden süzülen yaş, kucağımdaki titreyen ellerime düştü.
"Seni bırakmaya niyetim yok. Zaten sana kendimi unutturmayacağım da."
Parmaklarını çeneme çıkarıp ona dönmemi sağladı yavaşça.
"Beni unutmayacaksın Güzel kızım. Gittiğinde de beni hatırlayacaksın daima, değil mi?"

Korkuyla başımı salladım, bakışlarımı ondan çekip arkasındaki koyu mavi bibloyu izlemeye başladım.
Tarazlı, sakin sesi tekrar kulağıma dolduğunda biblodaki bakışlarımı, onun çenesini kaplayan sakallarına kaldırdım. Gözlerine bakarsam yine aynı şeyleri yapacakmış gibi hissediyor, ölümüne korkuyordum.

"Gittiğinde sürekli beni hatırlayacak, benim sana gelmemi bekleyeceksin, değil mi?"

Gözümden art arda iki yaş düşüp burnumu çektiğimde söyledikleriyle zihnimde bir ışık belirdi. Korkulu gözlerimi onun arsızca yüzümde gezinen gözlerine çıkardım ama bakışları korkumu katlarken daha da tutamadım gözlerimi onda, hızla çektim.

"Gidecek miyim yani?"

Umutla sorduğum soruyla gür bir kahkaha attığında korkuyla yerimde sıçrayıp geriye doğru çektim kendimi. Çenemdeki parmakları boşluğa düştüğünde şarabından bir yudum aldı tekrar.
"Gitmek mi istiyorsun yani?" diye sordu alay barındıran sesiyle. Tekrar güldüğünde gözleri tehlikeyle parlamaya başladı. Dilini alt dudağında gezdirip ardından damağına vurmaya başladı bir kaç kere.
"Cık cık, oysaki sen de beni seviyorsun, değil mi Güzel kızım?"

Sönük Kibrit Ve Buz TutmuşlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin