-30

307 36 16
                                    

yunho önce san'a, sonra wooyoung'a baktı. az önce büyük bir şeye tanık olmuştu ama tahmininin doğru olup olmadığından emin olamıyordu. bakışlarını çekmeden önce birkaç kez gözlerini kırpıştırdı.

san'ın kıskandığını ve wooyoung'un sorun olup olmadığını kontrol etmek için arkasını döndüğünü gördüğünden emindi-- ki arkadaşlar böyle şeyler yapmazdı, yani muhtemelen... asla.

başını iki yana salladı, varsayımda bulunmamalıyım.

buna rağmen her zamankinden biraz daha dikkatli davranarak ikisine bakmadan edemedi.

gün boyunca küçük şeyleri fark etti, san wooyoung'u yaklaşık her saat başı tuvalete çağırıyordu, evet bu normal değil.

yine de garipti, ikisinin de hetero olduğuna yemin edebilirdi-- değil mi?

durumun nabzını yoklamak için , aklındaki planla wooyoung'a doğru yürüdü. san bana öldürücü bakışlar atmadan önce ne kadar ileri gidebileceğimi görelim.

"hey woo!!" yatağında oturan çocuğun yanına oturdu gülümseyerek. san'ın başını hemen onlara çevirdiğini fark etti ama kısa süre sonra bakışlarını çekip kitabını okumaya dönmüştü.

"naber yuyu?"

yine oradaydı, san'ın gözleri çoktan yunho'yu delip geçiyordu. bir lakap mıydı o?

"şey, yürüyüşe falan çıkmak ister misin?" dedi yunho, uylukları ve omuzlarının birbirine değeceği kadar yaklaşmıştı wooyoung'a.

"tabii, yani eğer izin alabilirsek tabii ki." wooyoung gülümsedi, yakın temasa aldırış etmiyor gibiydi, ama san ediyordu.

"ama neden yürüyüş yapmak istiyorsun?" daha küçük olan kaşlarını kaldırarak sorguladı. bu, yunho'nun onu gerçekten test etme şansıydı.

"pekala, sadece seninle biraz yalnız kalmak istiyorum," dedi yunho, hâlâ gözleri üzerlerinde olan san'a kaçamak bir bakış atarak.

ve işte olmuştu, yunho'nun beklediği buydu. san, kitabını yüksek sesle kapatıp sertçe bıraktı yatağına.

"neden onunla takılmayı bu kadar çok istiyorsun?"

şimdi tüm gözler san'ın üzerindeydi, yüksek ses nedeniyle yeosang ve hongjoong bakmak için döndüler. "sonuçta arkadaşız ve neredeyse hiçbir zaman yalnız kalamadık." yunho masum bir şekilde konuştu.

"neden yalnız kalmaya ihtiyacın olsun? sadece burada takılın." ve donuk bir ifadeyle önce yunho'ya, sonra wooyoung'a baktı- ona net bir şekilde 'ondan uzaklaş' bakışları atarak.

wooyoung biraz uzaklaştı ama tam yapamadan yunho onu geri çekti. "o benim arkadaşım ve birlikte dedikodu yapmak istiyorum, bunun nesi yanlış hm?"

yeosang ve hongjoong son derece kafası karışmış bir şekilde birbirlerine baktılar. hongjoong odanın öteki ucundan yeosang'a kaşlarını kaldırdı ama o cevap olarak sadece omuzlarını silkmişti, 'ben de neler olduğunu bilmiyorum.'

"ona bu kadar dokunmayı kes." dedi san alçak bir sesle.

yunho wooyoung'u daha yakına çekti, "neden? neden ona dokunamıyorum?" diye sordu, kaşlarını kaldırdı- yüzünde bir gülümsemeyle.

"ben...çünkü-"

"çünkü neden?"

san, yunho'nun wooyoung'una, bebeğine dokunma şeklinden nefret ederek yumruklarını sıktı. belki biraz toksikti ama umursadığı söylenemezdi.

"neden ona dokunamayayım, hm? neden ona böyle sarılamayayım?" dedi yunho, şimdi wooyoung'u kollarının arasında sıkıca kucaklıyordu.

san yutkundu, yunho küçük olana yaklaşmaya devam etti.

"neden onu yanağından öpemeyeyim?"

gülümseyerek wooyoung'un yanağına küçük bir öpücük kondurdu, belki biraz ileri gidiyordu ama bilmesi gerekiyordu.

san nefes aldı ve verdi, sakin kalmak için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu.

"neden.... onu dudaklarından öpemeyeyim?"

yavaşça wooyoung'un yüzünü çevirdi, eğilmeye başladı. küçük olan donmuştu, ne yapacağı ya da neler olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu.

dudakları gittikçe yakınlaştı ta ki...

"sevgilimden uzak dur amına koyayım!"

odanın her yanından kesilen nefeslerin sesi duyuldu, yunho yüzünde bir gülümsemeyle uzaklaştı, biliyordum.

san, wooyoung'u sertçe kendine doğru çekti, yunho'nun yerine onun yanında durmalıydı.

"wooyoung, benim erkek arkadaşım. ona dokunmaya ya da onu öpmeye kalkma bile, o benim." dedi tehditkar bir tonda.

yeosang ağzını kapattı, hongjoong'unki ise tamamen açık kalmıştı.

san, wooyoung'un belini sarıp dudaklarına sert bir öpücük bırakmadan önce yunho'ya ters bir bakış attı.

"anladım, anladım." yunho kıkırdadı. ellerini yüksek sesle çırptı, "onu öpmeyecektim, sadece teorimin doğru olup olmadığını görmeye çalışıyordum." memnun bir yüzle konuştu.

"teori?" wooyoung sonunda konuşabilmişti.

"ikinizi yürüyüşte gördüm, yeosang patikadan çıkmana yardım ederken san'ın ne kadar kıskandığını gördüm- kör değilim biliyorsun."

yeosang kaşlarını kaldırdı, kendisi bile san'ın attığı bakışları fark etmemişti.

"neyse, tebrikler." yunho gülümsedi, kendininkine uzanmak üzere wooyoung'un yatağından kalktı.

çift önce birbirlerine, sonra tekrar kabin arkadaşlarına baktılar-- o kadar bariz miydi?

Take me to church [w.s] / türkçe çeviri.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin