s p e c i a l !

297 37 18
                                    

"Niki, Hwa'yı tut!"

"Nasıl tutayım ya, harekete baksana!"

"Ay Niki bebek o, tut işte!"

Gerçekten bebeğimiz eve geldiğinden beri Niki'yle hiç alışamamışlardı birbirlerine. Niki hala tutmaktan korkuyordu, incitmekten korkuyorum diyordu ama doğrusunun bu olduğunu zannetmiyordum.

Hala köpeklerden korkuyordu bence.

Minicik bir şeydi Hwa! Nasıl korkabiliyordu anlamıyordum. Yavru halinden bu kadar korkuyorsa büyüdüğünde nasıl bakacaktı ki? Ofladım.

"Sana kedi alalım demiştim." diye homurdandı. Hemen Hwa'nın kulaklarını kapattım.

"Sussana Niki, duyacak çocuk!"

Niki bana bakıp kahkaha atarken kaşlarımı çattım. Gelip saçlarıma bir öpücük bıraktığında ise hiçbir şeyim kalmamıştı. Bütün sinirimi, üzüntümü bir hareketiyle silebiliyordu işte. Yanıma oturmuş, dudaklarıma eğilecekken ayaklandım. Şimdi bir şey başlatamazdık, aylar sonra ilk kez bizimkilerle görüşecektik. Evimi pis görmelerine izin veremezdim.

"Kalk hadi." dedim Niki somurturken. "Çok işimiz var."

"Bir kerecik öpsem ölür müydün sanki?" diye homurdandı. Güldüm.

"Öpmeyle duracağını bilsem izin verirdim Sayın Nishimura Riki. Hadi işe koyul artık, sana verdiğim toz bezi nerede?"

Homurdanarak uzaklaştı. Kahkaha atmamak için zor duruyordum çünkü dalga geçtiğimi anlarsa bu sefer temizlik bahanesiyle durduramazdım onu.

Üniversiteyi kazanıp ayrı eve çıkmamızın üstünden iki sene geçmişti. Jay ve Jungwon uzak mesafe ilişkisi yaşıyordu. Jungwon aile işini devralacağından hem şirkette işi öğrenip hem işletme okuyordu. Jay ise annesinin bırakacağı her şeyi reddedip kendi yolunu bulmaya çalışmıştı. Kafasını toparlamak için bir sene ara vermişti, şimdi tekrar hazırlanıyordu. Jake ve Sunghoon da ilgi alanları benzer olduğundan aynı bölüme gitmeye karar vermişlerdi. Başarılı öğrenciler olduklarından aynı okul, aynı bölüm tutturmayı başarmışlardı. Onların ilişkisi biraz daha arkadaş gibiydi, bizim önümüzde fazla bir temas kurduklarını görmemiştim. Jungwon'u Jay'in kucağından ayıramazdınız mesela.

Uzak mesafe ilişkisini nasıl yürüttüklerini anlamıyordum. Biz Niki'yle aynı üniversiteyi tutturmasak zırıl zırıl ağlardım herhalde. Olaylar ikisini de çok olgunlaştırmıştı gerçekten.

Niki'yle aynı üniversitedeydik ama aynı bölümlerde değildik. O spor bilimlerini seçerken ben öğretmen olmak istemiştim. Anaokulu öğretmeni olmak istiyordum. Çocukları çok sevdiğimden istediğim ilk iş olarak bu gelmişti aklıma, ben de dahasını araştırmamıştım. 

Temizliği bitirmiş, mutfağa geçmiştik. Evde çok zaman geçirdiğimizden birlikte yemek yapmayı da öğrenmiştik. Bizimkilerin mide yerine kara deliğe sahip olduklarını bildiğimizden dünden beri yemek yapıyorduk. Kapı çalınca Niki heyecanla bana bakıp kapıya koştu.

"Hoş geldiniiz!" dedi heyecanlı sesiyle. Ben de koştum hemen yanlarına. Herkesi çok özlemiştim cidden. Jungwon'la göz göze geldik.

Gözlerim doldu.

Sarılınca ikimiz de ağlamaya başladık. Sanırım ilk kez bu kadar uzak kalmıştık birbirimizden. Niki de sarılmamıza katıldı.

Çocukluk arkadaşı üçlüsü tamamlanmıştı. Bunu düşününce daha çok ağlamaya başladım. Heeseung sırtıma bir tane geçirdi.

"Ay ağlamaya mı geldik be! Altı üstü yedi ay görüşmediniz."

O sırada Hwa ayaklarıma dolanınca Jungwon çığırdı.

"Hwa! Hwa burada! Tanıştığıma memnun oldum!"

Ses desibeli çok yükseldiği için kulaklarım çınlamıştı. Burnumu çekerken güldüm.

İçeri geçtik, Heeseung bize kız arkadaşını anlattı. Uzun, güzel saçları varmış, güzel sanatlar öğrencisiymiş. Mühendislik okuyan Heeseung'la ne işi olduğunu çözememiştim ama onu da anlattı. Okulun yemekhanesinde tanışmışlar, rastgele bir şekilde karşı karşıya oturmuşlar. Sonraki günlerde de ikisi de birbirini görmek için aynı masaya oturmuşlar. Bir an kurgu anlatıyor diye düşündüm ama gözlerindeki sevgi tanıdıktı. Niki'nin bana bakışındaki hava vardı gözlerinde. Heeseung ve aşk, diye düşündüm. En yan yana gelmeyecek ikililer bile kaderlerinde ruh eşi olmak varsa karşılaşıyordu işte.

Bolca muhabbet ettikten sonra Sunghoon'un karnının gürültülüce guruldaması üzerine yemekleri getirmeye karar verdik. Hepsini bizim, kendimizin yaptığını görünce çocuklar çok şaşırmıştı. Özellikle Niki'nin elinin lezzetli olduğunu duyunca...

Niki.

Lezzetliydi, evet. Çok anlamda.

Yetişkin olmanın getirisiyle konuşmamızın çoğu para ve iş olmuştu. Hayatımızdaki gelişmeleri sanki grup konuşmasında dakikası dakikasına aktarmıyormuşuz gibi tekrar tekrar konuşmuştuk. Havanın karardığını fark edince tekrar ağlayasım gelmişti. Hiç gönderesim yoktu çocukları.

"Bir nostaljiklik yapıp doğruluk cesaretlilik oynayalım mı?" diye fikir attı ortaya Heeseung. Herkes homurdanmaya, şikayet etmeye başlasa da yere oturmuş, yuvarlak oluşturmuşlardı. Güldüm. İnsan değişmiyordu işte.

İlk soru Heeseung'tan bana geliyordu. Doğruluk dedim.

"Hwa'nın yanına bir çocuk evlat edinmeyi düşünüyor musunuz? Çocukları çok seviyorsun sonuçta."

Güldüm ve düşündüm. Kucağımdaki mışıl mışıl uyuyan Hwa'ya baktım. Aklıma gelmemiş değildi tabii, iyi bakabileceğimizi de biliyordum ama daha çok çok erkendi.

"Gelecekte ne olacağını bilemem ama daha üniversite öğrencisiyiz, düşünmek için bile çok erken ya."

Herkesten onaylar sesler geldi.

Bir sonraki soru sırası Jay'den Jake'e idi. Jay pis pis sırıtıp Jake'in neyi seçtiğini umursamadan soru sordu.

"Seviştiniz mi lan?"

Jake baştan aşağı kızarırken Sunghoon onun elini tuttu.

"Boş boş sorular sorma Jay, ağzının payını veririm bak kardeşim."

Hepimiz ooo'larken liseye dönmüş gibi hissettim. Sanki hepimiz o zamanki küçük çocuklardık, her şeye gülüp hiçbir şey düşünmeden eğlenebiliyorduk. Kimsenin kimseye alınmaca gücenmece yapmayacağını bildiğimizden rahattık. Böyle bir arkadaş ortamım olduğu için çok şanslıydım.

Birkaç soru daha sorulduktan sonra sıkıldık, ama. Artık birbirimizin her şeyini biliyorduk, ve cesaret desek de yapabileceğimiz en uç şey sevgililerimizi öpmekti. Birbirimizin özeline -en azından biraz- saygı duyduğumuz için bu istek de hiç gelmemişti.

Çocukları uğurlarken modumun düştüğünü fark eden Niki belime sarıldı. Kapıyı kapatır kapatmaz birkaç damla süzüldü yanaklarımdan. "Shh," dedi Niki sakinleştirmek için. "Sonsuza kadar gidiyor değiller ya."

Yine de kötü hissediyordum işte. Ayrılıkları sevmiyordum.

"Ya seninle de ayrılmak zorunda kalırsak?"

Niki güldü ve belimden kavradığı gibi kucağına aldı.

"Benim seni bırakacağımı mı düşündün cidden? Gölgen bile peşini bırakabilir ama ben? Asla, hayatım." dedi boynuma bir öpücük kondururken. Boynuna sarıldım sıkıca.

"Seni çok seviyorum." dedim hala sarılırken.

"Seviyorsan bir de odamızda söylesene." dedi yaramaz gülümsemesiyle.

Olur, demekten başka bir seçeneği seçer miydim ki?

Aşıktım, aşıktık, sonuçta.


bad idea, sunki ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin