çabuk döndüm bence :)
keyifli okumalar ;)
**
Beni getirdikleri hücrede neredeyse yirmi kız vardı. Bazıları yarı baygındı. Bazıları acılar içinde inliyor ya da sayıklıyordu. Birkaçı ise başımda dikilmiş bana sorular soruyor ve beni rahatlatmaya çalışıyordu. Onlara gözyaşı ve hıçkırıklarımın arasında kısa cevaplar veriyordum. İçerisi havasız ve basıktı. Kırmızı loş bir ışık içeriyi aydınlatmaktan çok kızıl bir ışık tutulan korku evine çeviriyordu. Arada keskin bir kusmuk kokusu genzimi yakıyordu. Kızların yaşlarının ne kadar küçük olduğunu fark ettiğimde kalbimi birinin sıktığını hissettim. Küçücüklerdi. Üzerlerinde yıpranmış gecelikler vardı. Buradan kurtulmak için her şeyi yapacak kadar alçalmalarını bekliyorlar onların özgürlüklerini kısıtlayarak ve onlara uyuşturucu madde vererek işkence ediyorlardı. Bu kızlar fuhuş için hazırlanıyordu. Bağımlı ve korkak. Aciz ve tutsak hissetmeleri isteniyordu. Güçsüz olduklarını bilmeleri isteniyordu. Ve elbette hepsinin yüzünde morluklar, kabuk bağlamış yaralar da vardı. Şiddet de görüyorlardı! Dehşet içindeydim. Yaşadığım dünyada böylesine acı çeken küçük kızların olduğunu görmek beni hayal kırıklığına uğratmıştı. Ve şimdi ben de onlardan biriydim!
Artık ağlamıyordum. Gözyaşım gözümde kurumuştu. Artık korkuyordum. Önümdeki gelecek beni ürkütüyor ve kedere boğuyordu. Babam erkek kardeşim... Onları görebilecek miydim?
Yaşadığın yoğun duyguların, hızlı ve hareketli gecenin, bu havasız ve basık mahzenin belki de o şerefsizin içeceğime kattığı ilacın da etkisi ile kendimi yorgun ve halsiz hissetmeye başladım. Belki derin kederim beni bunalıma sokuyordu. Uykum gelmişti. Yorganıma sarılıp ağlayarak uyumaya çalışırken başımda dikilen kızlar da kendi yataklarına çekilmişti. Neler yaşadığımı, neler hissettiğimi biliyorlardı. Kendileri de aynı çaresizliğe düşmüşlerdi. Acıma saygı duyuyorlardı.
Uykumdan büyük bir gürültüyle uyandım. Mahzenin demir kapısına vuruluyordu. Güçlü darbelerle yıkılmaya çalışılıyor gibiydi. Anahtarı olmayan birinin kapıyı tekmeleyerek açmaya çalışması gibiydi. Ama darbeler içeriye bir bomba düşmüş gibi boğuk ve tok sesler çıkarıyordu. Tavandan parçalar kopup yere düşüyor yataklar yerinden oynuyordu. Kızların çoğunluğu korkmuş ve mahzenin arka tarafına, kapıdan uzak köşeye sokulmuştu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken gelen güçlü bir darbenin ardından ben de kendimi onların yanında bulmuştum. Bazı kızlar yerlerinden kalkamayacak kadar baygındı. Onlar için endişelensem de gözlerimi kapıdan ayırmadan beklemeye devam ettim.
Bir darbe ve içeride yankılanan gümbürtü!
Sanki deprem oluyordu.
Bir daha...
Ya da savaş çıkmıştı ve biz de iki ateş arasında kısılıp kalmıştık.
Sonra bir daha...
Kalbim göğüs kafesimin içinde çırpınıp dururken nefes alamıyordum.
Bir darbe daha...
Kapının menteşeleri iyice gevşiyordu. Kurtarıcılarımız mı gelmişti yoksa ölüm fermanımız mı okunuyordu?
Son bir darbe...
Ve kapı büyük bir gürültü ile bağıra çağıra yere düştü. İçerisi toz ve dumanla kaplanırken ışıklar önce acıya direnen bir hasta gibi titreşmiş ve sonra da sönmüştü. Zaten pek bir işe yaradıkları söylenemezdi.
Bundan sonrası kulaklarımı boğan bir gürültü ve kalbimi yoran bir karmaşadan ibaretti. Kızlar çığlık çığlığa bağırırken içeri el fenerlerinin tiz ışıkları ile beraber girer insanlar ateş böcekleri gibi mahzene doluşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi Kuş ile Küçük Kız
Teen Fiction"Uzatmayacağım Baba. Paraya sıkıştım." Kafası ile beni işaret etti. "Kızı kaça okursun?" Ne demek istedi? Ne demek istedi! NE! DEMEK! İSTEDİ! "Boş muhabbeti sevmiyorsun. İyi güzel." Rüzgâr fıst diyip burnunu çekti. "Paraya ve mala ihtiyacım var. Sık...