o n b e ş !

309 51 38
                                    

Kai ve grubu ile iyi anlaşıyorduk. Bizimkilerle çok takılmıyordum artık, Yeonjun ile Heeseung kavgalı olduğu için aynı ortama girmiyorlardı. Dolayısıyla ben de olaylı hayatımdan uzaklaşmak için arkadaşlarımdan da uzak kalmak zorunda kalmıştım. Evdeyken bile çok konuşmuyorduk. Niki çoğunlukla oturma odasında yatıyordu. Eskiden nasıl birbirimizin evine gelip sadece oyun için konuşuyorsak şimdi de kişisel ihtiyaçlar dışında kimse kimsenin umurunda değil gibiydi. Jungwon çoğunlukla Jaylerde vakit geçiriyordu, Niki dans kulübüyle ilgileniyordu, ben de yine ve yine yalnızdım.

Müzik yapmak iyi gelir sanmıştım ama hiçbir müzik aletini çalmak iyi gelmiyordu. En büyük sorunun kendimi saklamakta olduğunu gayet iyi anlamıştım bu süreç içerisinde.

Okula daha da alışmıştık, bir de. Jay ve Jungwon sevgili olduklarını duyurmamışlardı ama okuldaki herkes biliyordu. Bilmemeleri garip olurdu zaten, birbirlerine olan bakışları bile yeterliydi birinin yorum yapması için.

Böyle sevilmek için ne yapmak lazımdı ki?

Benim bilmemem hiç garip kaçmıyordu. Hayatı boyunca sevgi görememiş birinden bahsediyorduk sonuçta, nereden bilebilirdim ki?

Aynadaki görüntüme baktım evden çıkmadan önce. Annem bana eskiden oyunculuk yaptığı kulüpten sahte göğüsler göndermişti, silikonlardı ve yapışıyorlardı. En azından artık o nefes aldırmayan korseyi takmak zorunda değildim.

Annemin her zaman olmamı istediği o kız çocuğu oluyordum yavaş yavaş. Bu hiç garip gelmiyordu, biliyor musunuz? Çünkü daha garip gelen bir şey var.

Bu bedende rahat hissetmem.

Annemin istediği bir şey olmasaydı kendim de deneyebilirdim bu işi. Vücudum erkek vücuduyken hep garip hissettirmişti ama sanki şimdi, kıyafetlerimde, bedenimde kendimi buluyordum. Belimi hep ince tutma çabam, kilo alacağım diye fazla yemekten korkmam, kaslanacağım diye sert sporlar yapmamam... Hepsi anlam kazanıyordu.

Jungwon odaya girdi aniden ve bağırmaya başladı.

"Jay bekliyor kapıda, ağaç oldu çocuk. Hadi!"

Gözlerimi devirdim.

"Bekletmedik sevgilini, tamam."

Kıkırdadı ve koluma vurdu.

"Öyle demesene şapşik."

Derin bir nefes verdim ve ciddi misin, mesajı gönderen bir bakış attım. Tabii ki hiç umurunda olmadan arkasını dönüp zıplayarak kapıya ilerledi.

Son günlerde göz devirmekten gözlerim bozulacak diye korkuyordum.

Dışarıda bekleyen Niki'nin beni süzdüğünü gördüm. Yanında durup sorgular bakışlar atarken Niki aniden kendine gelmiş gibi gözlerini benden ve vücudumdan çekti.

"Belin kalınlaşmış."

Bu çocuk ciddi miydi?

Kendimi tutamadım ve arkasından bağırdım.

"Hayvan!"

Sinir bozucu kıkırdamasını duyunca evi başına yıkasım gelmişti ama önüme gelen bir saç tutamını arkaya atıp derin bir nefes aldım.

"Sorun yok, Sun. Sorun yok."

Okuldakiler bana bu lakabı taktığı için kendim bile alışmıştım. Gülümseyişimin fazla parlak olduğunu söyleyip adımı "Sun" olarak kısaltmışlardı. Hoş, şimdi isimleri karıştırma ihtimali gibi bir risk kalmadığı için daha rahat değilim diyemezdim. Benim için fazlasıyla kullanışlı olmuştu.

Kai'lerle ise... Müzik yapmak dışında pek konuştuğum söylenemezdi. Sürekli hakkımda bir şeyler öğrenmek adına sorular soruyordu Kai, bir şekilde geçiştirip konuyu değiştiriyordum. Fark etmemesi imkansızdı ama rahat olmamı istediğindendir ki karışmıyordu. En azından umursandığımı ve önemli olduğumu hissettiriyordu.

Yanında kalmam için yeterliydi.

Bugün öğle yemeğini Jungwon sevgilisiyle yiyeceği için diğerleri ile beraber oturacaktık. Sunghoon'un da buz pateni pratiği olduğu için bizimle değildi. Jake ve Heeseung çoktan beyzbol, ramen ve yeni açılan kafeler hakkında derin bir sohbete dalmıştı.

Pilavımı çubuklarımla didiklerken Niki'ye baktım.

"Aslında etrafa herkesten nefret ediyormuş gibi bakmasan arkadaş edinebilirsin."

Tek kaşını kaldırdı ve kocaman bir lokma aldı yemeğinden.

"İstediğimi kim söyledi?"

Ağzı dolu konuşunca yüzümü buruşturdum. Zaten iştahım yoktu, şu suratsızla iyice keyfim kaçıyordu.

Yanımdaki boş sandalye çekildiğinde elin sahibine baktım.

Kai.

Niki'ye gülümsedi ve karşılık alamamasına rağmen duruşunu bozmadı. Küçük bir nasılsın, nasıl gidiyor, konuşmasından sonra saçımı kulağımın arkasına atıp yüzüne endişeli bir ifade yerleştirdi.

"Hiçbir şey yemiyorsun, Sun. Böyle giderse düşüp bayılacaksın, korkuyorum."

Güldüm.

"Bana bir şey olmaz, merak etme."

Karşı tarafımızdan alaycı bir gülüş gelince kaşlarımı çatıp Niki'ye baktım.

"Gülünecek bir şey olduğunu sanmıyorum?"

Niki küçük bir lokma daha aldı yemeğinden ve gülmeye devam etti. Sinirlerim zaten bozuktu, inanılmaz bir rahatsız ediyordu beni şu an.

"Niki, sana diyorum! Konuşsana!"

Sesim gereğinden fazla yüksek çıkınca bütün gözler bize dönmüştü. Başımı aşağı eğdim. Sesimi kontrol etmeyi unutmuştum ama yine de fazla kalın bir ses çıkmamıştı neyse ki. Kai omzuma elini attı. Niki'nin bakışları omzumda takılı kaldı, yüzündeki gülümsemenin acı bir şekilde asılı kalması gibi. Bakışlarımı zorlukla Kai'ye çevirdim.

"Sakinleş, güzellik. Belli ki arkadaşının bizim anlamadığımız, komik bulduğu bir şeyler var."

Bu sefer sinir bozucu bir şekilde gülen Kai'ydi. Yüzümdeki ciddiyeti bozmadan elini omzumdan indirdim.

"Arkadaşımla olan problemimi kendim çözebilirim, karışmana gerek yok. Teşekkürler."

Fazla sert çıkışmış olabilirdim ama gerçekten artık sabrım kalmamıştı. Bıkmıştım bu "Kim daha çok Sunoo'nun sinirini bozacak?" yarışmasından. Gına gelmişti.

Sadece birkaç lokma alabildiğim yemek tabağımı götürüp bulaşıkhaneye bıraktım. Kimsenin beni takip etmemesi nasıl beni hem üzüp, hem sevindiriyordu?

Koridorda hızlı hızlı yürürken kenardan ittirilen çocuğun üstüme uçması, yavaş çekimde gerçekleşmişti.

İkimiz de yere düşerken ellerinin göğüslerime kapanması da aynı şekilde.

Yere düşmemin etkisiyle sert bir darbe beklerken kucaklandım. Hem de bayağı sıkı bir şekilde. Bir ses kulağımın dibinden gürledi.

"Ne yaptığınızı sanıyorsunuz siz?!"

Niki.

Çocuk kıpkırmızı olmuş yüzüyle defalarca kez özür dilerken ben kafamı kaldırıp Niki'ye bakmamak için kendimi zor tutuyordum.

Bakarsam ne yapacağımı bilmiyordum çünkü.

Niki beni doğrulttu ve omuzlarımdan tutup yüzüme baktı.

"Bir şeyin yok değil mi? İyi misin?"

Ne zamandan beri umurunda, deyip çekip gitmek istemiştim ama bana yardım etmişti. Nankörlük olurdu.

Kafamı onaylarcasına salladım. "Tamam," diye mırıldandı usulca, "Hadi çıkaralım seni buradan."

Merdivenlere doğru ilerlerken arkamdaki gruba katılan çocuğun sesini duydum.

"Demiştim size, göğüsleri var! O gerçekten bir kız!"

Bazen her şey gereğinden fazla şaka gibi geliyordu.






subhanallah yb ilk kez goren begensin

bad idea, sunki ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin