BEDBAHT
-VIII-
KIYAMET
🌙
"Kaybedebileceğin bir şeye bağlandığında, incinmeyi göze alırsın. Sevmek incinmeyi göze almaktır." Demişti yazar. Ama bu hikaye daha acıklı, yanıp kül olmak pahasına sevmişti Ayaz...
1 gün sonra...
Perşembe, 08:50
Bazen insan kaybettiği gün her şeye sıfırdan başlayıp, bu defa kazanmaya soyunur. Sıfırdan, bambaşka bir kişilikle!
Ayaz'ın, büründüğü yeni kişilik zafere hangi yoldan gidecekti? Bir insan yakarak mı giderdi zafere, yoksa yanarak mı? İşte bunun cevabını yalnızca zaman verecekti!
Soğuk ve karanlık bir uçurumun kıyısındaydı. Adım atmaya çalışıyordu ama ayakları onu, ne ileri götürüyordu nede geri. Metrelerce altında duran karanlık denizin, şahlanışını izliyordu. Dalgaların çığlığı kulağına yayıldıkça içi ürperiyor, ve aşağı düşmekten korkuyordu. Yeniden adım atmak istedi ama ayakları, bir çivi gibi saplanmıştı, uçurumun kıyısına...
Arkadan yavaşça yükselip, kulağını delip geçercesine kopan feryadı duydu. Hareket etmek istedi, ama olmadı. Geri gitmek istedi, kendini kurtarmak istedi. Yapamadı! Gözlerini yeniden uçurumun dibine diktiğinde, arkadan yaklaşan bir el onu uçurumdan aşağı itti...
Acıyla irkilerek, gözlerini araladığında alnından ter akıyordu. Nefessiz kalmıştı. Sakinleşmeye çalışarak başucunda duran sürahiye ve bardağa uzandı. Titreyen elleriyle bardağı doldurdu. Ağzına götürdüğü bardaktan birkaç yudum su içtikten sonra yattığı yatakta doğrularak, oturur pozisyonunu aldı. Başında müthiş bir ağrı vardı. Elleriyle göz pınarlarını ovdu, dağılan saçlarını geri yatırdı. Dün geceye dair hiçbir şey hatırlamıyordu. En son hatırladığı şey bardaki kadına, bardağı uzatıp, "Votka" diye seslenmesiydi...
Geçmişinde hiç içmemişti. İçerse kendini kaybetmekten korkmuştu hep. Kendini kaybederse bir daha bulamamaktan korkmuştu! Çünkü hayatı bir yudumluk kadehti! Ama bu defa kendini, kalbini... Her şeyi kaybetmek istiyordu. Ama olmuyordu işte, aklındaki mahpusta uykuya dalıp, en nihayetinde yeniden uyanıyordu. Bütün acılara!
Kendi odasında, kendi yatağındaydı ama buraya ne halde ve nasıl gelmişti, hiçbir fikri yoktu! Usulca yataktan kalkarak banyoya geçti yüzüne defalarca soğuk su vurdu, ama tek bir kelime dahi hatırlayamadı. Göz kapakları şişmişti, göz torbaları morormıştı. Yavaşça boynunu kütletti. Hızla tişörtünü çekip çıkardı vücudundan, aynadaki aksine baktı. Hiçlik yığınıydı! Aynadaki yabancıya maruz kalmak istemedi daha fazla, yumruğunu kaldırıp aynaya geçireceği anda duraksadı. 'Aynadaki aksini değil, seni bu hâle getirenleri bin parçaya böleceksin!' dedi, yemin eder gibi!
Duşa girip, fazla oyalanmadan çıktığında, aşağıdan gelen sesleri duydu. Zerrin Aras bir şeyler kırıp, bağırıp çağırıyordu. Saçlarını özensizce havluya kurulayıp, kıyafetlerini giyindi. Perçemleri ıslak ve alnına yığılmış halde odadan çıktı. Merdivenleri üçer üçer indiğinde, onu karşılayacak olan kıyamete hazırlıyordu kendini. Son basamakları inmek üzereyken annesi merdivenlerin dibine kadar gelip, Ayaz'ın göğsüne gazeteyi, sertçe vurarak, eline tutuşturdu. Usulca kulağına yanaştı, sıktığı dişlerinin arasından, "Al, uğruna anneni sildiğin aşkını gör!" Dedi. Ayaz tepkisizdi, o gazetedekini görmekten korkuyordu. Yalnızca belli bir noktaya dikmişti bakışlarını. Zerrin Aras, öfkeyle yanından uzaklaşırken, onu elindeki gazeteyle bir başına bırakmıştı, yavaş hareketlerle gazeteyi ters çevirdiğinde, gözüne çarpan ilk şey Yağmur'un fotoğrafı olmuştu, ardından yanında resmi duran Volkan...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDBAHT
Ficção GeralKaranlık gecenin çanları uğursuz ve lanetli saatleri haber veriyordu. Ruhu küle dönmüş bedeni, kendini ölüme sürüklerken, ayak parmaklarının uç kısımlarından sivri taşların tesiriyle kan akıyordu. Yararlarını hissetmiyordu, sadece koyu kan gözüne ba...