-10

373 42 0
                                    

wooyoung | san

bugün pazar olduğu için kiliseye gitmem gerekiyordu, herhangi birine de değil, choi kilisesi'ne.

babam, choi'lerle beraber kiliseye gelen insanları karşılamalaya yardım etmemizde ısrar etmişti, bu yüzden şu anda yaptığım şey buydu. san yüzünde sahte bir gülümsemeyle yanımda duruyor, elini uzatıp insanları başıyla selamlıyordu.

gözüme çarpan her eli sıkarak sırayı takip ettim.

kısa süre sonra ayin başladığında babası vaaz verirken san'ın yanına oturdum. genelde bu esnada farklı şeylerle ilgilenirdim, yanlış anlamayın ben gerçekten Hristiyandım, sadece böyle şeyleri gerekli bulmuyordum.

izlesem de dikkatimi vermedim. bu, eşcinseller konusu gündeme gelene kadardı. başımı kaldırdım, şimdi tamamen dinliyordum. kravatını düzeltirken konuştu, "aynı cinsiyeti sevmenin son derece iğrenç olduğunu ve bunun tanrıya aykırı olduğunu hepinizin bildiğini umuyorum."

kaba kelimeye yüzümü buruşturdum, iğrenç? "iki erkek asla aynı yatağı paylaşmamalı." sesini yükselterek konuştuğunda bir yandan başlarını sallayarak onu onaylayan insan topluluğundan bir uğultu yayıldı.

gözlerim san'a kaydı, ifadesi soğuktu, yüz hatları adeta taş gibiydi. kendini tuttuğu belliydi.

"onlar cehenneme gidecek!" neredeyse çığlık atarcasına bağırmıştı, topluluktan da tezahüratlar ve haykırışlar yükseldi. san benimkinin yanında duran bacağını hızla sallıyordu, bay choi tek kelime daha etseydi san'ın onu öldüreceğinden neredeyse emindim.

parmak uçlarımla dizini nazikçe okşadım, tabii ki gizlice. düzene giren nefesiyle beraber bacağı da yavaş yavaş sakinleşti.

fısıldadım,"sorun yok."

başını salladı ve bana hafif bir gülümseme sundu, muhtemelen ihtiyacım olmasa da beni rahatlatmak için.

__

kilise bir çırpıda bitmişti, ardından muhtemelen hiçbir şey yapmamak üzere evime geri dönüyordum.

babam annemle birlikte bir takım planları olduğunu söylemişti. bu yalnız olacağım anlamına geliyordu, genelde olduğum gibi.

derin bir iç çekerek oturma odamızdaki koltuğa oturup telefonumu elime aldım. nedenini bilmesem de telefonuma pek bildirim gelmezdi.

ancak bugün farklıydı, evin içinden küçük bir bildirim sesi duyuldu. ekrana odaklandım, bir bildirimim vardı.

(çn: haşmetli sosyal kelebek wooyo'yu böyle yazmak çok garip geliyor imdat.)

uber eats* ya da benzeri birşey olmasını bekliyordum, ama bunun yerine instagrama ait bir bildirimdi ve choi san'dandı.

san
geliyorum, kapıyı açık bırak.

alayla güldüm, kendini kim sanıyor? ve benim instagramımı nasıl buldu?

yine de bir süre sonra kendimi dış kapıyı açmak için yürürken bulmuştum.
__

kapının aralandığını duyduğumda sessizliğim bölündü. "selam." san içeri girip ayakkabılarını kenara çıkardıktan sonra nefeslendi.

"annemlerin evde olmadığını nereden bildin?"

"tahmin ettim."

sessiz onay mırıldanmalarımdan sonra oturduğum kanepede yanımı hafifçe patpatladım, "öyleyse bir şeyler izleyelim." kumandayı arkamdan çıkardım. hafifçe güldü, "geçen sefer pek iyi gitmedi."

alayla ona baktım, "evet ve bu senin yüzündendi."

o akşamın üzerinden birkaç gün geçmişti ve o zamandan beri iletişimimiz daha rahattı.

sadece kıkırdadı ve cevap vermedi.

nihayetinde youtube'dan komik videolar açmaya başladık, garip bir şekilde editlenmiş videoları kahkahalar atarak izledim, kesinlikle eğlencelilerdi.

"biraz yorgunum." esneyen çocuğa kaşlarımı kaldırarak baktım, "eve git o zaman, saat daha 5." san bana itiraz ederek başını salladı ve ayaklandı, "odanda kestireceğim sadece, benimle gel." odama doğru yönelip merdivenleri çıkmaya başladı.

iç çekip peşinden ilerledim.

işte orada, bir deniz yıldızı gibi yatağımın üzerine uzanmıştı, gömleği ve pantolonunun düğmeleri yarı açıktı. "s-san! ne yapıyorsun?"

güldü, "üzgünüm, kıyafetlerimle uyuyamam."

"en azından pantolonun üstünde kalsın, lütfen." homurdanarak yatakta yanına uzandım.

"hmhm... sarılalım."

bu ani istekle kaskatı kesildim, "neden?"

"neden olmasın?"

çocuğa gözlerimi devirdim ve mırıldanarak bana yaklaşmasını işaret ettim. ve o da elbette dediğimi yaptı.

sıcak vücudunun sırtıma yaklaştığını hissettim, rahatlatıcıydı. yüzünü boynuma gömerken eli bedenimi sardı.

hareket edemeyecek kadar tedirgindim, öylece durmalı mıyım?

"eğer yaşamak istiyorsan woo, muhtemelen nefes alsan iyi olur." gülerek konuştuğunda gerçekten nefes almadığımı fark etmiştim. bir anlık sessizliğin ardından sonunda tuttuğum nefesimi verdim.

"bana dönmelisin."

san fısıldadığında boynuma vuran nefesiyle hafifçe titreyip bedenimi ona çevirdim. beni belimden daha çok kendine çekti ve başını saçlarıma yasladı.

choi san şu anda beni kollarında tutuyor, bir erkek.

her zaman feminen özelliklere sahip oldum, bunun da farkındaydım. mesela sesim ortalama bir erkekten çok daha yüksekti ve bu beni biraz özgüvensiz hissettirirdi, ama tam da şimdi, küçük hissetmeyi umursamıyordum.

çocuğa bakmak için başımı kaldırdım, gözleri kapalıydı ve soluk nefesler kaçan dudakları aralıktı. çok etkileyici görünüyor.

bir büyünün etkisinde olduğumu hissettim, gözlerim dudaklarına, o mükemmel dudaklarına kaydı.

"öpmek ister misin?" sessizce güldü, hızla bakışlarımı kaldırıp beni izlemekte olan çocukla karşılaştım, aralanmış dudaklarında bir gülümseme belirmişti.

"hayır." basitçe reddettim.

"yalancı."

"değilim."

"öylesin."

"değilim!!"

"öylesin!!"

sinir bozucu çocuğa homurdandım, asla susmayacaktı. bu tür durumlarda kazanan bir tipe benziyordu, ben de sessiz kalmaya karar verdim.

"ben seni öpmek istiyorum ama." içini çekti.

"o zaman öp."

hafiften kıkırdadı, "beni öpmek istediğini biliyordum."

"sen beni öpmek istediğini söyledin."

"her neyse."

bir süre sessiz kaldıktan sonra iç geçirdim, "beni öpecek misin, öpmeyecek misin?"

"memnuniyetle."

***

uber eats: yemek kuryeliği tarzı bir uygulama imiş.

Take me to church [w.s] / türkçe çeviri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin