3,

103 16 10
                                    

tesadüfler silsilesi

yeosang'ın bakış açısı,

Yaramaz çocuklar gece altlarına yaptıkları için güneş doğup yataklarını kuruttuktan sonra kalkarlarmış. Bu, annemin bana erken kalkmam için söylediği bir şeydi. Ve şimdi güneş yüzüme vururken -altıma yapmamış olsam da- yaramaz bir çocuktum. Yorganı çıplaklığımı örtecek şekilde üstüme sardıktan sonra omzuma gelen saçlarımı elimle arkaya tarayarak çevremi kontrol ettim. Başım ağrıyordu.

Gözlerimi yanımda yatan Mingi'ye çevirdiğimde hafif bir titreme tüm vücudumda dolandı ve gecenin hatıraları beynimi deler gibi zihnime hücum etti. Buranın havasından mıydı bilmiyordum ama paniklememiş ya da şok olmamıştım. İkimiz de delirmiştik, güzel de bir geceydi. Bu yeterli geliyordu ama sadece.. Ses yapmış olmalıydık. Çok çok fazla sesten bahsediyorum. Görevli kadının bizi mahvedeceğine emindim. Telefonum titrediğinde dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Burada telefon çekiyor muydu? Apar topar telefonu açtığımda duyduğum sesle kaşlarımı çattım. Seonghwa arıyordu.

"Yeosang! Lütfen telefonu kapatma. Engellemişsin bizi o yüzden bir arkadaşımdan arıyorum."

"Efendim. kapatmıyorum."

Boş hissediyordum. Kavga etmek, haklı çıkmak istemiyordum. Sadece bitse yeterdi.

"Yeosang sana söylemiştim, biliyordun. Anla beni lütfen."

"Biliyordum."

"Yeosang bir başkasını bulacağına eminim. Sen çok iyi bir..."

"Bulmam Seonghwa. Sen beni aldatmış olabilirsin ama benim sadakatim bir anda uçacak bir şey değil. Bunu nasıl atlatırım bilmi..."

"Yeosang, biz yatmışız!"

Mingi'nin bağıran, yeni kalktığı belli, hafif boğuk sesini duyduğumda elimdeki telefon yere düştü. Seonghwa'nın Mingi'yi duyduğuna emindim. Hem de tam sözde sadakatimden bahsediyorken! Ellerimi Mingi'nin ağzına kapattığımda gözlerimle yerdeki telefonu işaret ettim ve ağzını açtım. Sessiz olmasını kastediyordum ama o bambaşka bir şey anlamıştı.

"Aaa! Telefon mu çekiyor burada?!"

Telefonu yerden alıp Seonghwa'nın yüzüne kapatırken ofladım. Benim hakkımda ne düşünecekti? Gerçi, önemli değildi. Artık benim hakkımda hiç düşünmese yeterliydi. Mingi bana kollarını sardığında refleksle ona karşılık verdim.

"Özür dilerim."

Yüzüme tatlı bir ifadeyle bakıp özür diliyordu! Bu... çok şirindi. Gözlerinde parlayan ışıkları görebiliyordum. Dün geceki haliyle bu tatlı hali arasında dağlar kadar fark vardı. Elimi yanağında gezdirip gülümsedim.

Ama bir dakika!

Biz dün yatmıştık, çıplaktık ve sarılıyorduk! İkimiz de anlık bir farkındalıkla ayrılırken kaçamak bakışlarla birbirimizi süzdük. Hoş bir çocuktu. Bedeni benim tipimdi. Biraz da saf kalpliydi. Bakınca hem heyecanlanıp hem şirin olduğunu düşünürdünüz. Ama dün gece yaptıklarımızın hiçbir mantıklı yönü yoktu. Gözüm yatağın yanında yerde duran içki şişesine kaydığında irkildim. Biz o içkiyi ne çeşitlerde içmiştik... Daha şiddetli ağrımaya başlayan başımı iki elimin arasına aldım. Bu arada Mingi yataktan kalkıp altını giymişti ve çantasında telefonunu arıyordu.

"Yeosang, telefonumu o barda unutmuşum."

Bir süre sessizce bakıştıktan sonra zoraki bir şekilde sırıttım.

"Pekala... Ben giyineyim de gidelim o zaman. Arkanı dönebilir misin?"

Bir süre şaşkınca baktıktan sonra başını salladı ve arkasına döndü. Aceleyle yerdeki eşyalarımı toparlayıp giyerken duş almadığımı fark ettim. Sanırım şu durumda evde duş almak daha uygun bir seçenekti. Saçlarımı öylesine bir at kuyruğu yaptıktan sonra çantamı aldım. Mingi de bu sırada bana arkası dönük bir şekilde üstünü giymişti. Öyle tatlı bir duruşu vardı ki koşup sırtına atlayabilirdim.

"Dönebilirsin. Hazırım."

O da çantasını aldığında dün gece yatakta içtiğimiz içkiyle ıslanmış yatak örtüsünü bir miktar örtüp odadan çıktık. Elinde sakız döndüren görevlinin soğuk bakışlarını da atlatarak bara ulaştığımızda dünkü halden hiçbir farkı yoktu. Masalarda kartlar dönüyor, amcaların gürültülü kahkahaları kulaklarımı yoruyordu. Genç bir garsonla konuştuk ve telefonu getirmesini beklemek için masalardan birine oturduk. Dün gece aklımda dolanıyordu.

Cidden, nasıl bu kadar arsız olabilmiştim?

"Eee dün nasıldı çocuklar?"

Mingi ile havaalanında tanıştığımızı bilmiyorlardı, bizi sevgili zannetmiş bile olabilirlerdi. Üst yaş grubunun kendinden küçüklerin aşk hayatına bu kadar takılmasına hiçbir zaman anlam verememiştim. Belki de kendi yaşamadıklarının boşluklarını başkasının hayatıyla dolduruyorlardı.

Mingi tam ayağa kalkmışken garson çocuk elinde telefonla yanımıza geldi. Gözlerimi çevirip parça parça olmuş ekranı görmemle donakaldım. Dün gece Mingi telefonla oynuyordu. Belki de ben yanına gelince telefon düşmüştü. Pahalı bir şeydi, bulduklarında böyle olup olmadığını sorsak da bizi umursuyor gibi görünmüyorlardı. Mingi'yi bir şekilde sakinleştirdikten ve telefonu aldıktan sonra bardan çıktık. Biraz yürüdükten sonra telefonun çektiği bir nokta bulabildik. Ekran kırık olsa da Mingi'nin telefonu da basit işlemleri yapacak kadar çalışıyordu.

"Sanırım telefon sadece bazı yerlerde çekiyor."

"Öyle. Aklımızda tutalım burayı."

Hala hafif sinirli çıkan sesi saç diplerime bir sıcaklığın yayılmasına neden oldu. Baskın tavrı hoşuma gitmişti. Ama elit görüntümü bozmak gibi bir niyetim yoktu.

"Hım hım. Aklımızda dursun evet."

İkimizin de telefonuna aynı anda bildirim gelince heyecanla konum mesajlarını açtık. Ekranları birbirimize gösterdiğimiz de ikimizin de kaşları şaşkınlıkla kalktı.

"Biz komşu muyuz?"

üçüncübölümsonu.

a lucky find ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin