san | wooyoung
arabama doğru ileriyorduk, okul henüz bitmişti. yürüyüşümüze gerginlik hakimdi ve nedenini bilmiyordum.
ben arabayı çalıştırırken sessizce oturdu, ona evine gideceğimizi zaten söylemiştim. o hiç evet demese de dillendirilmemiş bir anlaşmamız vardı.
o tamamen sessiz kalırken arabayı sürmeye başladım, müzik çalmıyordu, cam açık değildi, sadece sessizlik...
nihayetinde konuşan ben oldum,"wooyoung."
"hm?"
kırmızı ışıkta durduktan sonra dönüp çocuğa baktım, "neden bu kadar sessizsin?" tekrar pencereden dışarı bakmadan önce sadece omuzlarını silkti.
ışık yeşile döndü.
tenha bir otoparka çekmeden önce iç geçirdim, kafası karışmış bir ifadeyle bana baktı. sakince konuştum," ya bana neden böyle davrandığını söylersin, ya da çıkıp gidersin."
nefesini vermeden önce dişlerini sıktı, kapıyı açmaya çalışmadan önce fısıldadı, "siktir git." derin bir nefes aldım, "hele bir dene." alay edercesine kapıyı daha da açtı.
arabadan tamamen çıkmasına izin vermeden kolundan tuttum, dişlerimin arasından konuştum, "böylece gidemezsin."
"benim patronum değilsin."
"ah öyle mi?
"öyle."
sıkıntıyla gülümsedim, "kapat kapıyı."
kabullenip kapıyı kapattı. iç çektim, "şimdi, sorun ne?" bıkkınlıkla inledi, "bir sorun yok." saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdım, "bir sorun var."
"söyle bana." fısıldadım, gözlerim dudaklarına kayarken.
yutkundu, "ben sadece..."
konuşmak için çabalayışını, kelimeleri arasında takılışını izledim. dudaklarının hareket edişini izledim, her nasılsa ağır çekimde hareket ediyorlarmış gibi görünüyorlardı. çok dolgun, pembe, öpülesi.
açıklamasını hiç dinlememiştim, dudaklarına o kadar odaklanmıştım ki. bunları benimkilerin üstünde istiyorum, şimdi.
"san? aloo?" wooyoung parmaklarını yüzümün önünde şıklatarak bana sesleniyordu. bana bir yukarı bir aşağı bakarak sordu, "söylediğim hiçbir şeyi dinledin mi?"
"hayır."
"beni eve götür."
mantıklı san burada olsaydı, kabul ederdi, tamam der ve tüm konuşmayı unuturdu. ne yazık ki o san şu an burada değildi.
"hayır."
"hayır?" o küçük geyik gözleriyle sorguladı.
bana dik dik bakarken dişlerini sıkıyordu, "neden olmasın?"
yapamadım, kendime hakim olamadım. kendimi çok uzun süre tutmuştum, ahlaksız arzularımı zincirlemiştim ve şimdi hepsi önümdeydi; o, tüm arzuladığımdı.
yüzünü sertçe kavradım ve o özlem duyduğum dudaklarını öptüm. dilim ıslak ağzında gezinirken neredeyse anında inledi, kabul ediyorum artık daha yetenekliydi.
nefesimiz yoğunlaşmaya başlamıştı, pantolonum daralıyordu. kalbim çok hızlı atıyordu ve nefes alamıyordum ama bununla sorunum yoktu. boğulmak hiç bu kadar iyi hissettirmemişti.
boynuna doğru yöneldim. öpücükler bırakmaya başladım; açlık duyduğım, hasret olduğum boynuna. tamamen bana ait.
onu darmadağın hale getirip inlemesini sağlayan belirli bir noktayı emdim. zaman zaman onu ısırdığımda titriyor ve irkiliyordu, ama bunu sevmiştim.
değerli hayatı için saçlarımı kavradı, "sannie" diye soludu, küçük iniltilerine gülümsemeden edemedim, hepsi benim için.
rahatsız bir öpüşme pozisyonuydu, bu yüzden geri çekilip uyluklarımı patpatladım, mesajı aldı ve kucağıma oturmak için hareket etti.
öpüşmeye devam ederken ellerimi sıkıca poposuna koydum ve sıktım. o kadar yuvarlak ve dolgundu ki, nasıl yapmazdım.
üçüncü kişi:
wooyoung, büyük olana sürtünmeye başladığında ikisinden de iniltiler ve homurtular çıkıyordu. san, wooyoung'un belini kavradı ve biraz kaldırarak sürtünüşlerini yönlendirdi.
küçük olanın ne yaptığı hakkında hiçbir fikri yoktu ama san'ın gözlerini kapatıp dudaklarını ayırışına bakılırsa, iyi yaptığını sanıyordu.
"aynen böyle bebeğim." san, wooyoung kendini daha sert bastırırken onu övdü. "ben---ugh---ben" wooyoung konuşmaya çalışsa da aldığı zevk çok fazlaydı.
san, ikisi de birbirlerine saldırmaya devam ederken nefes aldı. "kelimelerini kullan."
"beni----nigh..."
"seni, ne?"
"b-beni--- becer"
***
AY çok zor bu sahneler ✍🏻 ara ara durup kendi kendime diyorum ki amaaan sen yazmıyorsun sonuçta sadece çeviriyorsun qpdkeğf
bu arada bir sonraki bölümde yorum yapmanızı beklediğim bir yer var yani umarım yaparsınız🤗😪
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Take me to church [w.s] / türkçe çeviri.
Short Storywooyoung asil ve zarifti, san'ın ise canı sıkılıyordu. ve ikisi kilisede karşılaştılar.