Luna Park

521 79 47
                                    


Onun yanında kendimi daha rahat, daha hafif, daha özgür ve daha güvende hissediyordum. Bu normal değildi. Nefesime teninin kokusu karışacak kadar yakınımda olsun istiyordum. Her daim kokusu burnumun dibinde olsun mesela. Hep yanında olayım, gözümün önünde olsun istiyordum. Bir annenin evladına olan düşkünlüğü gibiydi belki. Belki çok daha arızalı bir duyguydu bu. Çünkü bu duygunun kaynağı arızalıydı. Yani benim kalbim. Ruhum yaralıydı. Eksiktim biraz. Biraz bozuktum. Biraz yenilmiş. En çok da yorulmuş ve vazgeçmiştim bu hayatta. Rüzgâr da benim gibi miydi? Ondan mı bulmuştuk biz birbirimizi? Kitaplardaki gibi...

Size hayat kitaplardaki ya da filmlerdeki gibi olmaz diyecekler. Onlara inanmayın. Hayat bazen kitaplardakinden de masalsı, filmlerdekinden de dramatik olabilir. Hayat bazen kitap yazdırır bazen film çektirir sevgili okuyucu. Belki bir sihirli değneğimiz yok, Harry Potter gibi seçilmiş insan değiliz; ismilazımdeğil'i yenecek gücümüz de olmayabilir. Ama hayatın seçtiği kişileriz. Kendi senaryomuzun baş rolündeyiz.

Tamam kabul ediyorum. Rüzgar'la eğlence merkezinde geçirdiğimiz saatler beni biraz melankolik yapmış olabilir.

Artık havanın iyice serinlediği bu ıslak ve nemli, ürpertici bir soğuğun habercisi gibi görünen mevsimde bir lunaparkın açık olabileceğini sanmıyordum. Ama ben daha önce kapalı bir mekânda eğlence merkezi de görmemiştim. Cehaletimi mazur gör sevgili okuyucu. İstanbul bazen benim hayal gücümü aşan bir eğlence anlayışına sahip olabiliyor. Bu şehir bazen benim gibi bir hayalperestin bile hayal gücünü zorlayabiliyor.

Önümüze ilk çıkan kebapçıda durduk ve Adana dürüm yedik. Hem de acılı, gözlerimden yaşlar akarken Rüzgar'ın tek yaptığı bana bakıp "Çok dayanıksızsın küçük kız," demek olmuştu. Rüzgarla gelişen bu spontane yemekleri seviyordum. Beni etkilemek için özel bir mekân aramıyordu. Önceliği karnımızı doyurmaktı. Gerçi Çırağan sarayında yemek yeme fikri de beni cezbedebilirdi ama basit ve sıradan akış insanı daha rahat ve daha güvende hissettiriyordu.

İçeri girdikten hemen sonra Rüzgâr beni kenara çekti. Yüzünde borç para isteyecekmiş gibi ciddi bir ifade vardı.

"Bak gül güzel. Seninle bir anlaşma yapalım. Bu gece bana her an üstüne atlayacak bir tecavüzcüymüşüm gibi davranma. Olur mu? Sana vereceğimi düşünüyor olman beni çok geriyor. İkimiz de eğlenelim ve biraz olsun rahatlayalım istiyorum. Anlaştık mı?"

Tecavüzcü mü? Öyle düşünmüyordum bir kere! Sadece ben... Bence biz.... Yani onun yanında olmamam gerekiyordu. Ama bir şekilde kendimi hep onun yanında buluyordum. Sorun Rüzgârın davranışları değildi aslında sorun benim kendimi kontrol edemiyor oluşumdu. İpin ucunu kaçırdığım için kızgındım. Artık sıkı sıkı tutunacağım bir ip kalmadığı için telaşlıydım.

Garip bir kabullenişle başımı eğdim. Son günlerde yaşadıklarımızı düşününce ikimizin de üzerimizdeki kötü enerjileri atmaya ihtiyacı vardı. Rüzgar2ın benden daha çok ihtiyacı vardı. Ama bunu bir pikniğe gidip mangal yaparak da atabilirdik mesela. Biz köyde öyle yapıyorduk. Böyle çılgın bir yerde ne işimiz vardı bilmiyorum sevgili okuyucu. Burası çığlık çığlığa insanların, rengarenk ama dehşet verici görünen eğlence araçlarının olduğu korku filmlerindeki o kâbus sahneleri gibiydi. Hani renkli ve neşeli başlayıp bir anda simsiyah ve kanlı sahnelere dönen o sahnelerden işte. Azıcık korku filmi kültürüm de var yani.

İlk olarak hız trenine benzeyen bir alete bindik. Adı mekik'ti ve bence hız treni bu aletten daha az tehlikeli olabilirdi. Bir o yana bir bu yana sallanmanın dışında inişli çıkışlı yol beni mahvetti. Çıkarken iyiydi de yokuş aşağı düşmek insanın midesini bir hoş yapıyordu. Ne kadar çığlık attığımı bilmiyorum. Kendi sesimi duyamayacağım kadar çok gürültü ve uğultu vardı etrafta. Ama göz ucuyla baktığımda Rüzgar'ın sakin duruşunu ve dudağının kenarından taşan o sinsi gülüşünü görebiliyordum. Diğerlerine inat en ufak bir heyecan belirtisi göstermiyordu. Hız treninde değil de şehirler arası bir otobüste seyahat ediyormuş gibi rahattı. İlk tur bittiğinde derin bir nefes alıp oh be derken Rüzgar'ın hiç inmeden bir daha diyerek bir tur daha dediğini duyup ona kaşlarımı havalandırarak baktım.

Mavi Kuş ile Küçük KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin