Kayarken İzledim Şehri Parmak Uçlarımda

684 117 182
                                    

hayırlı kandiller kuzular

size bir şey soracağım: bölümlerim çok mu uzun? bir yerde okudum 1000 kelime arası yazın yoksa okuyucular sıkılır diyordu. ben 2500 kelime yazıyorum. bu sıralar nerede yanlış yaptığımı sorguluyorum da sürekli. sizce uzun mu bölümler. sıkılıyor musunuz okurken?

sizi seviyorum 

keyifli okumalar..


**



Akşamın kızıl peçesi kalkmış ve gecenin siyah yüzü kendini göstermişti. Hava artık iyice serinlemiş yaz mevsimi dünyadan elini eteğini çekmişti. Üzerimdeki elbise sıcak tutacak bir kıyafete benzemiyordu ve ben bir hırka almayı bile akıl edememiştim. Bu elbiseye uyacak hırkam ya da montum yoktu belki ama yine de bir ceket almış olmam gerektiğini marinadaki onca lüks arabanın yanına park ettikten sonra arabadan inince fark etmiştim. Denizin varlığı da soğuk havayı perçinliyor ve serin bir esinti insanın teninin üzerinden buz gibi geçiyordu.

Arabadan indiğimizde kollarımı göğsümde kavuşturdum. Ne kadar top olursam o kadar sıcak olurum. Öyle derdi annem. Ayaklarımı da popomun altına alabilsem top olup ısınabilirdim. Ama böyle bir konfora sahip değildim o an. Işıkları yanan bir gemiye, aslında buna lüks yat diyorlardı sanırım ama bana göre kocaman bir gemiydi, gideceğimizi anlamıştım. Çünkü diğer bütün gemicikler sessiz sakin dururken bu büyük, devasa geminin ışıkları bir diskonun tavanındaki, bu disko topunu da dizilerden biliyorum çaktırmayın, ışıklar gibi yanıp sönüyordu. Önünde insanlar içine girmek için sırada bekliyordu. Ve gördüğüm kadarıyla arka tarafında da eğlenen insanlar vardı.

"Bir yat partisine mi gideceğiz?"

Rüzgâr aracının arka kapısını açıp içinden bir şey aldı. Onu beklerken gözüm ilerideki zengin kalabalığındaydı. Hepsi gerçekten çok şık giyinmiş kadın ve erkekler vardı. Kadınlar çıplak erkekler rahat giyinmişti. Tam zengin işi!

Rüzgâr omzuma kırmızı, yumuşak kumaştan bir şal koyduğunda ona şaşkınlık ve minnetle baktım. Kendisi de siyah bir gömlek ve altına siyah keten bir pantolon giymişti. Küt siyah saçları ve

"Aklında nasıl bir yer vardı?"

Pavyon gibi mesela. Betül sokmuştu bunu da aklıma. Kız bu seni pavyona götürmesin bak dikkat et kötü yola düşeceksin diyerek uyarmıştı. Ben de ona Rüzgâr beni nereye sürüklerse koşarak giderim hatta onun elinden zehri bile şerbet diye içerim demiştim Jüliet edasıyla. Sonra beni yastıkla boğmuştu. Gerçekten boğdu. Nefessiz kaldım neredeyse ölüyordum. Aptal aşıklar, midemi bulandırıyorsunuz diye homurdanıyordu. Bence kıskandı.

Rüzgâr'a bir şey söylemedim. Ağır adımlarla lüks yata doğru ilerlemeye başlamıştık. Aklım oradaki insanların neye benzediği sorusuna cevap arıyordu.

"Üzerindeki kıyafetle seni pavyona getireceğimi, konsomatris olarak çalıştıracağımı falan düşünmedin değil mi?"

Düşündüm. Ne var bunda? Geçmişin pek iç açıcı değil Mavi kuş. Beni uyuşturucu çetesine sattığını unuttum sanma.

Yine bir şey söylemedim. Lüks yatın önüne gelmiştik. Önümüzde iki çift vardı. Birbirlerine sarılmış konuşuyorlardı. En öndeki çift bir çalışanın yardımı ile yata binerken bir anda içime korku düştü.

"Ben yüzmeyi bilmiyorum. Yani... şey..."

Rüzgâr gülümseyerek bana baktı. Arkamıza da bir çift gelmişti. Kadın beyaz mini bir elbise giymiş adam da beyaz keten bir takım giymişti. İki beyaz kedi gibi sarmaş dolaş birbirlerine karışmışlardı. Biz Rüzgârla resmi daireden yeni çıkmış iki memur gibi mesafeliydik.

Mavi Kuş ile Küçük KızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin