"Hoş bulduk dedi!" Ardından Aner'in kahkahaları yankılandı. Nefrima uyarır bakışlar atsa da kendisi de sırıtıyordu. James ilk şoku atlattığında hala gülmekte olan Aner'e ve sırıtan Nefrima'ya kızgınlıkla baktı. Ardından onların gelmesini bile beklemeden;
"Gidelim!" diye seslendi Hermione'ye ve yüzmeye başladı. Ama tabii ki de kapıdaki askerler içeri girmesine izin vermedi. İkisi de kapının ortasına gelip, ellerindeki mızrakları çapraz bir şekilde tutuyordu.
"Önce Prenses!" diye deniz dilinde konuştu askerlerden biri.
"Girebilirler Ran." Diye askeri yanıtladı Nefrima. Adam bir süre Nefrima ile bakıştı ama ardından yanındaki diğer askere işaret edip James ile Hermione'nin önünden çekildi. Hermione çıtını çıkarmıyor olsa da James dönüp;
"En azından içeri girmemize izin vermeye lütfetti." Dedi. Nefrima arkadan koca bir kahkaha attı. Askerler ise yanlarından geçerken onaylamaz bakışlar atıyorlardı.
James görmese de Nefrima ile kendini dünyanın en espritüeli zanneden Aner'in peşlerinden geldiklerine emindi. Zaten gelmeseler onunla Hermione'de başka bir yere gidemezdi ya. Çünkü James bu sefer şaşkınlığını belli etmese de Linmas Krallığından etkilenmeden edememişti. Kapıdan içeri girdikleri anda koskocaman bir avlu onları karşılamıştı. Ama James'in hayal edebileceğinden bile daha büyüktü. Hogwarts'ın avlusu buranın avlusunun yanında minnacık kalıyordu. Avlunun büyüklüğünden kaynaklı her kenarında başta ortada ve sonda olmak üzere üçer kapı vardı. İçeri girdikleri kapı kadar büyük olmasalar da tasarım olarak ona benziyorlardı. İnsanlar kapıların birinden çıkıp diğerinden giriyordu. Nefrima'yı fark edenlerin hiçbiri onu selamlamadan geçmiyordu.
James etraflarından balıkların geçmesini beklese de tek bir balık bile göremiyordu. Büyük ihtimalle bu kadar derinde sadece deniz halkı yaşayabiliyordu. Demin burayı görememesinin sebebi duvarlarının tamamen yosunlardan oluşması da olabilirdi. Sanki burayı görünmez kılıyorlardı. Yosunların rengi o kadar değişkendi ki James sağ tarafına baktığında daha koyu yeşil tonlarındaki yosunlara denk gelirken, sol tarafı ise tam tersi bir şekilde açık yeşil tonlarındaydı. Sudaki – büyük bir ihtimalle deniz halkı için havadaki- dalgalanmalar olmasa bu yosunların altında duvarların olduğunun bile farkına varamayacaktı. Duvarları o kadar yoğun bir şekilde kaplamışlardı ki. Dalgalanmalar sayesinde yosunlar yön değiştiriyor ve ara ara altlarındaki siyah duvarı gözler önüne seriyordu. Yosunların hareket etmesi, ilginç bir şekilde bu şatoyu canlıymış da nefes alıyormuş gibi gösteriyordu.
"Neden bu kadar çok inceliyor ki? Biraz daha geç kalırsak biliyorsun ki..." James gözlerini devirerek arkasına dönüp direk Aner'e baktı.
"Dilinizi biliyorum biliyorsun değil mi? Fısır fısır konuşman hiçbir işe yaramıyor." Aner öne atıldı ama Nefrima eliyle ilerlemesini durdurdu.
"Ehh gidelim öyleyse. Daha hayranlık duyacağın çok yer var."
"Hayranlık mı?" diye sordu James hafif bir kahkaha atarak Nefrimaya.
"Buraya hayranlık duyduğumdan mı öyle baktığımı zannediyorsun? Sadece tuhaf geldiği için."
"Hı hı! Öyledir."
"İnanmana ihtiyacım yok! Beni babana ulaştırmana ihtiyacım var!" Nefrima elinde olmadan sırıttı.
"Bazen cidden çok tuhaf birisi olup çıkıyorsun James Potter." James sadece gözlerini devirdi.
Kralın olduğu yere ulaşmaları o kadar karışık ve uzundu ki James önceden Krala hiç suikast düzenleyen olup olmadığını merak edemeden duramadı. Çünkü deneyen olduysa da zırdeli olmalıydı. Buraya girenin bir daha çıkması zordu. Girilebilir ama çıkılamaz imajı veren bir kaleydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bilinmeyen Çocuk
FanfictionYeni eğitim yılına başlarken, yıllardır gizlenen bir sır ortaya çıkar. Harry'nin bile haberi olmadığı ikizi yıllar sonra özellikle de Voldemort Hogwarts'a saldırdıktan bir yıl sonra Hogwarts'da karşısındadır. Bunca yıl saklanan çocuk şimdi neden ort...