21*,

99 6 7
                                    

çikolatadan kalp

yeosang'ın bakış açısı,

haziran, 2021

Psikoloji, filmlerdekinin aksine gerçek aşkın öpücüğüyle düzelmez. Eğer düzelseydi, psikologlar ve psikiyatristler psikoloji değil öpüşme dersi alırdı.

Ya da ben psikolog olurdum.

"Bizim doktor çok iyi. Kızımı götürdüm, beş dakika muayene etti sonra da istediğimiz ilacı yazdı. Muayene de işte... kâğıt üzerinde. Kızım sadece öylece oturdu."

"Hangisi o? Ben de oğlumu götüreyim. Sınavları başlayacak."

Dünkü akşam yemeğinden kalan, sabah da aceleyle bir saklama kabına koyduğum pilavın tanelerini ağzımda gevelerken önümdeki iki araştırma görevlisini dinliyordum. Mingi ile ikinci psikiyatrist deneyimimiz başarılı geçmişti. Kısa bir muayeneden sonra doktor, psikoterapi için bir psikoloğa yönlendirmişti. En azından ilki gibi ilaç yazıp hiçbir şey demeden yollamadığı için minnettardım. Diğer bir yandan, Mingi öneriyle gittiğimiz psikologda rahatsız hissettiğini söylediği için yeni bir arayışa girmiştim bu yüzden içinde her "psikoloji, doktor" kelimeleri geçen cümleye kulak kabartıyordum.

Yine de hâlâ bir sonuç alamamıştım.

Kattaki sırf kural yerine gelsin diye yapılmış, eşyaları sapı kırık bir su ısıtıcısı ve birkaç bardak olan eski mutfaktan çıktığımda gülümsedim. Bugün öğleden sonra işten çıkacaktım. İznim yoktu ama iş arkadaşımla güzel bir anlaşma yapabildiğim için mutluydum. Bu tip anlaşmalar kırk yılda bir denk gelirdi. İyi değerlendirmeliydim.

Yüzümdeki gülümsemeyle yemek kabını çantama koyup eski bilgisayar çantamı da kaparak okulun bahçesindeki eski, kırmızı arabama koştum. Öncekini satıp yerine üçüncü el bir araba almış olmaktan memnundum. Temizdi ve daha da önemlisi ucuzdu.

Üniversite bittiğinde ailelerimizle konuşup artık tamamen bir yetişkin olduğumuzu ve onlardan para almayacağımızı söylemiştik. İsteksizce kabul etmişlerdi ama her ay banka hesabıma gelen para aksini söylüyordu. Gurur yapacak ya da parayı geri verecek değildim. Tek başıma çalışarak ne eve ne alışverişe para yetiştirebiliyordum. Ailelerimizin gönderdiği para, Wooyoung'un yolladığı yemekler, Yunho'nun ziyaretleri... Bunlar bizi kabul etsem de etmesem de ayakta tutan şeylerdendi. İstekler? Bir şeyi istemek, hatta hakkında düşünmek bile pahalıydı.

Kontağı çevirdiğimde derin bir nefes verdim. Önce markete, sonra fatura ödemeye en son da eve gidecektim. Makalede bitirmem gereken düzeltmeler vardı. Mingi yemek yapmış olabilir miydi? Sanmıyordum. Dışarıdan sipariş vermek benim için daha uygun olacaktı ama Mingi dışarıdaki yemekleri çok sık yemezdi. En pratik ne yapabilirdim? Kargo! Bir de annemlerden gelen kargo vardı. Koliye bir ihtimal pişmemiş, hazır yemek de koymuş olabilirler miydi? Mikrodalgaya atabilirdim. Faturalardan sonra kargoyu alırdım. Market alışverişini de en sona atıp evin önündeki markete gidersem...

Düşüncelerimde yavaşça kaybolurken kaldırımda otostop çeken adamı görmemle arabayı yavaşlattım. "Birine yardım edersiniz ve tüm gününüz iyi geçer!" tarzında sözlere çok fazla inanan biri değildim. Üstelik şu Covid denen virüs gittikçe artıyordu. Yine de bir elinde bisiklet, bir elinde ise bir poşet taşıyan bu yaşlı adama destek olmak istemiştim. Aşağı yukarı annemlerle yaşıt ya da onlardan biraz daha büyük olmalıydı. Maskemi taktıktan sonra arabayı durdurdum.

Bir süre sonra arka koltuğa zor yerleştirebildiğimiz bisikletle beraber tarif edilen yolda gidiyorduk. Adamın tuttuğu poşetin içinde uzaktan kumandalı, minik bir oyuncak araba duruyordu.

a lucky find ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin