-13

342 42 6
                                    

wooyoung | san

yanımda oturup arabayı süren çocuğa baktım. yola çıkmadan önceki küçük konuşmamızdan beri tek kelime etmemişti.

iç geçirdim, "san, şu an bana gerçekten kızgın mısın?"

"hayır."

ciddiye alamıyordum, uhm emin misin-

"neye sinirlendin ki?"

"ne zaman sinirlendiğimi söyledim? kızgın falan değilim."

"yani... kızgın görünüyorsun."

"sessiz olabilir misin?"

"hayır."

sinirle inledi ve arabayı kenara çekip durdurdu. "uh, san beni eve götür." ona dikkatle bakarken o da aynı şekilde gözlerini dikmişti bana. "kızgın değilim."

güldüm, "öyleyse kıskanıyorsun."

yumrukları beyaza dönene kadar direksiyonu sıktığını fark ettim, "hey san şaka yapıyorum-"

"ben... ben bilmiyorum."

gerçekten rahatsız görünüyordu, iç çektim ve elimi dizine koydum, kilisede yaptığım gibi hafifçe okşadım. "sadece sürmeye başla, tamam mı?"

direksiyonu tutuşunu rahatlatmadan önce kısaca nefeslendi.

nihayet başını salladı ve arabayı tekrar çalıştırdı.

onun neyi var... genelde böyle şaka yapan o olur.

"yeosang ile takılma."

alaylı bir tonda cevap verdim, "ne? o benim arkadaşım san."

"o... şey-"

"o ne?"

san sessiz kalmıştı.

"ah siktiğim-"

bekle- az önce gerçekten... küfrettim?

yolcu koltuğunda arkama yaslanmadan önce birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım. ufaktan güldü, "benim etkim." gözlerimi devirmekle yetindim, evet pek iyi olanından değil.

"peki, istesen de istemesen de yeosang ile takılıyorum. o benim arkadaşım, neredeyse tek arkadaşım."

"öyleyse benimle takıl." gülümsedi, söylediği şey için en zeki adam olduğunu düşünüyormuş gibi görünüyordu.

"tabi, sanki istermişim gibi."

"lütfen, sadece yarın..."

ona eşsiz bir yan bakış attım, neden beni yeosang'dan bu kadar çok uzak tutmak istiyor?

gülümsedim, "o zaman yeosang ve diğerlerini de getiririm." üzerime diktiği gözlerinin tenimi deldiğini hissedebiliyordum, eğer bakışlar öldürebilseydi, kesinlikle hayatta olmazdım.

sonunda evime vardık.

"yarın görüşürüz-"

o bitiremeden kapıyı kapattım. böyle ayrılmak beni güçlü hissettirmişti, sanki onu bir şey için bekleten benmişim gibi, tam tersi değil.

evime girmeden önce ona kısaca el salladım. telefonum titredi, yeosang'tandı.

yeosang
bir saat sonra orada olacağım
hazır ol aşk💞💞

yup, şimdi hazırlanıyorum💖💖

___

kalp atmamalı mıydım? çok mu belli oluyor?... bekle- gay olduğumdan ben bile emin miyim ki?

bıkkınlıkla inledim ve hazırlanmam gerektiği için bunu düşünmemeye karar verdim.

banyoya gitmeden önce telefonumu şarja taktım, bir kere daha duş almaktan zarar gelmezdi.

___

yeosang'ın dışarıda korna çaldığını duydum, gülümsedim ve telefonumu kavradım, daha önce hiç arkadaşlarımla takılmamıştım...

arabaya bindiğimde gülümseyip selamlaştık, arka koltukta oturan hongjoong ve jongho'ya el salladım, "selam!"

"selam bestie!" hongjoong bana öpücük atarak konuştu.

gülmeden edemedim, yeosang da kıkırdayarak söylendi, "hongjoong, zavallı hetero çocuğu korkutacaksın."

bir sebepten sözleri beni biraz rahatsız hissettirmişti; hiç bir kızdan hoşlanmadığım ya da çıkmadığım gibi, hiç bunun hakkında düşünmemiştim bile.

yeosang sürerken hepimiz radyoda çıkan bir şarkıyı söylemeye başladık, sevimsiz görünüyordu ama bu an çok değerliydi.

herkes mutlu bir şekilde şarkı söylerken gülümsedim, benim... arkadaşlarım var.

iki arabanın park halinde olduğu yunho'nun garajına girmiştik, birini gözlerimi kısarak inceledim, san'ın arabası değil mi? imkansız, yunho'yu tanımıyor.

arabanın kapısını açtım ve beraber içeri girebilmemiz için diğerlerinin de inmesini bekledim,"hadi gideliiiiimmm!"

hongjoong kapıyı gereğinden fazla çaldığında yunho'nun güldüğünü ve haykırdığını duyduk.

"TANRIM BEKLE!"

yüzünde büyük bir sırıtışla nefes nefese kapıya geldi, gözlerini devirdi, "çok sinir bozucusunuz." gülümseyerek beni kolumdan çekti, "senin dışında meleğim, buraya gel."

çocukların geri kalanı gülerek ve kıkırdayarak içeri girdiler, ben da aynıydım, ta ki şeytanla gözgöze gelene kadar.

san dudaklarında bir sırıtış büyümeden önce bir an kafası karışmış gibiydi, geleceğimi bilmiyor olmalıydı ama mutlu olduğunu söyleyebilirdim.

gülümsedi, "selam wooyoung."

"merhaba san."

yunho ellerini yüksek sesle çırpmadan önce garip sessizlik beş saniye kadar sürdü, "mingi'yle yakın arkadaşız ve o da kendi arkadaşını getirmek istedi."

yeosang hoş bir şekilde gözlerini devirirken söylendi, "uh yunho bu bir parti değil."

"ve kim sana sordu?"

odanın her yerinden 'oooo' sesleri duyuldu.

sahte bir gözyaşını sildi hongjoong, "az önce alttan alta bir suça tanık oldum."

"hongjoong, seni kovacağım." yunho uyardığımda, hongjoong daha fazla şey söyleme zahmetine girmeden gözlerini tırnaklarına dikti.

diğerleri tartışırken san bana doğru yürüdü.

"hey."

"merhaba."

bir süre bakışmayı sürdürdük, bu gerginliği özlemiyorum.

"görünüşe göre birlikte takılıyoruz."

"tabi."

gözleri gözle görülür bir şekilde öfkeyle parladı, hırlar gibi konuştu, "wooyoung beni gerçekten tahrik ediyorsun."

fısıldadım, "mesele de bu- birikiyor, değil mi?"

sırıttı, "oh, tamamen birikiyor."

Take me to church [w.s] / türkçe çeviri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin