-8

384 45 5
                                    

wooyoung | san

sonunda okul bittiğinde yeni arkadaşlarımla vedalaşıp san'ı aramaya başlamıştım, fazla yürümeme gerek kalmadı. "wooyoung." seslendiğini duyduğumda çocuğu görmek için hemen arkamı döndüm. "hadi gidelim." onu takip etmemi işaret etti.

ağızları açık kalmış veya iç çeken arkadaşlarıma baktım, muhtemelen şimdi bunun hakkında farklı şeyler düşüncelerdir.

san'ı yine güzel, parlak bir siyah renge sahip olan arabasına kadar takip ettim.

arabayı sessizlik kaplarken sürmeye başladı. "nihayet eve gitmek istiyor musun?" garip gerginliği kırarak biraz güldü. "evet, muhtemelen gitmeliyim artık." iç çekerek renkli camdan dışarı baktım.

sessizlik bir kez daha hakim oldu.

oldukça hızlı bir şekilde evime varmıştık. ayaklarıma bakarken nedenini bilmesem de ayrılmadan önce çocuğun bir şey söylemesini bekledim.

"yarın görüşürüz o zaman, wooyoung." bu kadar mı?

nedense burada bitirmek istemiyordum. "içeri gelsene, görünüşe göre annemler evde değil." sesim bir niyet barındırmıyordu ama onun bu cümleyi tamamen farklı bir şekilde algıladığını hissettim.

kıkırdadı, "eğer ısrar ediyorsan."

girişte ayakkabılarımızı çıkararak evime girdik. daha bir kelime bile edemeden kapıya doğru sıkıştırılmıştım, "bunu mu istedin hm?" baştan çıkarıcı bir şekilde fısıldadı.

"n-ne?" tam bir kafa karışıklığı içinde sordum.

"evin boş olduğunu biliyordun değil mi,bebeğim? beni buraya başbaşa kalmamız için getirirken." şeytani bir şekilde güldü, komik.

"h-hayır, sadece yalnız olduğum için..." şehvet dolu gözlerine bakarak söylediğimde bakışlarındaki şehvet biraz soldu, "beni seninle... takılmam için mi davet ettin?" yüzünde bariz bir şaşkınlık ifadesi vardı.

yavaşça başımı salladım, benden uzaklaşmadan önce kendi kendine güldü. "bazen iyi bir Hristiyan çocuğu olduğunu unutuyorum."

utanarak başımı eğdim, nedense beni böyle görmesini istemiyordum. beni saf, küçük bir bebek olarak düşünmesini istemiyordum.

kim benim gibi tecrübesiz biriyle birlikte olmak isterdi ki? doğru, kimse. neden değerli zamanını boşa harcıyordu öyleyse, sonuçta o choi san 'dı.

"pekala, takılmak istiyorsan, takılalım." iç geçirerek konuştuğunda hızlıca itiraz ederek iki yana salladım başımı, "hayır, hayır d-devam edelim." evet, bunu yapabileceğimi ona kanıtlamam gerekiyordu, bu her ne olacaksa.

"hayır, artık takılmak istiyorum."

ben kimdim ki onunla tartışacaktım? iç çekerek onayladım, "hadi bir film izleyelim." onu yatak odama götürmek için önden ilerledim.

yatak odamın kapısını açtım ve o rahatça yatağıma otururken televizyonumun kumandasını bulmaya gittim.

odamın her küçük detayını gözlemlediğini görebiliyordum. yerde duran kumandayı almak için arkamı döndüğümde, ayrıca benim her küçük detayımı da gözlemlediğini hissedebiliyordum.

odam çoğunlukla beyaz ve oldukça açık kahverengi tonlarından oluşuyordu, dediğim gibi, ben onun zıttıydım.

televizyonu açarken yatağımda san'ın yanına oturdum. netflix'i açtıktan sonra yanımdaki çocuğa döndüm, "peki... ne izleyelim?" sadece omuzlarını silkti, "her şey olur."

iç çekerek herhangi ilginç bir film görmek için kaydırmaya başlasam da hiçbiri öyle durmuyordu.

geçtiklerimden biri san'ın kaşlarını kaldırmasını sağlamıştı, "hey wooyoung geri dön." dediğini yaptığımda filmin ismine bakarak gülümsedi, "başlat."

'beni memnun et', filmin kaba ismiyle titredim.

başlattıktan sonra sırt üstü yatağa uzandım, san da beni takip etmişti.

filmin başları tatlı ve ilgi çekiciydi, bir süre gerçekten beğenmiştim ve onun da böyle düşündüğünü söyleyebilirdim, bu... güzeldi.

ateşli bir öpüşme sahnesi başladığında, gözlerimi odadaki başka bir şeyle meşgul etmeye karar verdim. san da aynı düşünceye sahip gibiydi, sadece o bakmak için beni seçmişti.

üstümdeki bakışlarını hissedebiliyordum, elini yavaşça benimkine sürttü. teması yutkunmama sebep olmuştu.

başka cinsel sahneler ortaya çıkmaya devam ederken elini orada tuttu. belirli bir sahne midemde bir nevi havalanmış hissiyatı yaşamamı sağlamıştı.

san, televizyona odaklanmışken baş parmağıyla parmak eklemlerimi okşadı. ben de aynısını yaptım, aramızda öylesine inanılmaz bir cinsel gerilim vardı ki, gözle görünseydi bıçakla kesebileceğim kadar yoğun olacağından emindim.

bana yaklaşarak kollarımızın ve bacaklarımızın birbirine düğmesini sağladı, bu nefesimin düzensizleşmesi için yeterliydi. yeniden başka bir seks sahnesi çıktığında ikimiz de hızlıca başka tarafa dönmeden önce kısa bir göz teması kurduk.

"b-bunu kapatmalıyız..." uzaktan kumandayı ararken beceriksizce güldüm. başını sallamakla yetinirken her hareketimi izledi ve ben bunu hissedebiliyordum, neden neden neden sürekli gözlerini üstüme dikmek zorundasın.

televizyonu kapattım ve hali hazırda bana bakan san'a baktım, yüzünde okunamaz bir ifade belirmişti.

"bu şiddetliydi değil mi?" gülmeyi denedim.

"hmhm"

"tanrım, ortamı çok tuhaflaştırdı."

"sanırım."

"..."

"bir saniye buraya gel."

itaat ettim ve doğrulan çocuğun önüne oturdum, saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra soğuk ellerini üstüme bol olan okul gömleğinin içine geçirdi.

"bugün gün boyu köprücük kemiklerinin sergilendiğini biliyor musun?" fısıldadı, nefesi boynuma çarparken ürpermeme neden olmuştu. "bunu bilerek mi yaptın?"

sorusuna itiraz ederek başımı salladım. "ve o güzel dudaklar... siktir." kulağıma doğru fısıldadı.

bu sefer ne diyeceğimi bilemedim, donup kalmıştım.

elleri çıplak sırtımda geziniyordu, teması seviyor gibiydi.

hareketlerini bir anlığına durdurdu ve aşağıya baktı.

aniden içini çekti, "gitmeliyim." çatık kaşlarla ona baktım.

"ne?"

"sadece gitmem gerektiğini düşünüyorum."

benden uzaklaştığında sessizce kabul verdim baş hareketimle.

onu kapıya kadar geçirmem için aşağı indik, ayakkabılarını giydi ve bana döndü. bir an bana baktıktan sonra beni belimden tutup kendine doğru çekerek dudağımdan öptü.

kısa ve tatlıydı, ve kesinlikle hiçbir şey ifade etmiyordu. dönüp gitmeden önce küçük bir tebessüm gösterdi.

vay.

Take me to church [w.s] / türkçe çeviri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin