Uçak artık havalandı. Poyraz'ın içinde bir tedirginlik mevcuttu. Uçağın penceresinden dışarıyı izlerken aynı zamanda bundan sonra neler olabileceğini düşünüyordu. Poyraz'ın pek yapacağı bir şey olmadığı için sıkılıyordu, uykusu iyice bastırdıktan sonra koltuğu geriye doğru biraz eğdi. Koltuğa uzandı ve gözlerini kapatıp biraz kestirmeye başladı.
1 saat sonra...
Poyraz kestirmeye devam ettiği sırada bir uçuş görevlisi yanına gelip onu uyandırmaya çalıştı.
Görevli: Poyraz Bey iniyoruz.
Poyraz: (Yavaşça gözlerini açtı) Tamam, sağ ol.
Poyraz yavaş yavaş kendine geldi. Koltuğu geri dik hale getirdi ve pencereden uçağın iniş anını izlemeye başladı. Uçak yavaş yavaş yere doğru eğilmeye başladı. Adeta sanki düşecek hissiyatı veriyordu. Yere doğru iyice yaklaştı ve uçağın tekerlekleri zemine oturdu, uçak düz bir pozisyona girdi. Uçak an itibariyle artık inişini gerçekleştirdi. Uçak durduktan sonra Poyraz kemerini çıkardı ve ayağa kalktı. Uçuş görevlisi uçağın kapısını açtı ve geri çekildi. Poyraz uçaktan çıkmadan önce kapıdan dışarıyı önce biraz göz ucuyla süzdü. Kapının önüne getirilen merdivenlerden yavaş adımlarla indi. Başka bir ülkenin topraklarına ayak basmak Poyraz için biraz değişik bir histi.
Şuanda İran'ın Kirman şehrinde bulunan Kirman Havalimanı'nda bulunuyorlardı. Afganistan'a kara yolu üzerinden geçiş yapacaklardı. Hava yolu üzerinden giremezlerdi, orda hala savaş devam ettiği için tehlikeliydi.
Poyraz aşağı indi ve biraz ötede onu bekleyen adamlar vardı, onlara doğru yürümeye başladı. Yanlarına vardığında oranın yerli kıyafetlerini giyen, hafif sakallı bir adam Poyraz'ın yanına gidip elini uzattı. Poyraz'da aynı şekilde elini uzattı ve el sıkıştılar, fakat hiçbir şey konuşmadılar. Daha sonra yan tarafında ki siyah transporterın kapısını açtılar. Poyraz'da araca bindikten sonra diğer herkes orada ki araçlara bindiler. Daha sonra havalimanından çıkmak için konvoy halinde ilerlemeye başladılar.
Poyraz'ın bulunduğu arabada bir tek kendisi ve arabayı kullanan şoför vardı. Bu biraz Poyraz'ı işkillendirmişti. Sonuçta oraya bir anlaşma ve tanışma için gelmişti. Ona eşlik etmek veya bilgilendirmek için birini gönderebilirlerdi fakat kimse yoktu.
Konvoy havalimanından çıkış yaptı ve İran'ın Zabul isimli bir kentine doğru yol almaya başladılar. Çok büyük bir konvoy ile ilerliyorlardı ve bu adamların hepsi silahlıydı. Poyraz biraz düşündü ve bu kadar silahlı adamın neden sadece kendisini alması için görevlendirildiklerini anlayamadı, çünkü Afganistan'da bulunan ortaklar güçlü insanlardı, bir emir ile saldırmamalarını söyleyebilirlerdi.
Poyraz biraz susadı ve su var mı diye etraf bir göz gezdirdi. Sağ tarafa kafasını çevirdi ve kapı gözünde bir şişe su gördü. Suyu aldı fakat içmeden önce bir tereddüt etti, suyun ne kadar temiz olduğu düşündü. Çok susadığı için başka çaresi yoktu, üstelik buranın sularına da alışması gerekliydi. Şişenin kapağını açtı ve içmeye başladı. Su değil de sanki başka bir şey içiyor gibiydi. Suyun acı bir tadı vardı. Zar zor suyu birazcık içti ve geri kapağını kapatıp yerine koydu.
Poyraz biraz pencereden dışarı baktı. Dışarı da öyle bakılacak hiçbir şey yoktu. Bölge kayalıklardan ve tozlardan ibaretti, hiçbir güzelliği yoktu. Poyraz bunları görünce adeta kendi ülkesine hasret kalmıştı, özelliklede İstanbul'a. İstanbul'un masmavi denizi, martı seslerini, insanlarına bile hasretti. O kötü duruyor diye laf yapılan o yüksek beton binalara bile.
8 saat sonra...
Konvoy saatler sonra İran'ın Zabul kentine giriş yaptılar. Şehrin içine girdiler ve caddeler üzerinden ilerlemeye başladılar. Konvoy şehrin ortasında bir caddeye girdi. Poyraz aynalardan etrafı incelerken, cadde üzerinde ilerleyen konvoydaki arabaların çoğu caddeye bağlı sokaklardan tek tek konvoydan ayrılıp uzaklaştılar. Poyraz bunları görünce pek anlamlandıramadı ve bir şeylerin ters gittiğinden şüpheliydi. Önce havalimanında bu kadar kişinin onu almaya gelmesi ve kimsenin kendisine eşlik etmemesi, şimdide bu kadar aracın bir anda konvoydan ayrılması. Poyraz bunları düşünürken içinde biraz tedirginlik başladı. Pencereden sürekli etrafı inceliyordu ama değişik gözüken hiçbir şey yoktu. Her hangi bir duruma karşı Poyraz'ın yanında bir silah bile yoktu, ne yapacağını bilemiyordu. Aklından şoföre sormak geldi ama ama onların dilini ne konuşabiliyor ne de anlayabiliyordu, o yüzden onunla konuşamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖREV
ActionYalnızca bir komiser hayatını hiçe sayarak bir göreve girebilir mi? Eğer o Aras ise girebilir. Bu kitapta komiser arasın her şeyi hiçe sayarak kabul ettiği bu görevde neler yaşadı, kimlerle tanıştı, ne gibi engeller çıktı, neleri yapmak zorunda kald...