Bir İstanbul Masalı

2K 188 231
                                    

selam <3

gerçekten çok hastayım ama size uzun bir bölüm yazmak için kendimi zorladım. bu ilk bölüm olduğu için daha çok karakterleri tanıma gibi olacak ama ileride daha heyecanlı ve keyifli bir hikayeye dalış yapacağımızı umuyorum. inşallah keyifli bir yolculuk olur hepimiz için. yorumlarınızı merakla bekliyorum. şimdiden teşekkür ederim yanımda olduğunuz için.

ben fantastik kitapalr okumayı seviyorum beni instagramda takip edenler bilir. eh bu sefer genç kızımızı fantastik hikayeler seven bir karakter olarak yazmam da güzel olur dedim. gülce ve rüzgarın hikayesini anlatacağım size. ben onlara rüzgar gülünün hikayesi diyorum.. umarım güzel bir yolculuk yaparız beraber..

11.03.2022 okumaya başlayanlar buraya bir tarih atsın ara ara bakarım ben de :)

sizi seviyorum ...

**



Bindiğimiz tren kulaklarımızı yırtan metalik sesler ve homurdanmalar çıkartarak Haydarpaşa tren garına yanaşırken oturduğum sert ve rahatsız koltuktan kalkıp ağrısından duramadığım belimi esnetmeye ve iyice hissizleşen ayaklarımı hareket ettirerek kendine getirmeye çalışıyordum. Hiç beklediğim gibi bir yolculuk olmamıştı. Kendimi Hogwarts'a giden 9 ¾ treninde gibi hissetmek için oldukça çabalamıştım. Ama yolculuk tam bir hayal kırıklığıydı. Sorun trenin büyülü olmaması da değildi üstelik. Onu bir şekilde hayal gücümle ayarlayacaktım. Ama sorun trenin yürüyen bir demir yığını olması, koltukların rahatsız olması, içerisinin kalabalık ve havasız olması, yaşlı ve huysuz bir ejderha gibi homurdanarak ilerlemesi, artık beynime işleyen gürültü ve gıcırtı bir de yanımda hiç susmadan bana hayat hikayesini hatta tüm akrabalarını kötüleyerek anlatan teyzeydi. Eğer bir asam olsaydı teyzeyi oracıkta kurbağaya çevirir ve hiç vicdan azabı çekmezdim. Artık kendisini öpecek bir prens mi bulur yoksa vıraklaya vıraklaya ortalarda mı gezerdi onu Allah bilir.

Neyse ki eziyet bitti diye geçiriyordum içimden ama Han bana bu mutluluğu yaşatmayacağına ant içmiş gibiydi. Zaten yol boyunca o rahatsız koltukta horuldayarak uyuması yeterince sinir bozucu değilmiş gibi bir de bitmeyen enerjisi ile her yeri tutulmuş bedenimle dalga geçiyor beni çileden çıkarıyordu. Kahrolsun pis enerjik ergenler! Han koyu kumral saçlarını savurarak yanıma gelip beni çekiştirmeye başlamıştı.

"Hadi abla daha vapura bineceğiz. Unuttun mu söz vermiştin?"

Ah bir de vapur vardı değil mi? Vapur maceramızın trenden daha eğlenceli geçmesini ümit ederek gülümsedim.

"Unuttur muyum Han zadem? Uydu haritasından nasıl gideceğimize bile bakmıştım. Şu demir yığınından bir kurtulalım da hemen vapura binelim. Benim temiz hava almaya ihtiyacım var."

Han neşe ile gülümsedi. Güldüğü zaman yeşil gözleri parlıyordu. Onun mutluluktan iyice gevşemiş sevimli suratına bakıp sakinleşmeye çalıştım. O da büyük şehre geldiği için heyecan doluydu. Benim heyecanımın bir kısmını trendeki teyze sömürmüştü. Ama kardeşimin neşesi ile kendime gelir gibi oldum.

"Gülhan evladım. Yardım et de şunları yüklenelim."

Babam on kiloluk zeytin bidonunu, tereyağı ve yumurta dolu küfeyi alırken Han, aslında ismi Gülhan ama biz ona kısaca Han diyoruz böylesini daha çok seviyor ama babam öyle kısaltmaları sevmediği için gerçek ismini kullanmayı tercih ediyor yani farklı kişilerden bahsettiğimizi düşünmeyin diye açıklıyorum, büyük bavullardan birini ve içi kim bilir neyle dolu olan büyük ihtimalle yüz kilo ağırlığında bir başka erzak çuvalını aldı. Eh bana da kocaman bir bavul kalmıştı. Şikâyet etmedim. Çünkü benim için hafif bir yüktü. Koca bavulu sürüye sürüye trenden inip Haydarpaşa garının çıkışına doğru babamla kardeşimi takip ettim. Manzara fantastikti. Deniz olmayan küçük bir şehirde büyüyen benim gibi köylü bir kız için bu mavi manzarayı, koşuşturan insanları, irili küçüklü tekne ve vapurları görmek büyük bir olaydı. Resim yapma yeteneğim yoktur. Ama bir manzaraya bakarken her zaman onu nasıl tuvale çizerdim acaba diye düşünürüm. Manzarayı zihnime bir tuval gibi kazırım. Kitap okurken zihnimdeki tuvallerden birini seçer onu kullanırım. Devasa mavilik beni kendimden geçirmişti. Hayatımda ilk defa gördüğüm vapur ürkütücü bir canavar gibi bağırınca korku ile yerimde sıçradım. İstanbul ilk anda gözümü korkutmuştu. Kendimi cesur bir kız olarak tanımlayabilirdim ama o an hiç bilmediği bir masal diyarında kaybolmuş yalnız ve ürkmüş küçük bir kız çocuğu gibi hissediyordum. Üstelik dünyayı kurtaracak özel gücümün ne olduğunu da henüz keşfetmemiştim. Çok sıradan ve küçüktüm. Acaba Harry de Hogwarts'ı ilk gördüğünde böyle mi hissetmişti? Büyülü bir diyarda tek başına? Üstelik mürver bir asam bile yok!

Mavi Kuş ile Küçük KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin