son2!
aynı yollardan farklı hayatlara koşuyoruz
yeosang'ın bakış açısı,
"Bu hareketi de bir dakika boyunca yapıyoruz. Dikkat edilmesi gereken şey vücut postürünüzün..."
Plank durmak.
Eğer biri bir sene önce bunun şu anki derdim olduğunu söyleseydi, asla inanmazdım. Hayat kesinlikle sürprizlerle doluydu. Sıkıntıyla oflayarak dirseklerimi kaldırdım. Salonumuzun bu sert ve çıkıntılı halısına en kısa zamanda bir spor minderi almazsam tüm vücudum izlerle dolacaktı.
"Spagettiler hazır!"
Mingi elindeki iki tabakla beraber salona girdiğinde yerden kalktım. Yedi sekiz aydır, Mingi kendini daha iyi hissettiğinden beri, süper düzenli bir hayat yaşıyorduk. Üniversitede kimseyle iletişim kurmadan işimi yapıp eve koşuyordum ve Mingi de Avusturalya'daki bir şirket için evden çalışıyordu. Çok kazandığımız söylenemezdi, yine de artık Mingi'nin de geliri olduğu için kenara para koyabiliyorduk. Ev işlerini bile neredeyse dört dörtlük bir dengeyle yerine getiriyorduk. Mingi yemek yaparken bulaşıkları ben diziyordum ve ev temizliğini de beraber hallediyorduk. Perdelerimiz yıkanmayalı neredeyse bir yıl olsa da, bazı şeyleri ertelemenin kötü olmayacağını öğrenmiştik.
"Duş alayım, sonra yerim."
"Önce ye, sonra duş al."
"Elimi yıkayıp geliyorum!"
Banyoya gittiğimde kapının arkasına asılı ceketlerden birini öylesine üstüme geçirip elimi yıkadım. Yanaklarım kızarmıştı, saç diplerim de yüksek ihtimal terlemiş olmalıydı. Mingi ile birbirimizde görmediğimiz bir hal kalmadığı için rahattım. Elimdeki suları silkeledikten sonra sporun ne kadar etki ettiğini anlamak için aynaya poz verdim.
Fena gitmiyordum.
Spora Mingi sayesinde başlamıştım. Terapideki son seanslarının sonucunda kendine bir hobi edinmeye karar verip evi spor malzemeleriyle doldurmuştu ve hevesini aldıktan sonra da hepsini bir kenara atmıştı. İlk zamanlar boş durmasın diye kullandığım bu aletlere yavaş yavaş bağımlı oluyordum. İş stresimi kesinlikle azaltıyordu ve günlerim artık daha verimliydi.
"Sürekli fitness öven bodyciler gibi olmandan korkuyorum Yeosangie."
Mingi'nin söylediklerini duyunca minik bir kahkaha attım. Her ne kadar şikayet etse de o da en az benim kadar memnundu. Bazen heveslenip yanıma gelir, iki üç aletle oynayıp fotoğraf çekildikten sonra koltuğa oturup beni izlerdi.
Oynamak derken gerçekten "oynamayı" kastediyordum. Biri kırmızı biri gri olan ağırlıklarımın üstüne ikimizin yüzünü çizdikten sonra ben başka aletlerde çalışırken onları öpüştürüp daha sonra da "Bak ne yapıyorlar!" diye beni öpüyordu. Bu hareketi genelde hedeflediğim spor saatine ulaşamama engel olsa da yalan söyleyemezdim, çok hoşuma gidiyordu.
"Sürekli fitness översem beni sevmeyecek misin?"
"Mecburen seveceğim. Ne yapsan seviyorum, otomatik oluyor. Yönetemiyorum bile!"
Gülümseyip spagettiden bir çatal aldım. Mingi, elinde bir tarif olduğu zaman çok güzel yemekler yapabiliyordu. İlk zamanlar yemekleri yapan ben olsam da artık mutfağa tabak götürmek haricinde adım dahi atmıyordum. Bu ikimiz için de avantajlıydı çünkü yemek yapma yeteneğimi hazır mikrodalga yemeklerinin ötesine geçirememiştim.