a l t ı !

458 54 84
                                    

"Beni çağırmışsınız?"

Seslendiğimde gülümsedi sakince müdire, ilk kez görüyordum onu. Saçları yukarıdan topuz yapılmıştı, cildinde tek bir kırışıklık yoktu. İnce çerçeveli gözlüklerini düzeltti ve eliyle bana oturmamı işaret etti.

"Kusura bakma oğlum, ancak şimdi çağırabildim seni. Meşguliyetimden fırsat bulamamıştım. Konuşalım mı biraz?"

Stres olmuştum. Ne konuşacaktık ki? Sesimin çıkmayacağını düşünerek kafamla onayladım. Birkaç saniyeliğine durdu ve beni süzdü, uzanıp elimi tuttu sonrasında da.

"Gerilmene gerek yok, yalnızca daha rahat olabilmen için birkaç şey söyleyeceğim. Öğretmenlerinin durumundan haberi yok, her ne kadar müdire ben olsam da onları kontrol edemiyorum. Dikkatli olman gerekebilir. Tuvalet ihtiyacını da bu odanın yanındaki tuvalette gidebilirsin, orası aslında bana özel ama senin tanıdığım olduğunu biliyorlar. Az bir zaman için üzerinde bol bol ilgi bulunur, hem notların iyi hem de çok... Güzelsin."

Gülümsedim. İçimden durumla dalga geçtiğimi belli etmemek için ifademi kontrol etmeye çalışıyordum.

Çok zordu. Çok.

"Teşekkür ederim."

"Sunoo, bu senin isteğin değildi, değil mi?"

Gözlerine baktım. Son derece şefkatli bakıyordu.

Yemezler canım, diye geçirdim içimden. Annemle 17 yılım geçmişti, beni kandıramazdı.

Yapmacık bir gülümseme yerleştirdim yüzüme, gerçekçi olması için uğraşmadım hiç.

"Önemi yok. Siz yapmanız gerekeni yaptınız. Endişeniz olmasın, konunun gerisiyle alakalı."

Elimi ellerinin arasından çektim ve odanın çıkışına yöneldim.

"Sen zeki bir çocuksun, Sunoo. Bunu yapmak zorunda değilsin."

Kıkırdadım hafifçe.

"Zeki olduğumu biliyorum, teyze. Hatırlatılmasına ihtiyacım yok."

Kapıyı çarparak çıktım.

Herkes dersteydi, bu yüzden çatıya doğru ilerledim. Biraz temiz hava almam gerekiyordu yoksa boğulacaktım cidden. Yapmacıklıktan nefret eden ben, annemin bir kopyasının eline bırakılmıştım resmen. Canlı kurtulabilir miydim?

Amerika'ya gönderilmekten iyiydi, her şey. Bir sene dikkatli yaşamak zor değildi.

Derin bir nefes aldım temiz havayla buluşunca, telefonumu çıkardım saate bakmak için. Derse girsem girebilirdim ama hazır mazeretim varken kaçmak istemiştim. Niki'den beş mesaj vardı.

Beş kere "Neredesin?" yazmıştı.

Gerizekalı, diye mırıldandım. Gülümsüyordum ama. Çatıda olduğuma dair bir mesaj attım, anında görüldü olmuştu. Cevap vermeden çevrim dışı oldu. Telefonun ekranını kilitleyip yere oturdum ve sırtımı duvara yasladım, gökyüzü aklıma tezat bir şekilde tertemizdi. Benimse kafamın içinde şimşekler çakıyor, fırtınalar kopuyordu.

Hangi anne çocuğuna bunu yapardı? Hangi anne çocuklarını göz göre göre cehenneme atardı? Gerçekten aklım almıyordu. Ablamın hayatı tamamen onun kontrolünde geçmişti, şimdi de benim hayatımın kontrolünü ele geçirmeye çalışıyordu. Kendi hayatı bitmiş değildi ki, niye kendisi için bir şeyler yapmıyordu?

O adamdan şimdi ayrılsa alacağı paranın haddi hesabı yoktu. Ama yapmıyordu.

Gözümden bir damla yaş düşünce hemen sildim, ağlamanın ne yeri ne de zamanıydı. Kimsenin sorularına cevap verecek halde değildim.

Yanımdaki kapı savrularak açılınca yerimde sıçradım. Gözlerim kocaman açılmıştı, nefes nefese kalmış bir Niki vardı karşımda.

Gözlerimin kızarıklığını gördüğündendi herhalde, yüzü direkt acımsı bir ifade aldı ve kapıyı arkasından kapatıp yanıma yığıldı.

"Şimdiden nefret etmeye başladım bu okuldan."

Güldüm.

"Niye oğlum, seviyorlar seni işte. Ne güzel."

Bana baktı yüzündeki ifadeyi değiştirmeden.

"Beni sevmeleri umurumda değil. Seni rahat bırakmıyorlar."

Ona bakmayı kesip önüme döndüm. "Asıl bu umurunda olmamalı." diye mırıldandım usulca. Çenemden tutup bakışlarımı kendisininkilere kilitledi.

"Hayır, umurumda olan tek şey sensin. Buna ben sebep oldum, temizleyecek olan da ben olmalıydım. Her şeyin sorumluluğu sana kaldı."

Gözlerim tekrar dolarken fark etmiş olmalı ki çenemdeki tutuşunu bırakıp kafamı omzuna yasladı. Gözyaşlarım birer birer dökülürken tek eliyle beni kendine yaklaştırdı.

"Ter kokuyorsam da maruz kalacaksın artık. Yapacak bir şey yok."

Kıkırdadım. Hala gözlerimden yaş geliyordu ama gülebiliyordum. Her ne kadar fazla yakın olmasak da Niki'nin özel gücüydü bu üstümde uyguladığı, uzak olsak da rahat hissettiriyordu.

"Niki." diye seslendim ona, "Beni neden sevmiyordun?"

Kaskatı kasıldı bedeni, sanırım gereksiz bir soru sormuştum. Geri çekilmek istedim ama tutuşu izin vermiyordu.

Cevap vermedi.

Zil çalana kadar öyle durduk, sonra ben lavaboya giderek yüzümü yıkadım. Ağladığım belli oluyordu ama en azından içim rahatlamıştı.

Bizi ilk gören Sunghoon olmuştu, koşarak yanımıza geldi. Kolumdan tuttu ve yanağımı kavradı, yüzüme baktı dikkatlice. "Ne oldu sana?" diye mırıldandı canı acıyormuş gibi.

Birkaç adım geri çekildim, bu çocuğun mesafelerle sıkıntısı neydi? Başımı eğdim görmesin diye, tam o an Niki'nin yumruk olmuş, sıkmaktan beyazlaşan eli görüş açıma girdi.

"Hay sikeyim ya." diye mırıldandım. Biraz yüksekten söylemiş olmalıyım ki ikisi de şaşkınlıkla bana baktı. Sunghoon "Cidden bir şeyler olmuş." dedi şaşırmış ifadesini bozmadan. Göz devirip ikisinin arasından geçtim hızlıca. Jake'i görür görmez ona ilerledim ve koluna girdim. Hiç sorgulamadan direkt beni yanına çekti ve yoluna devam etti.

Derslerden muhabbet ederken kantine gelmiştik, o kantin sırasına girip beklerken ben de kenarda bekliyordum. Sırasının yaklaştığını görünce çıkışa ilerlemek istemiştim ki nasıl olduğunu anlamadan yere kapaklandım. Biri çelme takmıştı ayağıma!

Ayağa kalktım ve üstümü çırptım, gülüşmeler geliyordu arkamda kalan masadan. Ayağını üç metre öteye uzatmış kız "Ups, pardon ya. Yanlışlıkla oldu." deyince sinirime hakim olamadım ve önünde duran kahveyi saniyelik bir hareketle üstüne devirdim. O daha şaşıracak fırsat bulamadan sandalyesinin arka kısmından tutup üstüne eğildim ve kıkırdadım.

"Ups! Yanlışlıkla oldu."

Kelimeleri yuvarlama şeklini taklit ederek konuşmuştum, arkadaşlarının ayağa kalktığını görünce hızlı adımlarla Jake'e ilerledim. Kafası karışmış bir şekilde benim olduğum tarafa bakıyordu. Ne oldu, dercesine baktığında kafamı iki yana salladım.

"Şimdi vakti değil. Yürü hemen gidelim."

Jake elindeki çikolatadan ısırırken peşime takıldı.

"Noldu lan orada?"

Gülümsedim ona.

"Yok bir şey, Jake. Sen çikolatanı ye."

Omuz silkti ve yolumuza devam ettik.

Anlaşılan asıl zorluk şimdi başlıyordu.









♦♦♦♦♦

alo yasiyorum evet

bolumler birazcik kisa olabilir sık sık atmaya calisicam ama

bad idea, sunki ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin