Kız kapıyı zorla ittirip açtı. Bunun böyle zor olacağını bilmiyordu. Ayağındaki topuklunun sesi tüm uzun koridor boyunca yankılanıyordu. Yavaş ve korkak adımlarla ileri doğru gitmeye başladı. Burayı biliyordu ama hiçbir şey korkmasına engel değildi.
Görevliler ona nereye gitmesi gerektiğini gösterdi. Herkesin yüzünde tedirginlik vardı.
Kızın yüzü gözükmüyordu. Maske, gözünde gözlük vardı. Saçı şapkayla tamamen kapatılmıştı. Üzerinde salaş giyim vardı. Böyle yapmak zorundaydı çünkü ona böyle denmişti.
Esas kapının önüne gelince durdu. Derin nefes aldı. Garip hissediyordu. Fakat bu yola bir kere girmişti, geri dönüş yoktu. İstese de dönemezdi.
Kapıyı açıp içeri girdi. Herkes bir şeyler konuşuyordu. Kimse onun girdiğinin farkında bile değildi.
Kapının sağ tarafında bir adam duruyordu. Gençti, 30'lu yaşlarının başında sayılırdı. Sanki donmuştu. Kız ona yaklaşarak dokundu. Adam gözleri dolu dolu ona baktı. Hemen kendini düzeltti ve dikleşti.
"Bana rol yapmana gerek yok" diye fısıltıyla konuştu. Adam hâlâ zorla gülümsemeye devam ediyordu.
Aniden durdu. Gözyaşlarıyla dolmuştu yine gözleri. "Keşke buraya gelmek yerine ölseydim."
Kız affaladı. Elini çekti, bir iki saniye onu izledi. "Ama sen çalışansın. Yani değil mi?" Neden öyle bir şey demişti ki. Çalışanlar neden böyle şeyler konuşuyordu?
"Ne fark eder?" Adam kızı tanıyacakmış gibi dikkatle süzmeye başladı. "Burdan gitmeniz en iyisi bence."
Kız etrafına göz gezdirdi. Hâlâ ortalık karışık gibi duruyordu. Gözlüğünü ve maskesini hafifçe aşağı çekti.
Adam ilk başta boş boş baktı. Sonra anladı. "Siz!" dedi şok olmuş bir şekilde. Sesini istemeden yükseltmişti. Birkaç kişinin ona döndüğünü gördü.
"O zaman çabuk gidin buradan. Çabuk, lütfen." Kız onu sakinleştirmeye çalıştı. Fakat başarılı olamıyordu. "Bu uyarıyı bir daha yapmaya zamanım olamayabilir. Siz de biliyorsunuz, gayet iyi biliyorsunuz." Son cümlesinde kıza daha da yaklaşmıştı. "Pişman olacağınızı çok iyi biliyorsunuz."
Kızın kaşları çatılmış, gözünü kırpmadan onu izliyordu.
Kafasını çevirdiğinde 'o'nun yaklaştığını gördü. Kendisi bile zar zor duyacağı sesle konuştu. Daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi.
"Belki de çoktan pişman olmuşum."
"Ne saçmalıyor bu?" Taha'yi ilk kez böyle görmüyordum. Ne zaman sarhoş olsa aklına eseni konuşurdu. Lakin bu sefer dedikleri rahatsız edici gelmişti. Belki de ilk kez böyle iddialı bir şey söylediği içindi, belki de olaylar sarpa sardığı için ben paranoyak olmuştum. Kim bilebilir?
Yardım isteyerek zar zor olsa da arabaya doğru taşıdım. Uzun boylu olduğu için arabaya sokmak kaç dakikamızı aldı bilmiyorum. Ben de içine geçtikten sonra bir süre yüzünü inceledim. Onu özlemiştim, onu cidden özlemiştim.
"Benimle açık konuş Taha" dedim usulca elini tutarak. Bir süre boş boş elinin üzerine konmuş elimi izledi. Hafif gülümser gibi oldu. Birkaç dakika sonra hızla elini çekti. Tekrar ağlamaya başladı.
Kendimi kreşte gibi hissediyordum. Aynı zamanda onu ilk kez böyle görüyordum. Konuşmak istiyordum fakat ne söylersen söyleyeyim cevap bulamayacağım barizdi. Bir süre daha izledikten sonra arabayı gazladım. Aklıma gelen şeyler hiç de iyi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
8 Numara
Mystery / Thriller"8 numaralı odadayım." Telefonu kapatıp otel kapısından içeri girdim. Derin nefes alıp vermekten bayılacak gibi hissediyordum. Kafam allak bullak olmuş bir şekilde tam girişte durdum. "Ee burası?" Dedim kendi kendime şok olmuş bir şekilde. Bir an g...