7,

63 11 11
                                    

ilk adımın kaygısı

yeosang'ın bakış açısı,

"Dindar biri olduğunu bilmiyordum."

"Aslında pek öyle biri sayılmam. Bu, çocukluğumla ilgili bir mesele."

Butikten çıktıktan sonra meydandan uzaklaşıp yeşillik alanlarda gün batana kadar gezmiştik. Hava terletirken rüzgar ona inat eder gibi yüzümüze soğuk nefesini çarpıyordu. Loş ışık veren lambalar yakılmış ve gece böcekleri senfonisine başlamışken dalların ve sarmaşıkların arasında gördüğümüz eski bir dini yapıyla yürüyüşümüze ara vermiştik. Mingi dua etmeye gittiğinde ben de binanın eski kırmızı taşlarının üstüne oturup birkaç karahindiba üfleyerek dilek dilemiştim.

"Özel değilse merak ediyorum."

Elindeki papatya falını koparmadan sayarak bitirdiğinde bana dönüp gülümsedi.

"Seviyor çıktı."

Papatyayı saçıma taktığında rüzgar sanki çiçeği düşürmemek için daha yavaş esmeye başladı. Akşamın alacakaranlığında yavaş esen rüzgar beni mayıştırıyordu. Mingi elimi elinin arasına alarak yürüyüşümüzü devam ettirdi.

"Ben çocukken... Hiç arkadaşım yoktu. Hep yanlarına gidip arkadaş olmak isterdim ve bütün oyuncaklarımı paylaşırdım ama beni hiç aralarına almazlardı. Annemlerin de benim için zamanı yoktu. Ben de hep dua ederdim. Ama öyle dini dualardan bahsetmiyorum. "Bugün şunu yaptım, şu oyuncaklarımla oynadım, şunu yedim. Bugün çok mutluyum." bunun gibi şeyler söylerdim. Konuşacak kimsem yoktu, olsa da zamanları yoktu ve ben de böyle bir çözüm bulmuştum işte."

Elimi tutan elleri daha sıkı kavradığımda ikimiz de gülümsedik.

"Mingi, benimle her zaman konuşabilirsin. Unutma bunu."

Kenetli ellerimizden birini ayırmadan omzuma attığında bir o yana bir bu yana sallanarak yürüyorduk.

"Çok konuşurum ama ben. Katlanabilecek misin?"

Şakayla karışık konuştuğunda gözlerimi gözlerine çıkarıp gülümsedim.

"Katlanırım. Ama arada rüşvet vermen gerekecek."

Gülümseyip kulağıma eğildiğinde nefesini boynuma üfleyerek fısıldadı:

"Nasıl bir rüşvetten bahsediyorsun Yeosang?"

Göz kapaklarım kalın sesi ve adımı söyleyişiyle titrerken gülümsedim. Ama altta kalmaya niyetim yoktu. Tam yüzümü çevirip burunlarımızı değdirmiştim ki arkadan gelen seslerle lafım başlamadan bitti.

"Ooo çifte kumrular! Siz işi o geceden sonra epey ilerletmişsiniz anlaşılan."

Arkamızdaki üç amcaya bakarken gözlerimi devirdim. İkisini bardan hatırlıyordum. Mingi kart çaldığı için onu oyundan atan adamlardı. Sadece Mingi'nin duyacağı bir sesle mırıldandım.

"Cidden! Neden bu kadar yapışkanlar?"

"Yeosang... Aslında ortadaki adam benim babam."

Dudaklarım şaşkınlıkla aralandığında gözlerim ortadaki adam ve Mingi arasında gidip gelmeye başladı. Eğer başından aşağı kaynar sular dökülmesi deyimi bir insan olsaydı o insan kesinlikle ben olurdum.

"Kusura bakma ben öyle demek..."

"Sorun değil, anlıyorum seni."

Mingi gülerek konuştuğunda biraz olsun rahatlamıştım. Üstelik babası da bana zannettiğim gibi düşmanca bakmıyordu.

a lucky find ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin