-18•M

689 43 5
                                    

üçüncü kişi:

"becer beni."

san hayatında hiç bu kadar hayvani hissetmemişti, tam anlamıyla hırladı. wooyoung'un boynuna bir kez daha saldırmaktan çekinmedi ancak bu sefer köprücük kemiklerine yöneldi.

sadece sızlanmalar duyuluyordu, wooyoung cennetteydi, daha önce bu tür bir zevki hiç hissetmemişti.

bir süre sonra birbirlerinin gömleklerini yırtıyorlardı, wooyoung tam altında san'ın karın kaslarını görünce hayranlık içinde oturdu. sonunda onlara dokunma cesaretini bulmuştu, parmakları güçlü kıvrımlarda gezindi, dövmelerini sıyırdı.

san, wooyoung'un gözlerinin parladığını görünce kıkırdadı. tek kaşını kaldırarak konuştu, "gerçekten o kadar güzeller mi?" wooyoung, hâlâ sürtünmeye devam ederken yanıt olarak sadece inleyebiliyordu.

san koltuk mandalına uzandı ve koltuğu hızla geri yatırarak wooyoung'un tamamen üzerine düşmesine neden oldu. san, daha genç olanın boynunu daha çok emerken kesinlikle bir süre kalacak izler bırakıyordu.

büyük olan ellerini wooyoung'un belinde aşağı yukarı gezdirdi, bu anı o kadar uzun zamandır bekliyordu ki, kilisede onun oldukça minyon ve masum olduğunu gördüğünden beri...

ona bir de şimdi bak, ne kadar yaramaz.

san onları ters çevirerek üste çıktı ve diğerinin bacaklarının arasına girdi. "san." wooyoung fısıldadı, san karnına öpücükler kondururken.

"belinin bu denli zarif olacağını biliyordum." küçük olanın pantolonunun hemen üstünü emiyordu. "san!" wooyoung inledi, büyük olan henüz pek bir şey yapmamıştı ve o çoktan perişan haldeydi.

wooyoung'un adını bu şekilde seslendiğini duymak san'ı çıldırttı, altındaki çocuğu aç bir şekilde öptü ve bu sırada pantolonunu indirdi.

"bana yardım etmek ister misin?" san, wooyoung'un altındaki kıyafetlerden tamamen kurtulurken konuştu. wooyoung hevesle başını salladı ve gözlerinde aç bir ifadeyle yaşlı olanın pantolonunu ve boxerını indirirken hızlı davrandı.

san'ın uzunluğuna bakarken wooyoung'un nefesi daraldı, çocuğa güçlü bir yapı bahşedilmişti. "korkma." fısıldadı san, şakağına öpücükler bırakırken.

"em." diye emretti. wooyoung'un aşağıdan ona bakışı masum olmaktan çok uzaktı, pisti, yaramazdı, skandaldı.

san, parmaklarının yeterince ıslandığını düşünene kadar bekledi ve wooyoung'un deliği daire içine almaya başladı.

wooyoung'un nefesi giderek ağırlaşıyordu, büyük ihtimalle gergindi. "piyano çaldığımı biliyor musun?" san gülümsedi, parmaklarını hâlâ çocuğun deliğinin etrafında usulca gezdiriyordu.

"n-ne?"

"piyano çalıyorum." dedi san yüzünde memnun bir ifadeyle.

"b-bu güzel sannie." wooyoung zorlukla nefes aldı, bunun benimle ne ilgisi var?

"öyle, yıllardır çalıyorum." büyük olan konuştuğunda wooyoung san'ın içinde bulundukları durumu tamamen unutmuş olup olmadığını merak etmişti.

başını sallamakla yetindi wooyoung, şehvet içindeydi ve kafası karışmıştı, ama şehveti ağır basıyordu.

"bunun ne anlama geldiğini biliyor musun?"

san'ın gözleri aniden karardı, sakinleştirici tarafı yok olmuştu. "hayır..." wooyoung soğuk bir parmağın içine girdiğini hissedince derin bir nefes aldı.

"parmaklarımı kullanmakta fevkalâde iyiyimdir."

wooyoung'un gözleri farkındalıkla genişledi ama o bir şey söyleyemeden önce, san'ın içine sabit bir hızla girip çıkan parmağı yüzünden giderek daha fazla inlemeye başladı.

bir parmak daha girdi, sonra bir parmak daha.

san onu hayvani bir hızda makaslamaya başladı, "aman tanrım!"  wooyoung yüzü zevkle buruşurken yüksek sesle inledi.

san neredeyse sadece karşısındaki manzara yüzünden boşalacaktı, bir zamanlar masum olan çocuk onun altındaydı. ikisinin her etkileşimlerinin bir günah olduğunu söyleyen kişi, ha!..

"hazırsın." san nefeslenirken parmaklarını çocuğun içinden çıkardı. wooyoung başını salladı, kahverengi gözlerinde sadece şehvet belirgindi.

büyük olan kendini wooyoung'un girişine hizaladı, deliği boşluğa rağmen kenetleniyor, sıkışıyordu, bebeği çok çaresizdi.

yavaşça içeri girerek ikisinin de iç çekmesine neden oldu. wooyoung sessizce sızlandı, aynı anda hem acıyı hem de zevki hissediyordu, gerçi şu anda acı her şeye baskın geliyordu.

san, onu sakinleştirmek ve bir umut dikkatini dağıtmak için boynuna yumuşak öpücükler vermek üzere eğildi.

"hazır olduğunda söyle."

wooyoung derin bir nefes aldıktan sonra başını salladı, san çocuğu incitmek istemeyerek yavaşça itmeye başladı kendini.

sonunda, wooyoung'un saf cenneti yaşarken gözlerini sımsıkı kapattığını görünce hızını arttırmaya başladı.

ve wooyoung yüksek sesle inledi, daha çok bir miyavlamaya benziyordu.

"buldum," fısıldadı san, o belirli noktaya doğru daha sert girerken. o noktayı taciz etmeye devam ederken yarın yokmuş gibi çarpıyordu.

san, wooyoung'un kulağına fısıldadı, "böyle çok güzel görünüyorsun."

wooyoung kendinden geçmiş halde çığlık attı, haykırdı, üretebildiği tek şey günahkar seslerdi. san buna bayılıyordu, etraftan geçen ya da geçmeyen herkesin bunu duymasını istedi, herkesin onu ne kadar iyi becerdiğini bilmesini istedi.

"aynen öyle bebeğim." homurdandı, kalçalarını kırarak çocuğun içine daha sert çarparken.

wooyoung'un yüzünden yaşlar süzülüyordu, duracak gibi değillerdi.

"b-ben sanırım ben-"

wooyoung sözünü bitiremeden çoktan kendisinin ve san'ın karnına boşalmıştı. son birkaç vuruş ve san da gelmişti, eve dönmeleri gerektiği için içine değildi elbette.

şimdi duyulan tek şey onların sert nefes alışverişleriydi.

"hadi seni temizleyelim." san iç çekerek sessizliği bozdu. wooyoung başını salladı ama oturmaya çalıştığında yüzünü buruşturdu, kıkırdayarak yardım için san'a uzattı elini.

san doğrulmasına yardım etti, elbette, ve kıyafetlerini toparladı.

çok geçmeden yeniden yola çıkmışlardı, ikisinin de akıllarında yalnızca birbirlerinin kalıcı dokunuşları vardı.

Take me to church [w.s] / türkçe çeviri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin