-14

333 42 2
                                    

san | wooyoung

gece şu ana kadar son derece keyifli geçmişti, her ne kadar wooyoung sinirlerimi bozmaya başlasa da. benimle göz teması kurmayı reddediyordu, en ufak iletişimden bile kaçınıyordu.

bütün "birikim" olayı çoğunlukla bir şakaydı ama o kesinlikle ciddiye alıyordu, ve bu yüzden merak ediyordum, üzerine oturabileceği tek şey yastık olana kadar onu becermemi mi istiyor? çünkü "birikmek" derken benim kastettiğim buydu.

yeosang ile mutlu bir şekilde sohbet etmesini izlerken iç geçirdim, neden onu bu kadar çok seviyor ki? o çocuk gerçekten güzel olsa da daha fazlası değildi, en azından benim için. güzelliği ise wooyoung'la karşılaştırılamazdı bile.

omzumda yumuşak bir dokunuş hissettim, seonghwa'ydı. yüzünde küçük bir bilmiş gülümseme belirirken sordu, "onlara bakışlarınla saldırıyorsun sanki, nedenini sorabilir miyim?"

"yok bir şey."

iç çekti ve gitmeden önce elini koyduğu omzumu ovuşturdu. en iyisi ben de birileriyle konuşmaya başlamalıydım, sıkılmıştım zaten.

wooyoung ve yeosang'a yakın olan hongjoong ile konuşmaya karar verdim, en azından ne hakkında konuştuklarını duyabilirim.

"selam, hongjoong." sırtımı kanepenin arkasına dayayarak gülümsedim. "s-selam." sesi fısıltı gibi çıkmıştı.

birden aklıma bu kişiyle daha önce hiç konuşmamış olduğum için telaşlanmış olabileceği geldi. kıkırdadım, "gergin olmana gerek yok, sadece arkadaş olmak istiyorum."  belli belirsiz başını salladı ve elini uzattı, "ben hongjoong."

güldüm, "evet, farkındayım."

"d-doğru."

yüzünü üstünkörü inceledim, şirin, minyon, genele bakarsak 8/10.

üzerimde bazı bakışlar hissettiğimde genellikle "tek gecelik ilişkilerimi" takip ettiği için sahibinin seonghwa olduğunu varsaymıştım, gerçi şu an öyle bir durum yoktu.

fakat yanılmıştım, wooyoung'a aitti üzerimdeki gözler. kaşlarını çatmış halde elindeki içki bardağını sıkıyordu, ne tatlı.

yoğun göz temasımız yunho tarafından bölündü,

"HERKES TOPLANSIN, DOĞRULUK MU CESARET Mİ OYNUYORUZ!"

iç çektim ve kanepenin önünde yerde toplanan küçük daireye yöneldim "doğruluk mu cesaret mi çok sıkıcı olsa da..." yeosang söylenirken gözlerimi devirdim.

wooyoung

oyunun adı beni ürpertti, tek düşünebildiğim san'dı, ve bu oyunun beni nasıl bir duruma soktuğu...

ben yeosang'ın yanındayken san karşımdaydı, hongjoong ise onun yanında oturuyordu. ikisinin neyi var?

"hadi oyun başlasın." yunho sırıttı, herkes onun ciddi tavrına kıkırdadı. "tamam, doğruluk mu cesaret mi seonghwa?"

seonghwa gözlerini devirdi, eminim herkes cevabı biliyordu, onu daha yeni yeni tanısam da ben bile onun çok sakin, aklı başında ve eylemleri hakkında düşünerek hareket eden biri olduğunu söyleyebilirdim.

"doğruluk." gülümsedi.

herkes hayal kırıklığıyla inledi ve gözlerini devirdi, "pekala, sence buradaki en çekici kişi kim?" yunho iç geçirdi, cevabından gözle görülür bir şekilde rahatsız olmuştu.

"hmmmm, wooyoung." mutlu bir şekilde gülümsedi.

bunu söylemesini hiç beklemiyordum. "oooo, bize nedenini söyleyebilir misin?" yunho'nun sorduğu sorunun cevabını ben de bilmek istiyordum.

seonghwa kıkırdadı, "o güzel işte."

"seni kırmak istemem ama aşkım hetero." yeosang bir tür rahatlık sağlamak için omzuma vurdu.

"ayrıca sahipli." san yoğun bakışlarıyla seonghwa'da delikler açıyordu. hongjoong kaşlarını kaldırarak sordu, "bekle gerçekten mi?"

"h-hayır, san dalga geçiyor." güldüm, çenesini kapalı tutmayı öğrenebilir mi?

"DEVAM EDİYORUZ!" yunho bağırarak tüm dikkatleri üzerine toplamıştı.

sırıttı, "doğruluk mu cesaret mi san?"

san iç geçirdi,"cesaret."

"ah, daha azını beklemezdim." mingi memnun bir şekilde gülümsüyordu yorum yaparken. "hmmmm choi san'a ne sormalıyım?" yunho hafif bir sırıtışla içini çekti.

san kıkırdadı, "sen söyleyeceksin."

"sana buradaki birini öpmen konusunda meydan okuyorum."

gözleri patlamıştı.

herkes beceriksizce etrafına baktı, yeosang fısıldayarak dillendirdi akıllarındakileri, "yunho, san hetero." mingi ve seonghwa birbirlerine okunamayan yüzlerle baktılar, onlar bilmiyorlar mı?

"cesaretle sorunum yok." san'ın söylediği herkesi şaşırtmıştı. "e-emin misin? değiştirebilirim." yunho gergin bir şekilde güldü. "bu iyi."

san kimi öpecek?
ben olamam, bu çok riskli...
onu başka birini öperken izlemek zorunda mıyım...?

bu düşünceyle boğazıma düşen yumruyu sertçe yutkundum ve uzaklaştırdım. "odadaki diğer heteroseksüel erkeği de öpebilir miyim?" san oyuncu bir gülümsemeyle kıkırdadığında arkadaşlarımın gözleri büyüdü.

"biz arkadaşız zaten, sorun değil." san insanların kabul etmesini sağlamıştı. yavaşça ona doğru süründüm, bir tür deja vu hissetmemi sağlıyordu bu an. "sadece basit bir öpücük olabilir beyler, üzgünüm."

ona doğru eğilebilir miyim? hareketsiz mi kalmalıyım? tanrım kafayı yemek üzereyim.

kolumu tutarak üzerine düşmemi sağladı.

oda tamamen sessizken herkes olacakları bekliyordu.

san usulca eğildi ve ben de onu takip ettim, her yaklaştığımızda odadaki gerilim biraz daha artıyordu. sonunda- sonunda dudaklarımız buluştu, tatlı öpücüğün içine neredeyse eridim.

beni o kadar nazikçe öpüyordu ki, neredeyse ne söylemek istediğini hissedebiliyordum. 'seni özledim...' diyordu.

sanırım onun varlığını görmezden gelmek doğru hareket değildi, sanki bütün gün sebepsiz yere kavga etmişiz ve sorunu çözen de bu oluyor gibiydi.

yüzünü nazikçe ellerimin arasına alıp tatlı öpücüğüne gülümsedim. "uh ç-çocuklar-" konuştuğunu duyduğum ses, duyularımı yerine getirmişti.

nefessiz kalarak kendimi geri çektim, herkesin gözleri üzerimizdeyken yüzlerinde saf bir şok belirgindi.

"ah, kendimi kaptırmış olmalıyım." san gülerken tuhaf bakışlardan hiç etkilenmemiş gibi görünüyordu. yunho dikkatleri yeniden üstüne toplama umuduyla konuştu, "pekala, devam edelim."

dudaklarımı hafifçe sildim ve güldüm, herkesin nefret etmem gereken bir öpücüğün içine GÜLÜMSEDİĞİMİ gördüğüne inanamıyorum.

san

yeosang gördüğü için memnundum.

Take me to church [w.s] / türkçe çeviri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin