"Otur" dedi kadın otoriter bir sesle.
Hayal bile edilemeyecek kadar uzun bir masanın en başında yine o kadınsı görünümüyle oturmuş onu bekliyordu. Oysa dersini bilmeyen çocuklar gibi masanın diğer başında ayakta duruyordu.
"Sana otur dedim Taha!"
Elindeki anahtarı masaya vurarak daha yüksek sesle emir etti. İrkinip hemen sandalyeye attı kendimi. Birkaç saniye sonra oturuşunu düzelterek daha da dik hale geldi.
"Benden korkma ben katil değilim" dedi uzaktan gözlerine bakarak. Ardından gülümseyerek sanki kendi kendine konuşuyormuş gibi tekrar etti. "Ben katil değilim ya da şimdilik değilim."
Karşılığında vereceği cevabı yoktu. İstemsizce çatılmış kaşları ve merak dolu gözleriyle ona bakmayı sürdürüyordu sadece. "Ne istiyorsun benden?"
Neredeyse fısıltıyla çıkan sesini kendisi bile zor duyuyorken onun duyup duymadığını merak etmişti doğrusu. Tam konuşmaya başlarken büyük kapılar açılmış ve içeri iki adam girmişti.
Biri ortadaki mumla ortamı aydınlatmış diğeri de masaya bir kaç yemek bırakmıştı. Uzun masaya dünyaları bile dizsen boş gözükeceği için kendileri de pek zorlamadı herhalde.
"Taha beye but verin çok sever o, bağımlısı neredeyse" dedi gözlerinin içine bakarak. Yüzündeki pis sırıtma onu de istemsizce gülmeye zorlamıştı. Kafasını yana çevirerek kendisini ele almaya çalıştı.
Önündeki et parçasını koparıp ağzına attı. Kokusundan kendinden geçmiş gibiydi. Kadının onu izlediğini görünce ağzına götürdüğü çatalı hemen tabağa bıraktı. "Bu masayı neye borçluyuz?"
Olabildiğince samimi ve sakin gözükmeye çalışıyordu. Ondan korkmuyordu ama onun gözünde de asi biri gibi gözükmek istemiyordu.
Yüzündeki gülümseme içeri girdiği andan itibaren hiç değişmemişti. Taha ile konuşmaya başladığında bile gülümsemesi yüzündeydi fakat cümlenin sonuna doğru o ifadeden iz kalmamıştı. "Kızımdan uzak dur!"
Söylediklerinin aksine çatalı sakin bir şekilde masaya bırakıp ellerini çarpazladı. "Artık kendin dost bir şekilde mi ayrılırsın yoksa ben iftira mı atarım orasını bilmiyorum."
"O zaman sen de bana neler olup bittiğini anlat ha ne dersin?"
Sert görünümü gitmiş yine gülümseyerek adama bakıyordu. "Bana pazarlık mı teklif ediyorsun Taha bey? Geldiğin yer o kadar varoş olmuş ki bu konularda iyi gibi görünüyorsun?"
Onun dediği böyle basit ve ucuz cümleler adamın sinirimi bozmuyordu, kırmıyordu. Çünkü gerçekten böyleydi. O geldiği yeri hiçe sayacak veya ondan utanacak düşük cesaretli insanlardan değildi ve açıkçası bu tür laflar artık küflenmişti gözünde. Başka bir hakaret bulmaları gerek.
"Boş yapıyorsunuz, yapmayın."
Bunu nasıl ve ne zaman dediğinin o bile farkında değildi. Çatal yavaşça tabağa doğru kaymıştı elinden. Ağzındaki et parçasıyla birlikte onun ne tepki vereceğini bekliyordu.
Tüm düşündüklerinin aksine hiçbir tepki vermedi. Kızmadı bile, sadece ona bakıp duruyordu. Bakışlarından aslında ona bakmadığı, fikrinin çok başka yerlerde olduğu ve derin derin düşündüğü belliydi.
Ayağa kalktığında mini siyah elbisesinin altındaki platform topuklular tüm odada yankılanıyordu. Yanına yaklaştıkça nefesi daralıyor gibi hissediyordu. Kulağıma eğilip belki de hayatını değişecek o ismi söyledi.
"Çağla."
Aniden çocuğu fikri allak bullak olmuş ve hemen sonrasında kendisini toparlamıştı.
Evet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
8 Numara
Mystery / Thriller"8 numaralı odadayım." Telefonu kapatıp otel kapısından içeri girdim. Derin nefes alıp vermekten bayılacak gibi hissediyordum. Kafam allak bullak olmuş bir şekilde tam girişte durdum. "Ee burası?" Dedim kendi kendime şok olmuş bir şekilde. Bir an g...