o n ü ç !

375 52 51
                                    

Eve gittiğimde hapşırık atakları geçirmeye başlamıştım bile. Bir bizim binamıza, bir de Jaylerin evine baktım.

Jay'in evi daha mantıklıydı. Çoktan akşam olduğu için evde olduğunu tahmin ediyordum, tam bizim evin önünden geçecektim ki koşarak arkamdan gelen Jungwon tarafından durduruldum. Bir yandan vurup bir yandan konuşuyordu.

"Neredesin sen bunca saattir? Meraktan aklımızı yitirecektik, telefonlarına da bakmıyorsun!"

Telefonum.

Telefonum sahilde kalmıştı!

Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım. Jungwon iki yanımdan kavradı beni ve eğdiğim yüzüme bakmaya çalıştı.

"İyi misin sen? Niye sırılsıklamsın?"

Eli alnımı buldu ve değer değmez bir şaşırma nidası çıktı ağzından. "Yanıyorsun!" diye çığırmıştı kulağımın dibinde. Sesi beynimin içinde birkaç defa yankılanırken sıkıca gözlerimi kapattım. Jungwon kolumu omzuna attı ve beni Jay'in evine kadar taşıdı, varır varmaz zili ısrarla çalmaya başlamıştı. Şu an tek umurumda olan şey annesinin evde olup olmamasıydı. O kadının bu halimi görmesine izin veremezdim ama Jungwon'a sessiz olması için bir şey söyleyemiyordum, ağzım açılmıyordu resmen.

Kapı açıldı, uykulu gözlerle ne olduğunu anlamaya çalışan Jay'i görünce rahatladım. Onun ise beni görünce gözleri fal taşı gibi açıldı. Jungwon'la bir şeyler konuştular, duyamadım. Kulaklarım uğulduyordu. Mide bulantısından başka hiçbir şey hissedemiyordum ve, sanırım, titriyordum. Çok kötü bir şekilde.

Jay koşup bir battaniye getirdi ve etrafıma sardı, sonra da tek hamlede kucağına aldı bedenimi. Jungwon telaşla tırnaklarını yiyip taksi çağırmaya çalışırken etrafıma bakındım.

Riki neredeydi?

"Jay, Niki nerede?"

Jay başını iki yana salladı. "Sadece eve gelmediğini biliyorum. Başka bir bildiğim yok."

Tamam, dedim. Ya da demeye çalıştım. Kaslarımı hareket ettirebildiğimden emin değildim.

Taksideki yolculuk hayal meyal geçmişti, Jungwon'un ağlamaklı sesini ve Jay'in sakinleştirmeye çalışan cümlelerini seçebilmiştim aradan.

Sonrası?

Karanlıktı.

Jungwon'un ağzından

Kim Sunoo.

Çok değerli ama biraz aptal olduğunu düşündüğüm arkadaşım.

Çünkü problem ne olursa olsun, suçlu olan kendisi olmasa bile; hatta ortada bir suçlu olmasa bile acısını kendinden çıkarabilecek bir insan. Şimdi yaptığı gibi.

O acil bölümünde uyuyup serumunu yerken biz de hastanenin girişindeki banklarda oturuyorduk. Jay markete gitmişti, ne alacağını söylememişti. Ben de düşüncelerime dalmıştım.

Sunoo'yu bu hale sokan bizdik, kurtarmak da bize düşüyordu. Ama elimden hiçbir şey gelmediğini düşünüyordum. Düşünmüyordum, öyleydi. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Sinirden yine tırnaklarımı yemeye başladığımı biri beni durdurduğunda fark etmiştim.

Park Jay.

Biz her ne kadar şanslı sayılsak da bizden çok daha şanslı olan, her istediğini yapabilen Park Jay. Canı isterse okulu haftalarca asabilen, yine de derslerden kalmayan; bütün bunlara rağmen, bütün ayrıcalıklarına rağmen dünyayı sırtında taşıyormuş gibi görünen ve davranan Jay.

Yanıma oturdu ve cebinden çıkardığı pakete bakakaldım. Sigara içtiğinden haberim yoktu.

Bankta benden uzaklaşışını ve bir dal sigarayı parmaklarının arasına yerleştirişini izledim. Yutkunmam gerekmişti. Göz göze geldik.

En nefret ettiğim şeyden bile etkilenir hale gelmiştim bu yeni kişi yüzünden. Normalde sinir olacağı her şey onda ayrı bir çekici duruyordu sanki, kokusu, bakışları, içime işliyordu; ben değildim sanki bunları gören. Kalbimin ta kendisiydi Jay'e bakan, kalbim kendi başına hareket ediyordu, süzülüyordu ona doğru, onun görüp görmediğini bilmesem de. Görmesini umuyordum içten içe, bende bu duyguları açıklayacak ne cesaret ne de sözcük dağarcığı vardı. Benim bildiğim sevgi böyle değildi, aşk dedikleri şeye inanmazken şimdi bu da neydi? Ne hissediyordum ben Tanrı aşkına? Ne yapıyordu bu çocuk bana?

Bütün bu düşüncelerimi bakışmamızla ona anlatmış mıydım bilmiyorum ama Jay içime işleyen bakışlarıyla bana yaklaştı, yaklaştı... Bakışları dudaklarıma indi.

Kendimi tutamadım.

Elim yanağını buldu ve dudaklarımızı birleştirdim. Bir ağacın arkasında, onun elindeki sigaranın dumanı çevremizde dans ederken dudaklarımız birbirine değdi. Belki de yanlıştı bu yaptığımız ama o kadar doğru hissettiriyordu ki yargı yeteneğimi kaybettim.

Yavaşça ayrıldık, Jay gözlerini açar açmaz benden uzaklaştı. "Özür dilerim." diye mırıldandı dilinin ucuyla. Sigarasını dudaklarına götürecekken elini tuttum.

"Dileme."

Tekrar bakışlarımız kilitlendi. Gözlerimi sigarasının düşen külüne çevirdim, nasıl olmuştu da sigaranın tadını bile sevmiştim onun dudaklarından?

Nefret ettiğim her şeye tekrar can veriyordu bedeninde aşka çevirerek.

Bir süre öyle oturduk, telefonum çaldı. Niki arıyordu, sonunda mesajları görmüş olmalıydı.

"Ne oldu Sunoo'ya?"

"Evde olsaydın bilirdin pis tuvalet terliği."

Karşı taraftan sinirli bir iç çekiş geldi. Güldüm.

"Neredesiniz?"

"Hastanedeyiz. Bizim mahalledeki hastaneye getirdik, ateşler içinde yanıyordu çocuk."

Niki birkaç dakikalık sessizliğin ardından "Tamam, geliyorum." diye mırıldandı ve telefonu kapattı.

"Niki Sunoo'dan hoşlanıyor mu?"

Tükürüğüm boğazıma kaçtı.

Öksürüğümün kesilmesi için sırtıma vuran Jay işleri hiç de kolaylaştırmıyordu benim için. Elini orada bıraktığında bütün odağım oradaydı, sırtımdaki elinde.

"Nereden çıkardın? Ben birbirlerini öldürmelerinden korkuyorum bir gün."

Jay yan gülüş atıp uzaklara baktı.

Siktir ya.

Nefes alışından bile etkileniyordum resmen.

"Bakalım kimin dedikleri doğru çıkacak."

"Ne yani, sen Niki Sunoo'dan hoşlanıyor mu diyorsun?"

"Sadece Niki değil. Sunghoon da hoşlanıyor."

Kahkaha attım.

"Sen de hoşlanıyorsundur bence. Ne dersin?"

Jay tekrar derinleşmiş bakışlarıyla içgüdülerime yutkunmamı emretti. Yutkunuşum dışarıdan görünmüş olmalı ki bakışlarını boynuma indirdi, sonra tekrar gözlerime çıkardı.

"Bence benim kimden hoşlandığım gayet açık, Jungwon."

Sıçmıştım galiba.



♦♦♦♦♦

merrrhabaaa

geri dondum gibi bisi? umarim



bad idea, sunki ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin