-9

387 46 2
                                    

san | wooyoung

elbette wooyoung'un evinden ayrılmak istememiştim, fakat eğer ayrılmasaydım, ne yapacağımı kestiremiyordum.

wooyoung'un ne kadar hipnotize edici biri olduğunun farkında olduğunu sanmıyordum, cidden anladığını düşünmüyordum. onun her bir küçük hareketini izlememe engel olamıyordu gözlerim, sen böyle görünürken kim bakmazdı ki?

yatağımda hayal kırıklığıyla iç çektim, artık gece olmuştu ve uykumun gelmesini sağlamaya çalışıyordum, fakat güzel bir çocuk yüzünden gelmeyecek gibi görünüyordu.

tanrım.

yumuşak teni düşüncelerimi ele geçirmişti, dolgun dudakları ve masum gözleri... kahretsin!

gözlerimi onu unutmak için sıkıca kapatmadan önce yastığıma doğru inledim, şu an aşağıdaki bir sorunla uğraşacak havamda değildim.

sonunda birkaç yavaş nefes aldıktan sonra derin bir uykuya daldığımı hissettim.

wooyoung | san

alarmım yüksek sesle çaldığında gürültülü zil sesi gözlerimi açmamı sağladı, okul zamanı.

yeosang, birlikte gidebilelim diye beni okula arabasıyla bırakabileceğini söylemişti, ben de itiraz etmek için bir sebep görmemiştim.

derin bir nefes alarak banyoya gidip hazırlanmak üzere yatağımdan ayrıldım.

çok geçmeden gitmeye hazırdım, sırt çantamı ve telefonumu alıp kapıdan çıktığımda yeosang beni bekliyordu.

yolcu kapısını açtığımda gülümsedi, "selam woo." o arabayı yeniden çalıştırırken kullandığı ismime hafifçe gülümsedim ve emniyet kemerimi taktım, ikinci günüm başlamıştı.

okula giderken rastgele şeyler hakkında konuştuk, dün san'ın beni eve bırakmasıyla ilgili tek kelime etmediği için minnettardım.

arabayı park ettikten sonra okula doğru yürümeye başladık.

yunho ve hongjoong'la dolaplarımız önünde karşılaştık, bir şekilde hepimizinki birbirine yakındı. "hey çocuklar!" hongjoong yüzünde parlak bir gülümsemeyle selam verdiğinde yeosang ve ben de gülümseyerek karşılık verirken el sallamakla yetindik.

san'ı henüz görmemiştim ama çoktan sınıfta olduğunu varsayıyordum.

yunho ve hongjoong'un dersleri ortakken bense ilk dönemi yeosang'la geçirecektim. bu yüzden vedalaşarak sınıflarımıza doğru ayrıldık.

sınıfa girdiğim an san'ı gördüm, özellikle bir şey yapmazken bile çok ateşli görünüyordu.

hayır, o kadar da iyi görünmüyor.

gözlerini ondan tamamen kaçırarak sırama doğru ilerledim. muhtemelen tuhaf olduğumu düşünüyor.

"günaydın, wooyoung." arkamdan fısıldadığında ona hiç dönmeden küçük bir "merhaba" mırıldandım.

sırasında arkasına yaslandığını hissedebiliyordum, evet kesinlikle tuhaf olduğumu düşünüyor.

bu küçük anlamsız andan kısa bir süre sonra ders başlamıştı, dikkatimi vermenin en iyisi olduğuna karar kıldım, onu aklımdan ne kadar çok çıkarırsam o kadar iyi.

nihayetinde pek de odaklanamamıştım, onun yerine boşluğa dalmıştım. ta ki öğretmen belli bir erkeğin ismini söyleyip beni daldığım yerden geri döndürene kadar.

"san, bana bir iyilik yapıp bu kutuları depoya götürür müsün?" kutularda olduğunu düşündüğüm, dağıtmayı planladıkları incillerden bahsediyordu.

"evet, elbette, onları taşımama yardım edecek birini alabilir miyim?" kaşlarını kaldırarak sorduğunda öğretmen başıyla onayladı. beni seçeceğini biliyordum, sadece hissediyordum işte, muhtemelen neden ona karşı bu kadar garip davrandığımı soracaktı.

sınıftaki kızların genişçe gülümsediğini gördüm, onları seçeceğini mi sanıyorlar? pffft rüyalarında.

omzumdaki dokunuşu hissettiğimde bu düşünceyi kafamdan attım, "wooyoung, kutuları taşımama yardım et." san kutulardan birini almak için yürürken konuştuğunda bunun bir soru değil, talep olduğunu bilerek sadece iç çektim ve çocuğu takip ettim.

o iki kutu almışken ben bir tane taşıyordum, tanrım, bunlar çok ağır.

mutlak bir sessizlik içinde yan yana yürüdük, duyulan tek şey soluk nefeslerimiz ve yavaş adımlarımızdı.

depo odasının kapısını açmak için elindeki kutuları yere bıraktı, önden girmemi işaret etti, teşekkür edercesine başımı salladım ve içeri girdim.

kutuyu yere koymak için eğildiğimde arkamdan iç çektiğini duydum. "neyin var?" aniden sormuştu. donakaldım, esasında kesinlikle iyiydim, sadece o bana... bir şeyler hissettiriyordu.

"hiçbir şey."

yavaşça bana doğru yürüdüğünde bu çok tanıdık gelmişti.

"emin misin?" sadece birkaç santim uzağımda durarak nefes almam için bana yer bırakmamıştı.

"s-san okuldayız."

"bir şey yapacağımı sana düşündüren ne?"

"her zaman bir şey yapıyorsun."

hafifçe kıkırdadı ve saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı, bunu sık sık yapıyordu, değil mi?

"depo odasında küçük bir sevişme seansı fena olmaz, değil mi?"

iç çekerek başımı aşağı yukarı salladım, hayır dersem bir tür bebek olduğumu düşünecekti.

bir an bana baktı, nefesinin altından "tanrım" diye fısıldadı. iki elimi de yanaklarına koydum ve yaklaşmaya başladım, bunu böyle yapıyorsun değil mi?

o da bana doğru eğilirken gülümsediğini gördüm, elleri belime kaydı, oraya sıkıca yerleşti.

"çok tatlısın."

"şş"

dudaklarımız sonunda yumuşak bir şekilde birleşti, onun dudakları kadife gibiydi, nazik davranıyordu..

hayır, ben bebek değilim ve bunu kanıtlamam gerekiyor.

parmaklarımı koyu renk buklelerinde gezdirdim.

dili dudağıma sürtündü, bunu geçen sefer de yapmıştı. düşünmeden ağzımı hafifçe araladım, istediği bu muydu?

dili ağzıma girdiğinde öpücüğün içinde gülümsemesini hissettim, elleri belimi daha sert kavradı. artık sessiz odada duyulan tek şey öpüşmemizin sesiydi.

öpücük gittikçe yoğunlaşmaya başlamıştı, eliyle uyluğumun arkasına dokunarak zıplamamı işaret etti.

itaat ettim ve zıplayarak bacaklarımı beline doladım. sırtımı bir duvara yasladı ve öpücüğün içine inlememi sağladı.

kapının aniden çalınışı san'ın kucağından atlamama neden oldu. "e-evet?" seslendiğimde kapı ardında şaşkın bir yeosang belirerek açıldı. "ah, hey woo, seni arıyordum." gülümsedi.

gergin bir şekilde başımı salladım, dudaklarım muhtemelen aşırı garip görünüyor.

yeosang, yerdeki kutulara çok ilgiliymiş gibi davranan san'a başını eğerek baktı. rol yapacaksan en azından düzgün yap...

yeosang'la beraber oradan ayrılmadan önce san'a son bir bakış attım.

"bu da neydi?" güldü, sadece omuzlarımı silktim, "aile meselelerinden bahsediyorduk... duyduğunu sanmış olmalı." gergince gülümsemeyi denedim, yürümeye devam ederken yeosang açıklamamla yetinerek mırıldandı.

rahat bir nefes aldım, neredeyse yakalanacaktım.

Take me to church [w.s] / türkçe çeviri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin