-22

352 39 17
                                    

üçüncü kişi:

san itiraf ettikten sonra uykusunda mutlu bir şekilde gülümsedi ve yastığına sokuldu, wooyoung ağzı açılmış halde rahatlamış çocuğa bakakalmıştı.

gözlerini sımsıkı kapatıp kendini çimdikledi, "rüya görmüyorum?"

belki de...arkadaş gibi demek istedi?
bu mantıklı gelmiyor...
fazla düşünmemeliyim..

wooyoung içini çekti ve örtüye sıkıca sarıldı, ona daha sonra soracağım...
__

san uyandığında başını ovuşturarak inledi. yanında hâlâ uyumaya devam eden wooyoung'a hafifçe gülümsedi, gerçi oraya nasıl geldikleri hakkında hiçbir fikri yoktu.

iç çekti ve telefonuna baktı;

baba'dan 16 cevapsız arama
baba'dan 30 mesaj

kafası karışmış halde gözlerini kıstı, neden beni rahatsız ediyor?

farkındalık ona çarptığında gözleri büyüdü, bugün pazar günüydü ve saat öğleden sonra ikiydi. yataktan kalkıp eşyalarını toplayarak aşağı indi.

seonghwa oturduğu sandalyeden kaşlarını kaldırarak ona baktı, "san ne-"

"şimdi olmaz." san evden çıkmadan önce konuşmuştu, "arabam hangi cehennemde?" sıkıntı içinde homurdandı, küfrederken yeniden içeri girdi.

"seonghwa arabam nerede?"

"kulüpte, alman için seni götürebilirim." çocuğa nazikçe konuştuğunda san derin bir nefes aldı ve seonghwa anahtarlarını alırken başını salladı.

wooyoung

yanımda san'ı bulmayı bekleyerek uyanmıştım ama öyle değildi. "san?" misafir odasının etrafına bakınarak seslendim.

cevap gelmedi.

aşağıya indim, yunho ve mingi'nin kanepede tembelce yattıklarını gördüm, ikisinin birlikte sıığabilmesine şaşırmıştım, ama san ortalıkta yoktu, aynı şekilde seonghwa da.

parmaklarımı saçlarıma geçirdim ve sonunda telefonumu kontrol etmeye karar verdim, peki saat kaç?

kalbim tekledi. "bugün pazar yani..."

saat öğleden sonra 2.30'du ve ailemin nerede olduğuma dair hiçbir fikri yoktu... siktir.

san

olabildiğince hızlı sürdüm, vardığımda beni neyin beklediğini bilmeme rağmen yine de gitmem gerekiyordu.

hızlıca park ettim ve merdivenlerden yukarı koşup titreyerek kapıyı açtım. içeri girerken eve bakındım, çok sessizdi, hava çok ağırdı ama burada olduklarını biliyordum.

"san."

babamın sesiyle irkildim, "efendim baba?" elimden geldiğince sakin bir şekilde konuşuyordum. "neredeydin ve neden kiliseyi kaçırdın?"

bir mazeret bile bulamıyordum, bu yüzden gerçeğe en yakın olanı kullandım. "wooyoung'un dün yardımıma ihtiyacı vardı ve arkadaşlarımla takılmak istedi, bu yüzden hepimiz seonghwa'da kaldık." nefes aldım.

bana çılgın bir gülümseme attı, bu gülümsemenin ne anlama geldiğini biliyordum.

tw: şiddet

okumaktan rahatsız olacaksanız, bittiğini belirten bir satırdan devam edebilirsiniz.

------------başlangıç

"gerçekten öyle mi oldu, san? yoksa benimle dalga mı geçiyorsun?" homurdanarak kolumu tuttu ve beni duvara fırlattı. darbe acı içinde tıslamama neden olmuştu, "ben-ben yalan söylemiyorum, wooyoung-"

"bundan sonra wooyoung ile görüşmeyeceksin."

gözlerim büyüdü, hayır hayır hayır hayır-

"hayır--"

yüzüme sert bir tokat attı, "bana hayır diyemezsin."

wooyoung'u göremezsem... o zaman ne olacaktı?

yalvardım, "o benim arkadaşım, en iyi arkadaşım lütfen."  başını iki yana salladı ve gülerek saçımlarımı kavradı, "zavallı ibnenin tekisin, değil mi? onlardan birisin, değil mi? "

"h-hayır öyle değilim baba lütfen-"

yüzümü acımasızca yumrukladı, saçımı tutarken defalarca gözlerime ve burnuma vurdu. gözyaşlarım durmaksızın yere damlıyordu.

dizlerimin üstüne çöktüm, "istersen yüzümü mahvet, ama beni mutlu eden tek şeyi almana izin vermiyorum."

"wooyoung benim arkadaşım, en yakın arkadaşım. lütfen sana yalvarıyorum, beni ondan uzak tutma."

arkadaş kelimesini her söylediğimde iğrendim, biz çok daha fazlasıydık.

yüzüme bir tokat daha attı, "sana ne söyledim-"

"LÜTFEN LÜTFEN, O BENİM ARKADAŞIM!"

yalvardım, yalvardım ama boşunaydı. "arabanın anahtarını ve telefonunu bana ver."

karşı koyamayacak kadar canım acıyordu, istediği iki nesneyi ellerine bıraktım ve yaşlı gözlerle ona baktım. "yukarı çık, bir daha aşağı inme."

yüzüme, patlamış dudağıma ve pek çok yaraya bakarak yüzünü buruşturduğunu görebiliyordum, hepsi onun yüzündendi. gözlerimdeki nefretle ona bakmayı sürdürdüm.

--------son

kesiklerimi ve morluklarımı temizlemek için doğruca banyoya gittim, gerçi bunlar umurumda bile değildi.

wooyoung.

Take me to church [w.s] / türkçe çeviri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin