-25

330 36 3
                                    

üçüncü kişi

wooyoung, bir hayalet görmüş gibi baktı san'a, "sen...ne?" nefesini verdi, kalbi hızla atıyordu ve san'ın duyabileceğinden emindi.

"senden hoşlanıyorum-- üzgünüm."

wooyoung öylece san'a baktı, san gibi birinin ondan hoşlanacağını hiç düşünmemişti, özellikle de o aptal oyun yüzünden. "wooyoung..."

çocuk aniden muhtemelen cevap vermesi gerektiğini fark etti. "bu durumda... biz- çıkmalı mıyız?"

"ya-yani sen de benden hoşlanıyorsan o zaman biz-"

"ben de senden hoşlanıyorum!"

bir dakika boyunca sessizlik içinde birbirlerine baktılar, ikisi de itiraf edeceklerini hiç düşünmemişti. "istiyor musun..." san sesli bir şekilde yutkunarak konuştu.

"e-evet"

san kendi kendine gülümsedi, wooyoung'un ellerini avuçlarının arasına aldıktan sonra etrafa bakıp orada kimsenin olmadığından emin oldu. wooyoung'un dudaklarına ve ardından gözlerinin içine baktı, izin istiyor gibiydi.

wooyoung başını salladı ve gülümsedi.

öpücük için eğildiler, ilk defa cinsel bir niyetleri olmadan. hareketleri yumuşak ve tatlıydı, bu şekilde açık havada öpüşerek ne kadar risk aldıklarını neredeyse unutmuşlardı.

wooyoung nefes nefese çekilerek gülümsedi san'a. "okuldan sonra görüşürüz?" dedi hâlâ nefesini düzene sokmaya çalışırken. san başını iki yana salladı, "muhtemelen hayır..."

"o-o zaman öğle yemeğinde?"

san, yüzünde hayal kırıklığı ifadesiyle yeniden salladı başını.

"...ne zaman?"

san'ın kendisi de bilmiyordu, okulda iletişim kuramazlardı ve san'ın her gün doğruca eve gitmesi gerekiyordu. sahip oldukları tek zaman kamptı, kilise kampı.

"kampa gittiğimizde... ailelerimiz olmayacak, sadece çocuklar için orası."

"ama yine de oradaki insanlara bizi izlemelerini söyleyebilirler." wooyoung başını san'ın göğsüne bastırarak iç çekti.

"yine de daha kolay olacak."

genç çocuk kollarını san'ın boynuna doladı sıkıca. "gitmeni istemiyorum, dersi asabilir miyiz?"

san ne kadar istese de yapamazdı.

wooyoung'un belini tuttu ve mümkün olduğunca sıkı sarıldı, fısıldadı, "hayır... ama belki öğle yemeğinde gizlice banyoya gidebiliriz ve..."

wooyoung sözünü bitiremeden koluna vurdu, "asla!" dedi alayla. san, çocukla eğlendiği belli olan bir tonda güldü. "beni görmek istediğini söylemedin mi?"

"seninle banyoda seks yapmayacağım."








san arkasından gülerken wooyoung tökezleyerek çıktı banyodan, "kes sesini it!" saçını düzeltmeye çalışırken söylendi. "beş dakikalık öğle yemeğimiz kaldı, acele et." dedi san, topallayan çocukla dalga geçerek.

wooyoung, bir öğretmenin gelmesi ihtimaline karşı her köşeyi kontrol ederken fısıltıyla çıkıştı, "neden beni lavabonun üzerine eğdiriyorsun? acıttı!"

"YERDE olmamızı mı tercih ederdin?"

wooyoung onu susturdu, bir öğretmenin yanlarından geçtiğini görmüştü ve kesinlikle yüksek sesten şüphelenmiş gibiydi. çocuk ikisini bir duvarın arkasına saklarken sessizce fısıldadı, "ne yaptığına bir bak."

öğretmen nihayet boşverdi ve koridorda yürüyüp uzaklaştı. "ya yakalansaydık, aptal!"

"üzgünüm bebeğim." san kıkırdadı, wooyoung'un yürürken aksamasına gülmeyi sürdürüyordu hâlâ. "kapa çeneni!"

san, wooyoung'un kalçalarını tutmaya çalıştı ama yapamadan, wooyoung uzaklaştırmak için eline vurdu. "bana dokunma yoksa elini keserim."

"sadece yanlarını yatıştırmak istiyorum~"

"hıhı."

yemekhaneye geri dönmüşlerdi, elbette ayrı ayrı. kesinlikle şüphelenmiş görünen arkadaşlarına yöneldi wooyoung. "neden birdenbire gittin?" diye söylendi yunho.

"karın ağrısı."

wooyoung'un arkadaşları kıkırdadı ve onunla birlikte sınıfa yürüdüler.

kesinlikle bir şey ağrıyordu ve bu karnı değildi.

Take me to church [w.s] / türkçe çeviri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin